|
Yeni açı…
AK Parti'nin seçim bildirgesiyle ilgili dün söylediğim şu hususun altını tekrar çizmek isterim: “Bu seçim bildirgesi temel olarak, özgürlükçü ve demokratik bir devlet-toplum sözleşmesini önermektedir. Ancak bildirgenin pek çok tespiti ve düzeltmeyi hedeflediği kimi sorunlar, son zamanlarda AK Parti'yle özdeş hale gelmiş sorunlardır…”

Bu tespit, bir eleştiri ifade etmiyor, tersine muhtemel bir özeleştiri ihtimalini varsayıyor.

Seçim bildirgesinde, şüphe yok ki, en çok başkanlık sistemiyle ilgili öneriler öne çıktı. Demokratik denge ve denetim mekanizmalarına da gönderme yapan bu öneriler “AK Parti lider merkezli bir anayasa getirecek” endişelerini bir miktar dindirmiş olabilir. Ancak bir miktar, zira, metinde “güçlü kuvvetler ayrımı” yerine muğlak bir tarifle “müstakil çalışan yasama ve yürütme”nin ifadelerinin kullanılması gözden kaçırılmaması gereken bir husustur. Açıktır ki başkanlık rejimine geçiş koşulları oluşursa, tartışmalar hem AK Parti içinde hem Türkiye'de “sıfır”dan başlayacaktır.

Şunu belirtmek de fayda var. Başkanlık sistemi tartışmalarında denge, denetim, yetki dağılımı açısından yoğunlaşılması gereken husus, sadece bizde yapıldığı gibi yasama ve yürütme arasındaki meşruiyet ve yetki alanı farkı değildir.

Örneğin yasama meclisinin nasıl oluşacağı önem kazanacaktır. Siyasi partilerin hakim olduğu liste düzeninden dar bölge seçim sistemi gibi “seçmen-seçilen ilişkisinin daha doğrudan kurulduğu mekanizmalar”ın varlığı tartışmaya açılacaktır.

Bunun da ötesine geçilecektir…

Nitekim AK Parti'nin seçim bildirgesinde başkanlık sistemiyle ilgili olarak son derece dikkat çekici başka bir ifade, bir düzenleme önerisi var. Deniyor ki: Başkanlık rejimiyle “toplumsal farklılıkların siyasal temsilinin sağlandığı, ademi merkeziyetçi bir idare sisteminin güçlendirildiği (…) yeni bir siyasal sisteme geçebiliriz…”

Ortada, başkanlık sistemiyle Türkiye'nin idari yapısında köklü bir değişikliği varsayan, merkeziyetçi yapıdan adem-i merkeziyetçi yapıya, ülkenin yönetiminin merkez ile yerel güçler arasında bölüşüleceği bir dokuya geçişi öngören bir ifade olduğuna şüphe yok. Böyle bir tablo denetim, güç, denge mekanizmaları tartışılmasında yelpazeyi genişletmekle kalmaz, Türkiye'nin kültürel dokusuyla daha iç içe bir siyasi yapılanmayı öne çıkarır.

Seçim bildirgesinden naklettiğimiz yukarıdaki cümlede yer alan “toplumsal farklılıkların siyasi temsili” ifadesine ise özellikle önem vermek gerekir. Bu satırları kaleme alan kişinin bizzat Davutoğlu olduğunu, kendisi açıkladı. Başbakan'dan, ayrıca konusuna, kavramlara, onların göndermelerine hakim olan bir siyaset bilimi profesöründen söz ediyoruz. Toplumsal farklılıkların siyasi temsili sosyo-ekonomik farklılıklar ise, böyle bir ifadenin pek karşılığı yoktur. Zira bu farklılıklar zaten doğal olarak temsil edilmektedir. Kasıt Kürt kimliği, Alevi kimliği gibi farklıklar ise ülkede tartışma zemininin çok değişeceği demektir.

Böyle bir durumda “barajı geçersek başkanlık sistemine destek vermeyiz” diyen Demirtaş'ın sözlerinin hiç bir hükmü kalmaz. Zira böyle bir istikamet Kürt sorununun kalıcı çözümünde kritik bir eşik oluşturur. Nitekim bu kritik eşik, Kürt Hareketi'nin talepleri arasında yer almaktadır.

Siyaset elbette salt sözler, satırlar üzerinden yapılmıyor.

Belirleyici olan nihayetinde niyet ve eylemdir. Bunu da zaman içinde göreceğiz…

Ancak vaadleri de hafife almamak gerekir.
#ak parti
#seçimler
#yeni türkiye
#başkanlık sistemi
9 yıl önce
Yeni açı…
Adem"in ilk karısı
Coplu, silahlı, bombalı, kanlı mücadele şart!...
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı