|
Demokles"in kılıcı!

Çıkış var mı? Son günlerde en çok sorulardan birisi bu. Varsa da bu çıkışın kapısı nereye açılacak? Türkiye''nin gerisine mi? İlerisine mi? En az maliyetli çıkış hangisi olacak? Yani halkın zarar görmediği, demokrasinin sekteye uğramadığı, Türkiye için “Bir Ortadoğu ülkesi canım, vesayet demokrasisi bu!” dedirtmeyecek bir çıkış: Çıkışın anahtarı kimde doğrusu bilmiyorum. Sadece fikir yürütebiliriz herkes gibi.

Her şeyden önce yapay bir üretim olan bu siyasi krizin arkasındaki proje ne onu bilmiyoruz. Nasıl bir senaryonun içindeyiz: burada şeriat kısmının “boğanın önüne sallanan kırmızı mendil misali olduğunu biliyoruz da asıl hedef ne onu bilmiyoruz. Ya da senaryoyu yazanların amacı ne? Türkiye''nin artık tekrar vesayet demokrasisine dönemeyeceğini hepimiz biliyoruz. Vatan gazetesinden Seyfettin Gürsel''in deyimi ile “Rubikon geçildi” artık. Yani uçak havada, geri dönmeye yetecek yakıtı yok. Artık sadece hedefe uçulabilir. Bu kelime''de “sen de mi Brütüs” gibi Jul Sezar döneminden miras kalmış. Tam kelime anlamı olarak da riskli geçit anlamını taşıyor. Türkiye eğer bu durumdaysa çıkış her halükarda siyasetin demokrasi üzerinden ürettiği yöntemler ile olmalı.

Ancak bundan sonrasına ilişkin ortak ve alternatif bir söylem de göremiyoruz. Alternatif bir lider, bir politika ya da vizyon. Koskoca bir ülke olarak götürülüyoruz, ama nereye?

Sadece bu adamlar “daha Müslüman” ya da “ türbana özgürlük getirecekler” diye 70 milyon insanın kaderini etkileyecek bir yola girilebilir mi? Hadi öyle oldu ve başörtülü kadın korkusu nedeniyle (burada da bazı başörtülülerin muaf olduğunu düşünüyorum) iktidar partisi kapatılmaya çalışıldı, ya sonra ne olacak? Kim? Hangi parti? Hangi lider? Rubikon geçidinde havada pilot değiştirme talebi insanda taammüden siyasi cinayet duygusu uyandırıyor.

“Demokles''in kılıcı” deyimini hepimiz biliriz. Bilmeyenler için hikâyeyi yeniden anlatayım: “Efsaneye göre Demokles Kral Dionysos''un yakın dostu olduğu için, daima kralla sohbet ederdi. Konuşmalarında çoğu defa krala krallığın bahşettiği mutluluktan bahseder dururdu. Bu durumdan usanan kral, bir gün Demokles''e dönerek; Bu mutluluğu senin de tatmanı arzu ediyorum! demişti. Büyük bir ziyafet hazırlatarak tacını ve tahtını krallın güç ve imkânlarına özenen Demokles''e bırakmıştı. Demokles de sevinçle krallık elbiselerini ve tacını giyinip tahta oturmuştu. Ziyafetin ortalarına doğru tam başının üstünde bir şeyin sallanmakta olduğunu gören Demokles, dikkatle bakınca bunun at kılına bağlı keskin bir kılıç olduğunu görmüştü. Demokles bunun ne manaya geldiğini düşünüp, Kral Dionysos''un böyle yapmakla, kendisine krallığın sadece krala ait güç ve zenginliklerden ibaret olmayıp, aksine insanın canını daima tehlikelere sokabilecek bir mevki olduğunu idrak ettirmek istediğini anlamıştı.”

Aslında geriden bakıldığında da öyle değil midir? Her zirve, her ün, mevki bedel istemez mi? Bu mevkiler için heveskâr olan insanlar Demokles''in kılıcını başlarının üzerinde hissedecek konuma gelmeden bir türlü göremezler gerçeği.

Siyasetin kriz dönemlerinde elbette herkese düşen hata payları var, ama bu süreçte bu heveskârların payları da inkâr edilemez. En masumundan “hata yapmasını seyret, müdahale etme” yaklaşımı bile yeter bazen. Gün fırsatçıların günüdür, kendini dev aynasında görenlerin, karizma fakiri cin zekalıların, sessiz kalanların, kritik durumlarda güya yanlışlıkla söylenmiş sözlerin sahiplerinin ama en çok seyretmeyi akıllı siyaset sayan fırsatçıların günüdür. Yani henüz Demokles''in kılıcını görmeyenlerin. Demokles''in kılıcı tepelerine geldiği zaman fark edecekler kendilerini, onlara umut bağlayanlar da onları!

Bu mesele din meselesi başörtüsü meselesi değil hırs meselesi kavgayı doğru analiz edelim.

Türkiye üzerine binlerce senaryo ve komplo teorisi konuşuluyor. “ış güçler ülkemizi karıştırıyor, diyoruz iyi niyetli. Dış güçler içeride kimlerle ittifak ediyor, yoksa bu ittifaklar en güvendiğimiz kişiler arasında mı oluyor, diyoruz kötü niyetle. Petrolden küresel sermaye hedeflerine, yükselen İslam''ın kontrolüne, içerideki sermaye kavgalarına, daha çok kazanma hırslarına ya da alışık düzenin denetlenmeyen kazanç sisteminin devamı, hazımsızlık, kontrol edilemezlik ve daha pek çok meseleye… Her dış senaryo elbette iç ittifaklar ister. Bunların kim olduğu ise tarihin kayıtlarından kolay kolay çıkmaz. Bir Abdülhamit gerçeğin bile hâlâ çözebilmiş değiliz. İktidarında 30 yıl imparatorluğu dağılmadan tutmuş, Hind-i Çin''den Uzak Doğu''ya her yere ismini ulaştırmış Abdülhamit iktidardan düşer düşmez koskoca imparatorluk dağılmaya durur. Nedenleri hala tam bilmiyoruz.

***

Bir de hayatın siyasetin dışında acıları var, mesela barış gönüllüsü bir İtalyan sanatçının başına gelenler hepimizin yüreğini paraladı. Bu süreçte konuyu Avrupa''ya rezil olmak-ismimiz kötüye çıktı söylemi ile gündeme getirenlere kadar, bak işte bir kadın yalnız başına yola çıkarsa diyenlere de, modernizmin feminizmin sonuçları gibi analizlere de insan tepki duyuyor. Konu tek kelime ile insanlığın kaybolmasıdır. Son günlerde en değerli servetimiz olan insanlığın yok oluşana ilişkin o kadar çok örnek var ki? Henüz mazbut sayılabilecek bir Anadolu şehrinde Belediye''den her gün yemek yardımı almak zorunda kalan dört çocuklu dul bir hanımın yaşadıkları da insanlık kaybımızın boyutların ortaya koyuyor. Tek sorun hanımın evinin erkekler kahvesine yakın olması. Belediye''den yardım aldığını ve dul olduğunu gören kahve ahalisi (baba-amca-ağbi kimliklerinde) kadının yardım ihtiyacını istismar ederek birlikte yaşamayı teklif ediyorlar. “Genç-güzel kadınsın madem ihtiyacın var ben senin ihtiyacını karşılarım” hikayesi. Galiba geleneklerimiz diye değer atfettiğimiz her şeyde değişimi yozlaşmayı ve insanlık kaybını yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Rezil olmamak için değil, insan olabilmek için!

16 yıl önce
Demokles"in kılıcı!
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu