|
Gençler ve biz

İftar vesilesi ile gençler ile daha sık bir araya geliyoruz. Her bir araya gelişte de tartışmalar pratikten teoriye genişliyor. Bu tartışmalarda tabii ki duymak istediklerimizi duyamıyoruz. Her ne kadar böyle durumlarda kendi ebeveynlerimizi taklit ederken bulsak da kendimizi; her tartışma bizi biraz sarssa da kendimize ilişkin bir muhasebeye sebep oluyor. Dışarıdan gelen eleştirilere karşı hazır savunma cümlelerimiz olsa da gençlerden gelenlere karşı pek de hazırlıklı olmadığımızı görüyoruz.

Hak veriyor muyuz? Tabii ki her zaman değil. Onların yorumları ile bizim yorumlarımız arasındaki fark biraz da dini ve siyasi kimliklerimizin farklı zaman dilimlerinde inşa edilmiş olmasından kaynaklanıyor. Biraz da onların ebeveynlerinin bizim gibi özgürlükçü kişiler olmasından. Ama yine de bizler yaş itibarı ile kuşak olarak gidiciyiz. Kalıcı olacak olan onlar. Bu nedenle onların düşüncelerinin oluşum süreçlerini izlemek geleceğin siyasi yönünü doğru kavramak açısından da önemli.

***

Hem Ortadoğu"daki gelişmeler hem yakın coğrafyamızdaki gelişmeler, gelecekte "İslamcılık" konusunun gündemimizi bambaşka bir manada işgal edeceğini gösteriyor. Önümüzdeki yüzyılın, Müslümanların kendi aralarındaki mücadelelerinin daha fazla olacağı bir yüzyıl olacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok. Sınırlarımızda olanlara bakmak yeterli. Klasik mezhep tartışmalarının ötesinde beklentilerin, menfaat gruplarının, dini referansların birbirinden farklılaşması ile "hangi İslam"'' tartışmalarını daha çok yapacakmışız gibi görünüyor. Böyle bir dönemin kapısı hızla açılırken gençlere daha fazla kulak vermeliyiz diye düşünüyorum.

***

Gençlerle tartışırken onlara ilişkin bazı gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.

Türkiye Cumhuriyeti"nin ideolojik yapılanması konusuyla ilgilenmiyorlar. Bugünkü birçok olayın sebep sonuç ilişkisini bu çerçevede kurmuyor, bugünü bağımsız değerlendiriyorlar.

Kemalist-ulusalcı devlet anlayışı ile ciddi biçimde karşılaşmadan büyüdüler. Bu nedenle de devlet analizlerini tamamıyla Ak Parti iktidarı üzerinden, gördükleri kadarı ile yapıyorlar.

90 yıllık cumhuriyet tarihinin içinden gelen, bu devletin ideolojik yapılanmasından kaynaklanan sorunları Ak Parti hükümetinin oluşturduğu sorunlar gibi algılıyorlar. Öncesini bilmedikleri için bir karşılaştırma imkanları yok. Kemalist devlet söyleminin temsilcisi olarak gördükleri kurumlar arasında iktidar da var.

Bizim kuşağın "devlet" algısı ile onların "devlet" algısı arasındaki farklar sadece bununla kalmıyor. Sorunların ideolojik siyasi yansımaları kadar sosyolojik tabanı, onların zaviyelerinden pek de görülmüyor.

Hükümetin sosyal politikalarını görmeyip, hatta bunları küçümseyip ki bunların içinde yer alan SSK "dan, çocuk işçilere, sağlığa pek çok önemli gelişmeyi yok sayıp, klasik marksist söylem üzerinden sosyalist bir jargon ile hükümet/devlet eleştirilerini yapıyorlar.

Burada sosyalizimin "din" bakışının da bu kavramsallaştırmaların içinde olması, bu nedenle de kendi kendileri ile çeliştikleri ise ayrı bir tartışma konusu.

Sonuçta dini merkeze alan ve reddeden iki farklı yaklaşımın bir aradalığının nereye kadar mümkün olabileceği sorusu önemli bir soru olarak duruyor.

İslamcı gençler henüz kendilerine ait özgün, islami kaynaklardan referans alan bir kavramsal dile sahip değil. Azeri Türkçesi ile sosyalizmden aparma kavramlarla eleştirilerini olgunlaştırmıyorlar.

Cemaatlere uzak duruyorlar, anti kapitalist söylemler hoşlarına gidiyor; ancak daha az eleştirdikleri Kürt hareketi içindeki "önderlik" makamının söylem ve fikirlerininin tartışılmazlığına, oraya duyulan iman düzeyindeki bağlılığa ilişkin de bir eleştiri getirmiyorlar.

Hak ve özgürlükleri, adaleti savunurken kimin yanında durduğumuz da savunduğumuz fikirler kadar önem taşıyor. Her şeyden önce kimin velisi olduğumuza bakmak gerekiyor. Gençler hem müslüman kimliklerini hem de siyasetlerini farklı kurgulayacakları bir çağın eşiğindeler. Onlar yeni bir dil kurarken bizim onları çok daha fazla dinlememiz gerekiyor.

Ancak bizim kadar onlar da eleştiriye açık olmalı.

***

Sadece kendi mahallemizin gençlerini değil diğerlerini de can kulağı ile dinliyoruz, onların yaşadıklarına kulaklarımız da kalplerimiz de açık. Sokak şiddetine de devlet şiddetine de karşı dururken kalbimiz Ethem Sarısülük"e de Ali İsmail Korkmaz"a da yanıyor. Ancak bu acı ölümleri basamak yaparak siyaset yapmanın da kimseye faydası yok.

11 yıl önce
Gençler ve biz
Fukaraya yardım etmek, Kur’an okumak, gece ibadeti yapmak
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..