|
Hıyarın sindirimi zor!

Yıllar önceydi. Yedi yaşındaydım..

Doğduğum yer Bursa''nın Yenişehir kasabasında çarşıda dolanıyordum. O zamanlar küçücük şirin bir kasabaydı…

Caddelerden birinde bir kahvehane önünde bir sürü insan toplanmış içeriye bakıyordu. Kimi şaşkındı, kimi kahkaha atıyordu…

Kahvehane ağzına kadar dolu olduğu için, ahali dışarı taşmıştı…

Kalabalığı yarıp içerde bakılacak ne var görmek istedim. Ancak küçücüktüm, çelimsizdim, başaramadım…

Merakımı gideremedim.. Sadece konuşulanları duydum…

“Televizyonmuş adı babo” cümlesi kaldı aklımda….

Televizyon kelimesini ilk kez orada duydum… Ancak kendisini göremedim…

Bir hafta sonra ilkokul arkadaşım evlerine çağırdı… Ders çalışmak için… Kasabanın en zenginlerinden, kuyumcunun oğluydu…

Eve girdiğimde beni salona götürdü hemen… İçerisi acaip kalabalıktı… Sanki bütün mahalle oraya toplanmıştı… Hepsi gözlerini tek bir noktaya dikmiş, bir kutuya kilitlenmişti…

Hemen bir kenara çöktüm… Ben de aynı noktaya baktığımda beynimden vurulmuşa döndüm…

Küçücük bir kutu içinde insanlar vardı, konuşuyordu…

Küçülmüşler, o kutunun içine nasıl girmişlerdi… Şoka girdim… Bu neyin nesiydi, neler oluyordu?..

Salondaki sessiz kalabalık birden hep birlikte kahkahalarla gülmeye başladı… Kutunun içindeki iki kişinin söylediklerine katıla katıla gülüyorlardı. Ben neye güldüklerini anlamamıştım ama rahatlamıştım…

Derin bir nefes aldım, kalabalığa eşlik ettim…

Artık ben de gülüyordum…

Televizyonla ilk tanışmam böyle oldu…

Birkaç sene sonra onbir kilometre uzağımızdaki Koyunhisar köyüne TRT çekime geldi. Günler öncesinden duyuldu bu haber.. Bütün kasaba hazırlık yaptı, çekim günü köye koştu. Biz de annemlerle birlikte gittik heyecanla…

Kameraları ilk kez orada gördüm. Köy meydanında binlerce kişi güneşin altında saatlerce oturup öööle baktık. Birileri bir şeyler yapıyordu, ne oluyordu pek anlamıyordum…

O dönemlerde ekranda ne yayınlanırsa ezbere biliyorduk… Müzedeki Hayalet yayınlandığında bizim için hayat duruyordu. Arsen Lüpen hala aklımda. Dallaslar, Ceyarlar, Pamelalar, Sue Ellınlar, kimi dersen…

Ve şimdi… Geçenlerde bir kızcağız geldi yanıma… ''Dizi oyuncusuyum” dedi… “Özür dilerim tanımıyorum” dedim…

Nasıl tanıyacaktım ki?...

İmkanı var mıydı?

Ne diyor Malkoçoğlu Cüneyt Arkın ağabeyimiz?

“Türkiye''de iyi oyuncular var. Mesela Fikret Kuşkan. Ancak yeni jenerasyondaki oyuncuların çoğu hıyar gibi oynuyor. Sen onlarca kanalda 110 dizi yaparsan, her birinde de 50''şer kişi oynatırsan piyasa hıyar gibi oyuncudan geçilmez”…

Aynen böyle diyor Malkoçoğlu ağabeyimiz…

Oturdum, 110 ile 50''yi çarptım… Vay anam vay… Sadece dizilerde 5500 oyuncu…

Hepsini nasıl tanıyabilirim?

Televizyonla yıllar önce minicikken tanıştım ama…

İçindekileri hala tanıyamıyorum…

Bu arada alakasız ama hıyar dünyada sindirimi en zor yiyecekmiş… Mide saatlerce onunla uğraşırmış…

Uzmanlar öle diyo !...

17 yıl önce
Hıyarın sindirimi zor!
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!
Tarihin sonu ve ABD üniversiteleri