|
Seçimler ve siyasi partiler

1950 seçimlerinden hafızamda sadece pek silik bir fotoğraf var. Evimizin karşısındaki tarlaya iki tane çadır kurulmuştu. O görüntüyü hatırlıyorum. Daha sonraları bu çadırların içine sandık konulduğunu ve seçmenlerin burada oy kullandıklarını öğrendim. 1954 seçimlerini ise çok iyi hatırlıyorum. Ve tabi o tarihten itibaren bugüne kadar yapılan bütün seçimleri de. Bunların bir kısmını dışardan izledim. Bir kısmında ise parti görevi üstlendim. İkisinde ise seçime katılıp milletvekili seçildim.

Hiçbir seçim öncesini bugünkü kadar heyecansız ve durgun görmedim. Gerçi 1983 seçimleri de heyecansız bir seçimdi. Ama bu seçimlere sadece üç parti iştirak ediyordu. Kaldı ki o seçimlerde Özal ile Calp arasındaki "köprüyü sattırıp sattırmama" münakaşası siyasete dalgalanma ve heyecan getirmişti.

Siyaset..

Bu sütunlarda müteaddit defalarda yazdım. Siyaset ve onun en temel öğeleri olan siyasi partiler önemli konularda düşünce ve çözüm üretmiyorlar. Bırakınız çözümü, hanidir görüş bile bildirmiyorlar. Siyasi parti liderlerinin bir açıkoturum vesilesi ile tv''de biraraya gelip ülkenin ve dünyanın temel konuları ve meseleleri hakkında bir tartışma yapacakları bile muhtemel gözükmüyor.

Hal böyle olduğu için de vatandaş siyasete de, yaklaşmakta olan seçimlere de büyük bir ilgi duymuyor. Haklıdır. Düşünce ve çözüm üretmeyen siyaset hiç kimse için bir ümit de üretmemiş oluyor. Umalım ki önümüzdeki günler heyecan getirsin.

Bugün itibariyle seçimler arefesinde topluma baktığımızda görülen, kısır bir siyaset ve vatandaşın siyasete karşı olan kayıtsız tavrı. Üzücü de olsa söylememiz gerekiyor ki içinde bulunduğumuz zaman siyasetin ikindi vaktine benziyor.

Siyasi partiler..

Anavatan Partisi için 95 seçimlerine göre ciddi bir oy kaybı gözüküyor. ANAP''ın bu seçimlerin arefesinde topluma ilettiği bir mesajı yoktur. Sessiz çoğunluktan bahsediyoruz. Sayın Yılmaz sessiz çoğunluğa "Sizi duyuyorum" diyor. Bu ifadeye göre ses çoğunluğa nispeti onları duymaktan ibarettir. Duyup duymayacağı da belli değildir. Bugüne kadar onların sesini duyduğuna dair ortada bir kanıt da yoktur.

DYP''ye gelince bu partinin durumu da pek farklı değildir. Doğru Yol Partisi Sayın Ecevit azınlık hükümetine oy verdiği vakit en güçlü noktada idi. Aday tespitleri DYP''nin havasının önemli bir kısmını dağıttı. Önümdeki gazetelere bakıyorum. DYP''nin ilanları var. Sayın Çiller "Milletle Sevdam, Mafya ve Kartelle Kavgam Bitmeyecek'' diyor. Buradan anlıyoruz ki Doğru Yol Partisi iktidar olsa da, yıllar yılları kovalasa da mafya da, kartel de varolmaya devam edecekler. Sayın Çiller ise bunlarla sadece kavga edecek. Millet de pehlivan tefrikası izler gibi bu kavgayı izleyecek! Bu arada mafya ve kartel varlıklarını sürdürecekler.

İşin latifesi bir tarafa, açıkça görülüyor ki ANAP''ın da, DYP''nin de seçim ilanları özensiz, isteksiz ve baştan savmacıdır.

DSP''nin oylarını en fazla artıran parti olacağı ve başa güreşeceği söyleniyor. 55. ve 56. hükümetlerin icraatlarına bakıyorum, bir de 20-25 yıl önceki Sayın Ecevit''e. Dünkü Ecevit''in "vahşi kapitalizm" diye nitelendirdiği ekonomik politikaları bugün büyük bir iştah ile uyguluyor. Latin Amerika modelinden ise hiçbir bahis yoktur. Herhalde bugünkü Ecevit''in hiç ama hiç hatırlamak istemeyeceği husus ise dünkü Ecevit''in Yugoslavya ve özyönetim hayranlığı ve bunu adeta Türkiye için bir model olarak sunmak istemesidir. Geride kalan 20 yıl Sayın Ecevit için pek geniş ve kapsamlı bir "içine sindirme" ve "duyarlılıklarını" törpüleme tarihidir.

DSP ve Sayın Ecevit ne sonuç alır bilmiyorum. Buna mukabil bugünkü Ecevit''ten yarına ne kalır sorusuna cevap verebilirim. Dünkü Ecevit''ten bugüne birşey kalmadığına göre bugünkü Ecevit''ten yarına da birşey kalmayacaktır. Kendinden ileriye olumlu herhangi birşey bırakmayan dönemler ülke için sadece boş yıllar demektir.

Fazilet Partisi..

Fazilet Partisi de bu seçimlere diğer partilerle arasına kendi lehine olmak üzere bir fark koyacak şekilde hazırlıkla gitmiyor. En büyük kozu yerel yönetimlerdeki adaylarının gerçekleştirdikleri başarılardır. İki seçimin birarada yapılması Fazilet Partisi teşkilatını yerel seçimler dolayısıyla önemli ölçüde motive etmiş oluyor. FP Genel Başkanı Sayın Recai Kutan muhtelif vesilelerle seçimlere kadar partisi için temkinli bir yol izleyeceğini vurguluyor. Bunun faydası her türlü tartışmadan uzaktır. Böyle bir tercih yapınca bazı konular kritik bir önem kazanıyor ve özel bir dikkat gerektiriyor. Bunlardan bir tanesi meşhur 312. maddedir.

Şu 312. madde...

Herşeyden önce şunu belirtmek gerekiyor ki geride bıraktığımız FP ile küskünler arasındaki ilişkiler içeren süreçte meşhur 312 ile ortaya çıkan istek bu maddenin tamamen kaldırılması yönünde değildi. İstenilen 55. hükümetin yapmak istediği değişiklik sonucunda ortaya çıkan ve komisyondan geçip Meclis Genel Kurulu''na inmek için sırasını bekleyen metnin kendisi idi. FP''nin Meclis küskünlerin isteğiyle tekrar açıldıktan sonra mevcut hükümetten ve diğer siyasi partilerden de istediği işte bu metnin yasalaşması idi.

312 ile ilgili tartışmalar iki biçimde ortaya çıkıyor. Bunlardan bir tanesi 312 için bir gereklilik iddiasına dayalı olan bu maddeyi tamamen kaldırmak düşüncesi. Burada 312. madde hukukun üstünlüğünü hukuk devleti ile ilişkisi açısından ele alınmamakta, ortaya bir siyasal istem konulmaktadır. Ancak günümüzün şartları itibariyle 312''yi tamamen ortadan kaldıracak bir siyasal iradenin yeni Meclis''e yansıyabileceği hiç mümkün gözükmemektedir. Bunun içindir ki 312''nin tamamını kaldırmaktan bahsetmek mümkün olmayanla uğraşmak olduğu için siyasal akıla uygun düşmemektedir. Bunun içindir ki FP''nin bu maddenin tamamının ortadan kaldırılması yönünde bir istek belirtmesinin hiçbir gereği olmayacaktır. Böyle bir tutum herhangi bir olumlu amaca hizmet etmeyecek, tam tersine bu madde geniş bir mutabakat ortamında sağlanabilecek iyileştirmelerin de önünü kapatmış olacaktır.

Buna mukabil bu madde hukukun üstünlüğü/hukuk devleti açısından çeşitli tartışmalara konu olmaktadır. Pek kıymetli hukuk adamı Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi Başkanı Doçent Doktor Sayın Sami Selçuk 312. maddenin 2. fıkrası için aynen şöyle diyor: "Ceza hukukunun anayasal boyuttaki suçların yasallığı ilkesinin izdüşümü olan belirginlik/kesinlik ilkesine aykırıdır."

"Yasasız suç olmaz" evrensel hukukun en önemli ilkelerinden bir tanesidir. Hukuk devleti olmak hukukun bu evrensel ilkeleri (hukukun üstünlüğüne) Anayasalar''da ve yasalarda harfiyen uymak demektir. Sayın Selçuk 312''nin II. fıkrasını belirginlik/kesinlik ilkesine uygun görmemektedir. Çünkü buradaki ifade muğlaktır.

Sayın Selçuk''un ortaya koyduğu bağlamda sözkonusu maddenin 2. fıkrası sürekli olarak ele alınacaktır. Kimse devletin hukuk devleti niteliğine karşı olmayacağına göre bu tartışmalar etrafında ortak bir duyarlılık sözkonusu olacaktır. Bilimsel değerlendirmelerden etkilenecek böyle bir duyarlılığın bütün partilerde ciddi bir zemin bulması da mümkün hale gelecektir. Nitekim Milli Savunma Bakanı Profesör Doktor Sayın Hikmet Sami Türk dünkü Sabah gazetesinde bu bağlamda makul ve dengeli bir değerlendirmede bulunmaktadır. Böyle bir sürecin işlemesi siyasal partilerin bir takım gereksiz sürtüşmelere girmemesine bağlıdır. Burada FP''ye büyük iş düşecektir.

Bayram ve Kosova...

18 Nisan seçimlerinin hayırlı sonuçlar vermesini niyaz ediyorum. Bugün Kurban Bayramı''nın 2. günü. Bütün okuyucularımızın milletimizin mübarek bayramını tebrik ederim. Bu mübarek günlerde Kosova''daki kardeşlerimizin çektikleri tarifsiz acıları bütün benliğimizde hissedecek ve onlar için dua edeceğiz.


25 yıl önce
Seçimler ve siyasi partiler
Mutfak ekonomisinin reel politiği
Dua
Gazze’yi ‘test alanı’ yapmışlar!
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!