|
Devletin Kürt sorununu "çözümsüzlük" itirafı

Başbakan Tayyip Erdoğan, Seul yolunda yaptığı açıklamayla doğrulamamış olsaydı, 22 Mart tarihli gazetelerde ''Devletin yeni Kürt planı'' (Taraf, Lale Kemal), PKK ve Kürt sorununda yeni strateji'' (Milliyet, Fikret Bila), ''Kandil''den Kripto: Türk sorunu çıkarın'' (Yeni Şafak, Abdulkadir Selvi) gibi başlıklarla yayımlanan haber ve yazıları yine bir nabız yoklama olarak değerlendirmek mümkün olacaktı.

Yeni bir plan ve strateji içermeyen, devletin 12 Haziran seçimlerinden bu yana Kürt sorununu tamamen teslim ettiği güvenlik eksenli politikasını, Ankara''daki bazı üst düzey bürokratlar “yeni bir strateji ve plan” olarak bazı gazeteci arkadaşlarımıza aktarmış.

Taraf Gazetesi''ndeki haberin spotu, yeni strateji ve planı çok iyi özetlemişti: “Yeni Oslo süreci yok. Öcalan devre dışı. Muhatap BDP. Arabulucu Barzani.”

Kürtleri, PKK-KCK baskısından kurtarmak, sorunun çözümünde birebir halkı muhatap almak, çözümü parlamentoda aramak, yerel yönetimleri güçlendirmek...

Cümleleri –mek, -mak ekleriyle bitirdiğime bakmayın, bu ve benzeri cümleler –cek, -cak ekleriyle bitiyor aslında.

İlk etapta kulağa hoş gelen, ama içi boş bir yığın ifade.

Kanlı geçen Nevruz/Newroz''un hemen sonrasında devletin ''yeni Kürt planı-stratejisini'' doğrulayan Başbakan Erdoğan''ın sözlerini de kayda geçirmek gerekiyor:

“Bu açıklama nedir; Terör örgütü ile sonuna kadar mücadele, siyasi uzantısıyla da müzakere. Biz buna her zaman hazır olduğumuzu söyledik. Tabii ki terör örgütü ile kalkıp bizler siyasi irade olarak herhangi bir masada asla ve kat''a görüşme yapmayız. Fakat parlamento çatısı altında olan uzantıları ile diyeceğim artık, çünkü o da biliyorsunuz... Onlarla bugüne kadar arkadaşlarımın görüşmeleri olmuştur. Bundan sonra da onlarla biz görüşme yaparız, ama dürüst davrandıkları sürece. Eğer onlar da dürüst davranmazlarsa onlarla da görüşecek değiliz...”

Neresinden tutarsanız tutun, neresinden bakarsanız bakın devlet bürokratlarının aktardığı, Başbakan Erdoğan''ın doğruladığı bu plan ve strateji; çözüm değil, çözümsüzlük politikasıdır.

Bir başka ifade ile devletin, hükümetin Kürt sorununu çözmeye yönelik bir strateji ve planı olmadığının itirafıdır. Neden?

Bir bütün olarak Kürt sorunu resmine bakıldığında, PKK (Kandil), Abdullah Öcalan (İmralı) ve BDP''yi birbirinden ayrıştırarak sonuca gitmeye çalışmak, “Kürt sorununu çözmek gibi bir plan ve stratejim yok” demek ile eşanlama gelir.

“Kendi iradeleri yoksa, kendi iradelerini kullanmıyorlarsa, kendi adlarına konuşmuyorlar da İmralı''nın veyahut Kandil''in ağzıyla konuşuyorlarsa gün gele artık onlarla da bunları konuşamaz duruma geliriz” yaklaşımı, “muhatap” denilen BDP''yi aslında ''muhatap'' olmaktan çıkartmak, ''çözüm zemini'' denilen parlamentoyu işlevsiz hale getirmektir.

Bu yaklaşımın temel olarak Meclis''e girdikleri günden itibaren BDP''ye “terörü kına öyle gel” politikasından bir farkı yoktur.

BDP, o gün hangi gerekçelerle “kına” çağrısına cevap veremediyse bugün de ''Kandil ve İmralı ağzı ile konuşma'' çağrısına aynı gerekçelerle cevap veremez.

Getireceği sonuç itibariyle bu yeni ''siyasi forma'' cevap vermesi mümkün olmaz. Bu açıklamalar sonrası Diyarbakır''da toplanan DTK toplantısı sonrasında Selahattin Demirtaş, Ahmet Türk ve diğer BDP''lilerin yaptıkları açıklamalar da bunu gösterdi zaten.

Devletin, hükümetin yanı sıra BDP''lilerin de Kürt sorununun çözümünde hatalara nasıl boğulduğunu elbette tartışacağız. Ama önce, devletin “yeni strateji ve planına” yönelik birkaç saptama daha yapalım.

Kürt kimliği, özerklik ve Kürtçe seçmeli ders gibi konularda yansıyanlardan anlaşılan o ki, yeni Anayasa yapımı çıkmaza girmiştir. Büyük umutların bağlandığı yepyeni bir anayasa konusunda “dağ fare doğuracak” gibi.

TÜRKİYE''NİN TÜRK SORUNU

Yazının başında zikredilen sözkonusu yazı ve haberlerde, açıklamada bulunan üst düzey bürokratlar “Türk sorunu”na dikkat çekmişler ki, üzerinde bugün belki en fazla durulması gereken konu bu. PKK, Nevruz''u kullanarak “Türkiye''de uzun süredir ortaya çıkan Türk sorununu kullanarak, bir Türk, Kürt çatışmasını sağlamak.” Abdulkadir Selvi ve Lale Kemal, üst düzey bürokratlardan bu şekilde aktarmış.

Türkiye''de ortaya çıkan Türk sorunu!

Hükümet yetkililerinin, devlet bürokratlarının ve hükümete yakın çevrelerin bir yılı aşkın süredir kısık bir sesle de olsa dile getirdikleri ve artık ''olgu''ya dönüşen bir durum. Nedir Türkiye''nin Türk sorunu? “Türkiye''de, Türklerin Kürtlere genel bir tepki göstermeye başlaması” olarak ifade etmeye çalışıyorlardı bu durumu.

Daha somut olarak nasıl tanımlanabilir bu durum? Yaklaşık iki ay önce Türkiye''de şu soruyla, Türkiye''nin Türk sorununu ete-kemiğe büründürülmesine yardımcı olmaya çalışıyorduk:

Soru: Diyarbakır''da Selahattin Eyyubi Meydanı''nda on Kürdü çevirseniz ve “Şu Fırat''tan ötesini verelim size, ne derseniz?” diye sorsanız, ne cevap alırsınız?

Cevap: “En azından sekiz kişi ''hayır'' derler.”

Soru: İstanbul''da Taksim Meydanı''nda ya da Ankara''da Kızılay Meydanı''nda on Türkü çevirseniz ve “Şu Fırat''tan ötesini verelim Kürtlere, ne derseniz?” diye sorsanız, ne cevap alırsınız?

Cevap: “En azından yedi, sekiz kişi belki daha fazla ''evet'' derler.”

Türkiye''de, olmayan Kürt sorunu ile var olan Türk sorunu budur!

Pekiyi, on, onbeş yıl önce böyle bir Türk sorunu var mıydı?

Yoktu ise bu noktaya nasıl geldik?...

12 yıl önce
Devletin Kürt sorununu "çözümsüzlük" itirafı
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..
Tek bir zamana/ tarihsizliğe hapsedilmeye başkaldıran adam: Kadir Mısıroğlu