|
Faili meşhur suikastlar (2)
1990’lı yıllar, laik- anti laik kamplaşma ve kutuplaşmasına zemin hazırlayan ‘’laik aydın’’ cinayetleri ile anılan ve hatırlanan bir yıl olarak yakın tarihimizde kara bir sayfa olarak yerini almıştı. 31 Ocak’ta Muammer Aksoy, 7 Mart’ta Çetin Emeç, 4 Eylül’de Turan Dursun, 26 Eylül’de eski MİT Müsteşar Yardımcısı Hiram Abbas, 6 Ekim’de Bahriye Üçok, aynı merkezin işlediği, peş peşe faili meşhur suikastlara kurban gittiler.

Çetin Emeç suikastında uzun süre bir gelişme yaşanmadı. 11 Ekim 1991 tarihinde Gayrettepe’de Emniyet Müdürlüğü'ne yakın bir bölgede içinde iki kişi bulunan, Toyota marka bir araç yol kenarına park edilmiş bir durumda iken, çalıntı otomobilini tanıyan araç sahibi polise ihbarda bulunmuştu. Polis olay mahalline geldiğinde aracın içindeki şahıslar kaçmıştı.
Otomobilde yapılan aramada torpido gözünde Nezih Beyret adına düzenlenmiş sürücü belgesi, arka koltuğun içine gizlenmiş, Lama marka İspanyol yapımı bir tabanca ve seri numarası kazılmış Ceze marka 7.65 mm tabanca ile MP-5 tam otomatik silah ve dolu şarjörü 2 susturucu bulundu. Silahların balistik muayenesi yapıldığında otomobilde ele geçirilen silahlardan birinin Turan Dursun suikastında kullanıldığı anlaşılmıştı.

Nezih Beyret sahte sürücü belgesini kullanan asıl tetikçi ‘Kemal’ kod adlı Muzaffer Dalmaz’ın gazeteci yazar Çetin Emeç ve yazar Turan Dursun’un katil zanlısı olduğu yıllar sonra anlaşılacaktı. 2007 yılında, Muzaffer Dalmaz’ın, Bosna’da Komutan Kemal adıyla Sırplara karşı savaştığı iddia edilmiş, Bosna makamlarınca Türkiye’ye iade edileceği medyada yer alsa da İnterpol Daire Başkanlığı’nca bu husus teyit edilmemişti. Bosna hükümeti ABD’nin baskısıyla Türkiye, Mısır, Suriye, Cezayir, Tunus, Sudan ve Rusya’dan ülkeye savaşmaya gelen 367 yabancı savaşçıyı sınır dışı etme kararı almıştı.

Tetikçi, Muzaffer Dalmaz’ın da sınırdışı edilecek kişiler arasında olduğu, Türkiye’ye iadesi durumunda, Çetin Emeç ve Turan Dursun suikastları başta olmak üzere laik aydın cinayetlerinin arkasındaki asıl gücün ve karanlıkta kalan pek çok noktanın aydınlatılabileceği uzmanlarca belirtilmişti. ABD’nin baskısı sonucu, Bosna Hükümeti yabancı savaşçıları sınır dışı etmesine rağmen, Muzaffer Dalmaz Türkiye’ye iade edilmediği gibi, enteresan bir şekilde gibi sır olup izini kaybettirmişti.

İstanbul Asayiş Şubesi'ne bağlı ekipler 1993 yılı başlarında rutin olarak otolar içindeki şahıslar üzerinde arama tarama faaliyetlerini icra ederken, önce büyük bir hırsızlık şebekesini ortaya çıkardıklarını düşünmüşlerdi. Ancak gözaltına aldıkları şahısların ikametlerinde yaptıkları aramalarda çok sayıda silah, sahte kimlik ele geçirilmesi sonrasında şüphelilerin, otomobil hırsızlığı, gasp, soygun gibi eylemleri gerçekleştirmedeki amaçlarının, Türkiye’de İran menşeli dinci bir örgüte gelir sağlamak için yaptıkları anlaşılmıştı.

İstanbul’da Çetin Emeç, Turan Dursun ve İran rejim muhalifi Ali Akbar Gorbani’nin öldürülmesi olaylarının da içinde yer aldığı çok sayıda cinayet, bombalama ve gasp eylemlerinden sorumlu tutulan, yasadışı İslami Harekat Örgütü mensuplarını sorgulayan güvenlik güçleri örgüt ile ilgili ilginç tespitlerini kamuoyu ile paylaşmışlardı. ’’İslami Harekatçıların çalışma ve eğitim şekilleri istihbarat örgütlerine benziyordu. Örgüt elamanından çok devletçe eğitilmiş kişiler görünümündeydiler. İslami Harekat diye bir bildiri, dergi afiş ve benzeri örgüt simge ve uzuvları yoktu. Bu bir örgüt değil gruptu. Kendilerine İslami Harekat denildiğinde bunu kabul ettiklerini, siz söylediniz, biz de kabul ettik demişlerdi. Bu tür grupların, istihbarat servislerinin, başka ülkelerdeki elemanları gibi çalıştıkları dokümanları da buna göre dizayn edilmişti ‘’

1979 yılında Milliyet Gazetesi'nin satışına karşı çıkan Abdi İpekçi Ağca tarafından, 1990 yılında ise, Hürriyet Gazetesi'nin satışına karşı çıkan Çetin Emeç’in, İslami Harekat Örgütü(!) Lideri İrfan Çağrıcı ve tetikçi firari Muzaffer Dalmaz tarafından öldürülmeleri sonucunda büyük bir tesadüf eseri, her iki gazete de Aydın Doğan tarafından satın alınıyordu.

Uğur Mumcu iki köşe yazısında, cinayet dosyasındaki ifadelere dayanarak bu suikasta dikkat çekti. Abdi İpekçi’nin, Milliyet’in satışına engel olduğu için öldürülmüş olabileceğini yazdı. Ayrıca Mumcu İpekçi'yi öldüren Mehmet Ali Ağca’nın ifadesine ‘’Papa, Mafya, Ağca ‘’kitabında yer verdi. Uğur Mumcu’nun yazılarını ihbar kabul eden Sıkıyönetim Komutanlığı 1983 yılında dosyayı yeniden açtı. Mahkemeye çağrılan en önemli isim, adı Ağca’nın ifadesinde işaret ettiği Aydın Doğan oldu. Uğur Mumcu’nun da ifade verdiği mahkeme sonunda Aydın Doğan delil yetersizliğinden suçsuz bulundu.

TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporu "Özel Harp Dairesi, Kontrgerilla ve Gayrı Nizami Harp" başlıklı 13 sayfalık bölümde Gladyo’yu açık biçimde ortaya çıkarıyor. Yerüstü birimi, Özel Kuvvetler Komutanlığı, yer altı birimleri ise vatansever sivillerden oluşan ‘’Beyaz Kuvvetler’’olarak bilindiğini, Abdi İpekçiyi öldüren Mehmet Ali Ağca’nın da Beyaz Kuvvetlerden olduğu, açıkça ifade ediliyordu.
Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca’nın cezaevinden kaçırıldığı dönemde, İstanbul Sıkıyönetim Komutanı olan Orgeneral Necdet Üruğ “Bunu Özel Harp Dairesi’ne mal etmeden, Özel Harp Dairesi’nde çalışanların bireysel gayretleri diyebilirsiniz” demişti. Mehmet Ali Ağca'yı Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçıran Bünyamin Yılmaz isimli asker ise bir gazeteye yaptığı açıklamada, ‘’Ağca’yı kaçırmak için emir aldığını, ancak emir aldığı kişiyi açıklarsa, Türkiye’de büyük sansasyon yaratacağını’’ ifade etmesi Ağca’yı kaçıran güç hakkında yeterli doneleri kamuoyuna sunuyor sanırım.

Bilge Emeç, Hürriyet’in o günlerdeki sahibi Erol Simavi’nin, Çetin Emeç’in öldürüldüğü gün de dahil, 20 yıl içinde bir kez bile kendisini ve aileyi aramadığını söylüyordu... Hürriyetin kurucusu Sedat Simavi’nin, 11 Aralık 1991’de Kanlıca’daki mezarı başında anma töreni öncesinde patlayan bomba olayından sonra, Erol Simavi’nin Çetin Emeç suikastı akabinde neden apar topar İsviçre’ye yerleştiğini bu olay sonrasında Hürriyet gazetesini satma kararı alarak, 28 Haziran 1994’te bu satışı neden gerçekleştirdiğini anlayabiliyoruz.

Bilemediğimiz veya anlayamadığımız, kontrgerilla tetikçilerinin neden Milliyet ve Hürriyet gazetelerinin satılmasına zemin hazırlayacak suikastları gerçekleştirdikleri?
#Faili meşhur suikastlar
#Abdi İpekçi’nin
#Mehmet Ali Ağca
#köşe yazısı
9 yıl önce
Faili meşhur suikastlar (2)
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet