|
Ramazan Hilali"nde AB yıldızı

Ramazan hilali yine ufkumuzda belirdi ve Ramazan orucuna başladık. İç ve dış politikanın alabildiğine tartışmalar ve heyecanlı beklentilerle yüklü ortamında "asli" gündemi işaret edercesine, göksel bir işaret olarak üstümüzde parlıyor.

Ne var ki beliren Ramazan hilaline bakanlara sadece müslüman türkler değil, yer de sadece bizim gök kubbemiz değil. Önceki gün Almanların ARD televizyonu Avrupa Birliği''ni oluşturan yıldızlardan biriyle hilali birleştiren logoyla Türkiye''nin AB adaylığına ilişkin haberlerini vermiş. Bir zamanlar Avrupa Türkiye farklılığını vurgulamak için birbirine karşı öteki oluşları hilal ve salip karşıtlığıyla sembolize edilirdi. Ancak Avrupa kendi amblemini saliple sembolize etmediği gibi hilale iliştirilenin de salip değil AB yıldızı oluşu önemli.

Buradan hareketle, Avrupa Birliği bayrağına eklenen hilalin yıldızla buluşarak aldığı şekle bakarak Salip''in tümüyle Avrupalının ufkundan kalktığı anlamına gelebilir mi? Hilali Avrupa yıldızıyla birleştirip AB bayrağına iliştiren anlayışın salip ruhunu terkettikleri anlamına mı geliyor; yoksa, Salip''in daha derinlerde bir yerlerde gizledikleri anlamına mı geldiği sorusu hiç sorulmadı. Yoksa, Türkiye adaylık sürecinde sınavı başarıyla geçer üyelik hakkını kazanırsa Hilal''le Salip''in buluşması o zaman gerçekleşecek mi denmek isteniyor. Hilalin yıldıza değil, gerçekte Salipe eklemleneceği anlamını mı çıkarmamız gerekiyor?

Türkiye, eğer bu hafta sonunda Avrupa Birliği''nin yapacağı açıklamada adaylık konusunda olumlu bir karar çıkar ve aday ülke statüsüne geçerse, pratik sonuçlarından önce resmen yeni bir medeniyet halkasına eklenmiş olacak. Ait olunacak bu medeniyet halkasında Salip''in ağırlığı ve yerinin ne olduğu ile bizim, burada da hilali ne kadar parlatabileceğimiz sorusu arasında çok yakın ilişki mevcut. Bu sürecin sonuçları itibariyle, bir toplumun bir medeniyet havzasından başka bir medeniyet havzasına dönüşümü açısından sosyolojik olduğu kadar medeniyet dönüşümü modelleri açısından titizlikle ele almakta yarar var. Bu tür tartışmalar, bizde ya politikacıların polemiklerine ya da medya dünyasının sabun köpüğü soslu derinliksiz yaklaşımlarına kurban edildiği için toplum tarihsel ve varoluşsal dönüşümüne ilişkin en temel soruyu sormaktan uzak tutuluyor. Toplumun kreması durumunda olması gereken intelijensiya da bu tür meseleleri kafa yormadan ya da magazin yorumcularına havale ederek geçiştirmeyi yeğlemektedir. Son günlerde birkaç köşe yazarının ele aldığı ben ve öteki bağlamında Avrupa Birliği adaylığı tahlilleri gayetle tıkız ve cılız sesler olmaktan ileriye geçemedi. Bilmem kaç vuruşluk köşe yazısı çerçevesinde medeniyet tahlili yapılıp tarihsel dönüşümle ilişkin tartışma halledilmiş oldu. Hilalin ek(lem)lendiği Avrupa gerçekten Salip''in sembolize ettiği ortaçağ Avrupası mı? Avrupalılık kimliğini oluşturan üçlü saç ayağı Atina, Roma, ve Kudüs haritadan kalktı mı? Aramızda, Avrupa''lılar Atina''yı, Roma''yı, Kudüs''ü unutmadıklarını ama Avrupa Birliğinini de bilinen anlamda eski Avrupa olmadıklarını ileri sürenlerimiz var. Bu durumda Avrupa''daki Hristiyan Demokrat''ların toplantısında "Türkiye''nin dini ve kültürel olarak Hristiyan Avrupa''dan farklı" oluşunu adaylık reddi için gerekçe gösteren zihniyeti nereye koyacağız? Modernitenin gelişimi açısından Avrupa''lı toplumların nereye gelmiş olduklarının iyi tesbit edilmesi medeniyet dönüşümü açısından da önemlidir; bu tesbit, Türkiye''nin Avrupa''ya niçin alınmak istendiğini açıklamak açısından da ayrıca açıklayıcı olabilir. Evet, özellikle Batı Avrupa söz konusu olduğunda Modern toplumlar, Hilal ve Salip bağlamında geleneksel toplumlar değildir. Ancak modern toplumlar geleneği olan toplum modelleridir. Belki de tüm eleştirel, çözücü, hatta yıkıcı tavrına rağmen Modernitenin Postmoderniteyi de içselleştiren bir kapsam alanı oluşturabilmesinin bir nedeni bu gelenektir.

Türkiye, Avrupa Birliğine girerken hangi geleneğinin farkında olarak girmektedir. Hangi geleneğini beraberinde taşıyarak ya da terkederek (eğer mümkünse) bu siyasal ve kültürel oluşuma dahil olmaktadır. Kendi modernitesini üretemeden, batılılaşma/modernlik gibi iki yüzyıllık tartışmaları kendi güvenlikli alanı içinde tartışmadan globalleşmeyle yüzyüze gelmesi Türkiye''nin açmazı olarak duruyor. Bu sorun, uzun vadede Avrupa Birliğine girilse de kimlik sorunu olarak ortaya çıkacak, her yıl Ramazan hilalini gözleyen bir toplum olarak farklı bir deneyim yaşanacak. Sivilleşme, demokratikleşme, insan hakları gibi kriterlerdeki göreceli iyileşmeler Türkiye''nin bu kimlik kriziyle karşı karşıya kalmasını, kendisiyle yüzleşmesini ortadan kaldırmayacaktır.


24 yıl önce
Ramazan Hilali"nde AB yıldızı
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu