|
"Her şey mübah değil!"

"Bir, iki, üç… Daha fazla Vietnam! Ho Chi Minh"e bin selam!" diye bağırırdık sokaklarda… Altmışların sonu ve yetmişli yılların başında Vietnam bağımsızlık lideri Ho Amca bizim kahramanlarımızdan biriydi. Sadece o mu? Başkaldırının simgesi olan Filistin Kurtuluş Örgütü liderleriyle de aynı samimi heyecanı paylaşıyorduk. Bizim indimizde Leyla Halid terörist falan değil, hayran olduğumuz idol kadınlardan biriydi. Hindistan"ın Batı Bengal eyaletinden "Sekiz Tarihi Makale"siyle sesini yükselten Çaru Mazumdar"ın ne demeye çalıştığını anlamak için de kafa patlatmak, en önemli işlerimizden biriydi. Ernesto Che Guevara"ya gelince; tahmin edilebileceği gibi o vicdanımızın sesi ve hayallerimizin vücut bulmuş simgesiydi.

Aradan geçen dört koca on yıldan sonra, şimdiden olup bitene bakıldığında insanı hüzünlü bir gülümseme duygusu sarmaz olur mu hiç? O dönemlerde bizlere "Moskova"ya Moskova"ya!" diye bağıranların bugün Filistin"deki bayram gününün heyecanını duymalarındaki tarihsel cilve bir yana, Che Guevara"nın o güzel gözlerinin votka reklam panolarından dünyayı seyretmesindeki o tuhaf bilinmezlik diğer yana…

İnsana bir tasallut gibi yapışarak kalıplaşan, tuğlalaşan dünya görüşlerinin hayatla baş edemediğine bizzat yaşarken çeşitli vesilelerle tanık oluyoruz. Hayat, içtenlikle çabalayanları çok uzun yıllar içerisinde, sanki "ilahi adalet"in görünmez kanunları doğrultusunda oraya buraya savuruyor ve çok büyük acıların içinden aynı güçte ve yoğunlukta sevinçler doğuruyor.

Dışişleri Bakanımız Sayın Davutoğlu Birleşmiş Milletler Genel Kurulu"ndaki oylama öncesinde konuşurken "Filistin"i tanımanın bir seçenek değil, ahlaki bir yükümlülük" olduğunu söylemiş. Daha önce sayın Başbakan"ın vurguladığı ve benim çok önemsediğim "küresel vicdan" ifadesini, Sayın Davutoğlu"nun "ahlaki yükümlülük" ifadesiyle buluşturarak dünyaya ve ülkemize bakıldığında, gençlik heyecanlarını da, ihtiyarca temkinlilikleri de, tüm yaşam biçimlerini de kuşatabilecek o kavrama ulaşmak belki mümkün olabilecek: Erdem veya bir başka ifade biçimiyle fazilet… Varoluşa saygı… Her şeyin mübah olmadığı…

İkinci Dünya Savaşı sonrasında şekillenen ve "Amerika Sonrası Dünya"da yeni arayışlarla ve bu arayışlara karşı duran manipülasyonlarla kendi mecraını büyük acılar yaşayarak bulmaya çalışan Ortadoğu"da, "Önce kendi şehidine ağla" mantığıyla değil, gündelik hesaplamaların dışına çıkarak olup biteni görmekte yarar var.

"Filistin"in devlet olma hakkı"nı kazanması yolunda BM"de atılan o önemli adım, gençlik heyecanlarımızın tazelenmesi, dünle bugünün kıyaslaması ve dolayısıyla basiretin ve faziletin zaferi için tüm sahici çabaların, küresel vicdanlarda karşılığını bulması olarak değerlendirilmelidir.

Uçakta kulak ağrısına son

Ufacık, iki tane tıpa gibi alet. Fiyatı 30 TL civarında. Kulaklarınıza takıyorsunuz. Uçakta basınç sorunu falan kalmıyor… İnişe geçildiğinde ya da kalkışta çocuk ağlamalarına ve gereksiz yere acı çekmeye son veriyor anlayacağınız.

Benim burun etlerimi yepyeni bir yöntemle küçültmüş, ortanca oğlumun da bademciklerini almış olan KBB uzmanı Dr. İrfan Yıldız kardeşimiz "Senin ve eşin için Almanya"ya ısmarladım" dedi, "Burada bulunmuyor"…

Vay canına; demek ki, burada bulunmayan bir şeyler hâlâ varmış, diye düşündüm. Çok değil, 15 – 20 yıl önce yurt dışına gidenlerin eline listeler tutuşturulurdu… Çocuk bezi, granül kahve, hatta kâğıt mendil getirdiğimi hatırlarım… Şimdilerde eşe dosta sadece şekersiz okaliptüs ve limon bombonu Ricola ısmarlıyorum. Demek ki, bir de bu kulak tamponlarından ısmarlayacağız… Adresi şöyleymiş. İlgilenenler bakabilir: www.gb.sanohra.eu

Doktor İrfan üşenmemiş THY"ye yazmış. "Hiç değilse uçakta çocuklu ailelerden dileyenlere ve kulakları aşırı hassas olanlara ücretsiz dağıtın" demiş ve eklemiş "Müthiş bir fark yaratırsınız…"

Zaten çok başarılı bir çizgi izleyen THY için maliyeti hayli düşük bir başka "farklılık daha yaratmanın" yalın ve hızlı yollarından biri olabilir bu özel farklılık.

Standartlar dünyasında algının hızla "vasatlığa" çekilebildiği ortamlarda minik "inovasyonlarla" farklılık yaratmak ne kadar önemlidir… Sonradan taklit edilse bile, dünyadaki yükselen yıldız olmasıyla gurur duyduğumuz THY misafirperverliğinin altı daha da kalın çizgilerle çizilebilir…

Efendi-Müdür-Başkan

Adam, toplantıdakilere servis yapan çaycıya dönüp dedi ki, "Başkan bana da bir orta kahve. Yalnız iyice kaynasın!"..

Tamam, diye düşündüm, bir kavramın daha içi boşalmış…

Çok yakın bir tarihe kadar "Efendi" bir tür saygı ifadesi içeren unvandı. Osmanlı"daki kullanımı ile neredeyse İngilizlerin "Sir"üne tekabül ediyordu.

Sonraları yavaş yavaş halka indi. İçi iyice boşalmaya başladı. Önce sempati ifadesi olarak kullanıldı, kapıcı, odacı, çaycılar öyle anıldı. Sonra da neredeyse agresif ifadelerin taşıyıcısı haline geldi: "Efendi! Sen baksana bana!"

Peki ya "müdür"?.. O da çok itibarlı bir ifade biçimi olarak toplumsal hayata girdi, ancak "Tek kelime olarak üç tanesi yan yana yazılınca anlamlı bir cümle oluşturan tek kelime" olarak hafif ti"ye alınmaya başlandıktan kısa bir süre sonra kapıcı, çaycı, odacı üçgeni arasında kaybolup gitti. Yerine "Yönetmen", "Direktör" falan geldi…

Çaycı kardeşimize Başkan diye hitap edilmesi aslında beni çok şaşırtmadı. Ne hikmetse bir türlü çözülemeyen ve İstanbul"un marka değerini ciddi şekilde olumsuz olarak etkileyen trafik sıkışıklığında organize bir şekilde ortalıkta bitiveren seyyar satıcı ve dilencilerin gösterişli siyah bir araç gördü mü, sağ arkada oturan kişiye "Başkanım!.. Başkanım!" diye yönelmeleri, alışılan sahnelerden biri haline geldi.Türkiye"de 70 binden fazla Başkan olduğundan söz ediliyor. Hafif enflasyon durumu var yani. "Başkan"ın "efendi" ve "müdür"ün yanına doğru hızla yol almasındaki ana etkenlerden biri de bu olsa gerek…

Yabancı dillerde böyle bir transformasyona rastlanmasa da, bizde yakın bir tarihte Başkan"ın sadece genel kullanıma terk edilip yerine "Yönetici Ortak" falan türü farklı bir çözüm bulunursa hiç şaşmam.

"Hocam" sözcüğünün ise çok özel ve farklı yerini koruduğunu da ayrı bir parantezle belirtelim.Üniversitelerden sokaktaki simitçiye, marketteki kasiyerden arkadaşların birbirine hitap sözcüğü olarak "Hocam"ı seçiyor olmasında hoş bir "denklik" duygusu yok mu sizce?

11 yıl önce
"Her şey mübah değil!"
Korku zamanı
Boykotta kafalar neden karışık
Kimin enflasyonu
Terör örgütü elebaşı olarak İsrail portresi…
Hamas’ın ateşkesi kabulü ve İsrail’in Refah Operasyonu