|
Bir Sami Selçuk klasiği
Artık Yargıtay Başkanı Sami Selçuk'un her Adli Yıl açılış konuşmasını özel bir dikkatle takip etme zorunluluğumuz var. Çünkü "sistem eleştirisi"nde sayın başkan "klasik" değerde tesbitlerde bulunuyor. Bir "hitabe" özeniyle hazırlanmış olan konuşma metni, son yıllarda daha belirgin bir Anayasa ve hukuk sancısı yaşayan, AB ile ilişkilerde hukuk alanında köklü dönüşümlere, köklü bir demokrasi atılımına ihtiyaç duyan ülkemiz için, önyargısız, tabuların etkisinden arınarak ve samimiyetle yararlanmak isteyenlere gerçekten engin ufuklar açıyor.

Bu yazımda, o hitabeden geniş alıntılar yapmak istiyorum. Kuşkusuz her yazar ve sizler de, konuşmanın dün ekranlara yansımasından bu yana, birçok cümlenin altını çizmişsinizdir, çizeceksinizdir. Belki de çok farklı perspektiflerle altını çizdiğimiz cümlelerin oluşturduğu ortak metin, Türkiye'nin hukuk alanındaki zaruri dönüşümünün ortak paydasını oluşturacaktır. Aslında başkan bir zaaf "parçacı" Anayasa değişiklikleri yerine, yeni bir Anayasa yapımını teklif etmektedir. Ne yazık ki Türkiye ona hazır değildir. Ne yazık ki Türkiye başta halka yönelik olanları olmak üzere, korkularından kurtulmuş değildir. "Özgürlük açılımları" Türkiye için hâlâ bir tedirginlik alanıdır. Bir süreden beri aslında muhafazakâr olmaları beklenen hukukçuların ısrarla vurguladığı demokratik açılımların, siyasî alanda yansıma bulmaması da Türkiye'nin siyaset alanındaki garabeti olarak tesbit edilmelidir. Kimbilir belki siyaset, cesareti de, Sami Selçuk gibi hukuk adamlarının yıllık hitabelerini dinleye dinleye öğrenecektir.

Her neyse, bu sütunun alanı sınırlı olduğu için sayın başkanın hitabesinde altını çizdiğim noktalara yer bırakmak amacıyla değerlendirmeleri başka zamana ertelemek istiyorum. İşte Sayın Başkan'ın konuşmasından benim altını çizdiklerim:

"Mevcut Anayasa demokrasiyi bir lüks tüketim maddesi halinde görmektedir."

"Mevcut Anayasa, anyasal devletin özüyle çatışan polis tüzüğüne benziyor"

"Demokrasiye vurgun Türk ulusu için insan onuru, birey özgürlükleri ve haklarından yola çıkan, devleti bu özgürlükleri ve hakları koruma taahhüdüne sokan, hukukun üstünlüğü üzerine kurulan çoğulcu, özgürlükçü, katılımcı çağcıl demokrasiyi bütün boyutlarıyla gerçekleştiren yeni bir Anayasa yapılmadıkça birey de, devlet de, demokrasi de esenliğe kavuşamayacaktır"

"Kaba bir yanılgıyla sağduyudan yoksun sayılan halk orada hiçlenmiş, onuru kırılmış, bebek yerine konmuştur. Doğruyu söyleme hakkı olmadığı için artık hiç kimse kendisi değildir."

"Herkes maskeyle dolaşmak durumundadır. İkiyüzlülük ve yalan söyleme özgürlükleri vardır, ahlâk çökmüştür."

"Toplumlar gelişmelerini, her zaman kurulu düzeni sarsan, yeni seçenekler sunan görüşlere borçludurlar."

"Düşünce özgürlüğü sebebiyle zaman zaman toplumda gerilimin olması doğaldır. Devletin görevi gerilimi giderme bahanesiyle çoğulculuğu ve özgürlükçülüğü yoketmek değildir. Tersine onları korumak ve toplumda hoşgörüyü sağlamaktır."

"Yaşadığımız iletişim çağında Nasrettin Hoca'nın kabrine dönen dünyamızda yasakların artık Donkişot'un değirmenleri olduklarını ve çağcıl hukuktaki ölçütleri gözeterek yazılı hukukumuzu gözden geçirelim."

"Bunlar yapılmadıkça bu ülkede hiç kimse kendisini özgür hissedemez."

"Yasalarda, anlamları belirgin olmayan, anlaşılabilir olmayan ne kadar hüküm varsa değiştirelim"

"Her devlette vatandaşlar Anayasa ve yasalara uygun davranmakla yükümlüdürler. Ancak demokrasilerde bireyler anayasa, yasalar ve devlet gibi düşünmek sorunda değildir."

"Demokrasilerde resmi doğru, resmi iyi yoktur. Demokrasilerde düşünce özgürlüğünün çerçevesini sivil toplum belirler, devlet değil."

"Eğer devlet belirleyecekse zaten demokrasiye gerek yoktur. Çünkü herkesin devlet gibi düşünmeye zorlandığı bir toplumda aslında hiç kimse düşünmüyor demektir."

"Laiklik bireyi değil, devleti bağlar."

"Parti kapatma, kişiler için verilen ölüm cezası gibidir. Nasıl ölüm cezası Anayasa'da yer almasına karşılık yaşama hakkının özüne dokunuyorsa, parti kapatma da Anayasa'da yer aldığı halde anlatım ve örgütlenme özgürlüklerinin özünü yok eden böylesine ayrık bir durumdur"

"Türkiye, ultra-ideolojik nedenlerle kapatılan siyasal partiler mezarlığı olmaktan çıkarılmalıdır"

"Bir siyasal partinin kapatılması toplumdan kopuş, toplumun değerler örgüsünde ve temsilde yırtılma, sistemde bunalımdır. Partiler feshedilebilirler, ama hiçbir halk feshedilemez"

"Halkın yolsuzlukları finanse edecek gücü kalmamıştır. Bu bir çürümedir. Halkımız, bu yolsuzlukları artık taşıyamaz"
#Sami Selçuk
#Yargıtay
#Adli Yıl açılışı
23 yıl önce
Bir Sami Selçuk klasiği
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu