|
Reklamın iğvasında şehirler

Bir kavram ne kadar çok tüketiliyorsa o kadar içi boşaltılıyor demektir. Bir kavrama, bir değere, özellikle politik ve sosyal alanda, ne kadar çok vurgu yapılıyorsa aslında o değerin eksikliği, hatta yokluğu söz konusu demektir. Dönemsel olarak en çok eksikliği hissedilenin, toplumun en arızalı olduğu tarafın politik dilde, o dönemde en fazla öne çıkan, kullanıma, tüketime sürülen kavram olması şaşırtıcı değildir.

Entelektüellerimizden siyasetçilerimize, iş adamlarından belediyecilere çok geniş bir kesim tarafından son zamanlarda iki kavram bolca kullanılıyor; biri "medeniyet" diğeri "şehir-kültürü"... Şehirlerimiz içinden çıkılmaz hal aldıkça, maddi medeniyet daha fazla bizi kuşatmaya başladıkça her iki kavramı daha çok tüketiyor, tükettikçe içini boşaltıyoruz. Bir eksiklik göstergesi olarak "medeniyet" ve "şehir" gösteren işlevi üstleniyor.

Şehirlerimizin anlamı bozulurken, şehirler anlam kaybına uğratılırken, yeni anlamlar yüklenerek adeta kimliksizleşiyor. Tıpkı insanımızın şehirle kurduğu varoluşsal anlamın bozuma uğraması gibi şehirler de tüketimle anlamlandırılıyor, tükettiğiniz kadar değer sahibi oluyorsunuz. Şehirler tüketimin ve onun ideolojik çerçevesi olan reklamların malzemesi haline geliyor.

Şehir Turgut Cansever"in tabiri ile "biyo-sosyal varlık düzeyi"nin sorunlarını çözmek için yapılara ihtiyaç duyar her şeyden önce... Şehir olmayı mümkün kılan yapıların bir ihtiyacı karşılamaktan çok bizzat kendisinin bir sorun olması, her şeyden önce fikri planda çözüm üretilmesi gereken bir durumdur.

Biyo-sosyal ihtiyaç düzeyini anlamlandıran, varoluşsal katmanlara cevap veren şehir yerine biyo-ekonomiyi önceleyen, bunu da biyo-tüketim temelli çözümleyen tüketim insanına özgü şehirler ortaya çıkıyor. Tüketim temelli bir ekonomiye uygun insan tipini besleyen reklam felsefesiyle "yeni şehir" görünürlüğe ayarlı, kışkırtıcı, tahrik edici bir görüntüye sahip oluyor.

Kapitalist ilişki biçimlerinden, modern ideolojilerin indoktrinasyon ve propaganda tekniklerine, popüler kültürün tezahür biçimlerine bakıldığında hepsini kuşatan şeyin reklam ideolojisi olduğu anlaşılır.

Şehirlerde belediye ve piyasa el ele verince reklam panolarından geçilmiyor. Görsel, yazılı, işitsel medyalar bir yana herkesin ortak kullanım alanlarında tek taraflı dayatılan reklam panoları, reklam inceliğini bile aşmaya başladı. Gittikçe şehirle ilişkimizi terörize eden, bize bir şeyleri dayatan bir dil ve görsellikle her köşede karşımıza çıkıyor panolar. Belediyeler daha çok reklam alanı kazanmak için adeta yağmalanmamış elde kalan son görüş alanlarını panolaştırıyor.

Şehrin en güzel görünüm noktaları, peyzaj olarak şehirde yaşadığınızı hatırlatacak her alan ilk fırsatta panolarla çevriliyor; ışıklı, hareketli reklamlara maruz kalıyorsunuz. İşim gereği her gün İstanbul"un balkonu sayılan bölgesinden gidip geliyorum; yeşil alanı kapatmak ya da gözün alabildiğine seyredeceği görüş açısını kesmek pahasına cadde ve ara sokaklar her geçen gün biraz daha panolaşıyor.

Şehirle insan ilişkisini, zihinleri, algıları, zevkleri, ihtiyaçları adeta egemen tüketim ideolojisine uygun biçimde biçimlendirmeye yönelik propaganda aygıtına dönüştüren reklam sektörü şehirlerimizi şekillendiriyor.

Reklamın geleneksel anlamdaki tanıtım amacından ayrışıp sahte gerçeklik üretmek suretiyle hayatı, varlığı anlamlandıracak sahte hakikatler üretmesi yetmiyormuş gibi bu durumu üstümüze üstümüze gelecek biçimde dayatıyor.

Tükettikçe var olan insan tipine uygun tüketiciliğe davet eden, daha doğrusu buna zorlayan bir şehir ve şehirli tipi cesaretlendiriliyor... Serbest piyasacı mantığa dayanan resmi dayatma ile sizin şehirle kurduğunuz görsel ilişkiden duygusal boyuta değin tüm katmanlara müdahil araçlar kullanılarak terörize ediliyorsunuz...

Şehrin sadece mekânları, alanları rant paylaşımına kurban gitmiyor, görsel ve duygusal temas alanları da tüketim ideolojisinin aygıtlarınca işgal ediliyor. Kanaati, tevazuyu, israftan kaçınmayı hayatına ilke edinen bir kültürün muhafaza/karlığı bu olmasa gerek.

10 yıl önce
Reklamın iğvasında şehirler
Memurlar 28 Şubat’a dikkat etmeli
John Dündar, kimin kahramanı?
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu