|
Çoğulculuk arayışı

Cuma-Cumartesi günleri Abant''taydım. Türkiye Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı''nın düzenlediği "Çoğulculuk ve Toplumsal Uzlaşma" konusunun tartışıldığı platformda...

"Çoğulcu" bir ortamda "uzlaşma" arandı dersem yanlış olmaz. Konunun zorluğu o ortamda da gözlendi. Çünkü konular bütün eti-budu ile ortaya çıktığında uzlaşma zorlaşıyor, itirazlar çoğalıyor, uzlaşmaya doğru gittikçe de ifadeler yuvarlaklaşıyor. Zor bir şey çoğulculuğu hayata geçirmek. Çoğulculuk içinden uzlaşma çıkarmak daha da zor. Ama toplum halinde yaşamanın başka yolu da yok.

Bir ailede bile çocuklarının ilk itirazına, ilk farklılık çıkışına tanık olan ebeveyn şaşırır, birbirine bakar ve "Ne oluyoruz?" diye sorar. Bazen erkek kadını anlamaz, bazen kadın erkeği. Farklılığı anlamak ve tahammül etmek, hele tahammülü içselleştirmek zorun zorudur.

Ele alınan zemin Türkiye olunca iş daha da zorlaşıyor.

Devlet-toplum ilişkisinde derin sorunlar yaşanan bir ülke Türkiye. Toplum içinde gittikçe artan ya da belirginleşen farklılaşmaların yaşandığı ve bunun zaman zaman derin gerilimler oluşturduğu bir ülke yine...

Çoğulculuk hem devletin durduğu yerden bakıldığında, hem de toplumsal ilişkilerde hemen karşılığını bulamıyor.

Ebeveynin itiraz eden çocuğuna karşı duyduğu masumane tedirginlik tepkisi zaman zaman radikal budamalara kadar varan tavırlar halinde ortaya konuyor. Acaba bu itirazın sonu nereye gider? Korku, güvensizlik ve saf dışı bırakma...

Acaba dindarlar ne yapar? Aleviler, Kürtler ne yapar? Kaç parçaya bölünürüz kimliklerin tanınmasından söz edersek? Acaba gençler ne yapar, kadınlar ne yapar? İşçiler ne yapar? Acaba askerler ne yapar? İşadamları ne yapar?

Sonra parti kapatmalar gelir. "Siyasi sembol haline geldiği" gerekçesiyle başörtüsü yasaklamaları... Kürtlere ilişkin kimlik kabulü veya reddi tartışmaları... (Abant toplantılarında bile "kimlik" kelimesinin en kritik kelime haline geldiğini söylersem, hassasiyetlerin hangi seviyede olduğu daha iyi anlaşılır. "Kimlik"ten bölücülük çıkacağı endişesi derin bir duygu bazı kesimlerde.) Söylemleri gözetlemek yetmez, insanların ruhu sorgulanır, samimiyet testleriyle...

Türkiye bu açıdan gerçekten sorunlu bir ülke.

Toplumsal ilişkilerde farklılığa tahammül noktasında sorunlar yaşandığı olur. İnsanlar birbirini yargılama ve dışlama hakkı görür kendilerinde.

Ama bir farklı noktada, devletle ilişkilerde yargılayan da yargılanır hale gelir, çünkü devlet en başat aktör olarak herkesi belirleme hakkını görür kendisinde...

Türkiye "tek tip" eğitimi tartıştı yakın geçmişte.

Cumhuriyet''in başından beri bir modernleşme projesine göre toplum dizayn etmek demek olduğu biliniyor. Toplum mühendisliği en somut karşılığını Türkiye''de devlet-toplum ilişkilerinde görüyor.

Partilerin tek partinin kopyalanmış hali olması talebi, sistemin özünde yatıyor. Tek partinin ana felsefesi Anayasa''nın ana ilkeleri haline getirilmiş. Türkiye partiler mezarlığı...

Partiler sayısal ve siyasal ağırlıklarına göre tasnif edilebiliyor. Bu, kimi insanların ülkede varoldukları halde sayılmayabileceği, yani dikkate değer bulunmadığı anlamına geliyor. Dolayısıyla bir noktada çoğunluk iradesi bile bir başka hakim iradenin karşısında anlamsızlaşabiliyor. Anayasa Mahkemesi başörtüsü yasağını içeren kararını "çoğunluk dinine mensup insanların başörtüsü takmaları diğerleri üzerinde baskı oluşturabilir" görüşüne dayandırıyor. Yani Türkiye''de kimi zaman farklılıklarınız, azınlık olduğunuz için değil, çoğunluk olduğunuz için dışlanıyor.

Abant Platformu, çoğulculuğu tarif etti. Çoğulculuk içinden toplumsal uzlaşmaya varmanın yollarını araştırdı. Toplumsal ve siyasal çoğulculuğa ulaşmak için örgün ve yaygın eğitimden yararlanmanın gereğini vurguladı. Sivil toplum kuruluşlarına çoğulcu bir zihniyetin inşası için yardım çağrısında bulundu.

Bütün bunlar, toplumsal planda çoğulcu bir zihniyetin gelişmesi için gerekli şartlar.

Ama Türkiye''de asıl değişimin devlet zihniyetinde olması gerekiyor. "Büyük gözetleyici" rolü üstlenen bir devlet zihniyeti, hayatın her alanını tanzim etme iradesiyle yüklü bir yönetim anlayışı, hepsinden öte, toplum mühendisliğine soyunan bir hakim irade statüsü, Türkiye''de toplumsal alanın tüm alanlarını yargılamalara, dışlamalara, varlık inkarlarına, meşruiyyet tartışmalarına sevk edebilir.

Çoğulculuğu karakter haline getirecek bir eğitim öğretim öncelikle devlet için mümkün müdür, bilmem ama önce orası için gerekli olduğunu belirtmem lazım. Çünkü başörtülü ile başı açık öğrencinin kol kola gezdiği üniversitede, bir başka zihniyet başörtülü öğrenciye "senin burada yerin yok" diyor. Mecliste farklı zihniyetteki partiler yanyana yasama faaliyetinde bulunuyor, hemen tüm partiler parti kapatmaya karşı ama, devletin bir boyutu çatır çatır parti kapatıyor. Özgürlüklerin genişletilmesi talebi çok büyük bir talep Türkiye''de ama, devlet adına "birileri" özgürlükleri genişletmenin tehlikelerinden bahsediyor. "Birileri" diye hayatın her alanını belirleme yetkisinde meçhul bir varlığın çok etkili olduğu bir ülke Türkiye...

Çoğulculuk söylenmesi kolay, yaşanması zor bir hadise. Çünkü her insanda biraz inhisarcılık, ideolojik devletlerde daha derin bir inhisarcılık vardır. Farklı olana tahammülü, farklı olanı anlamayı belki taa aile ocağındaki terbiye ile içselleştirmek gerekiyor. Sözü edilen zor ve uzun bir yolculuk vesselam...

23 yıl önce
Çoğulculuk arayışı
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet