|
Ecevit"e "en yakını" bile "git" diyor!!.

Ben köyde oturan bir gazeteciyim. Her sabah erkenden kalkar, ekmek ve gazete alabilmek için, otomobilimle 8-10 kilometre ilerdeki Harmandere beldesine giderim. Ekmeğimi ve gazetemi alıp dönerken, trafik ışıklarının orada her gün 10-12 kişilik kızlı-erkekli bir "işçi grubu" görürüm. Son birkaç gündür onlara rastlayamıyordum. Geliş gidiş saatlerim değişmemişti ama onlar, benim her sabah cıvıl cıvıl cıvıldaştıklarını gördüğüm, kimi zaman kız kıza fısıldaşmalarına şahit olduğum, erkeklerin düzgün taralı saçlarla etrafı kolaçan etmelerine alıştığım "işçi arkadaşlarım" yoktu.

Dün sabah dayanamadım, önünde bekleştikleri marketin sahibine "niye orada olmadıklarını, nereye gittiklerini" sordum. Acı haberi verdi; çalıştıkları işyeri kapanmış, onlarla birlikte 80 kişi işsiz kalmıştı.

Evet!.. Bu iktidarın üç dört yılda Türkiye''yi getirdiği nokta burası. Tam bir "umutsuzluk noktası." İşyerleri kapanıyor, eve aş, ekmek götürecek insanlar işsizliğin pençesine düşüp, karanlık geleceği bekliyorlar.

Başbakan Bülent Ecevit ve hükümet, bütün bunlardan "habersiz", IMF''nin vereceği 1.5 milyar dolar krediyi, yani "borcu" alabilmek için taviz üstüne taviz veriyor. Zaman zaman "IMF''ye meydan okuyan" bir havaya girilse bile yapılan "uyarılar" üzerine hemen yelkenler indiriliyor ve "Sözlerimiz yanlış anlaşıldı" diyerek "teslimiyet tescillendiriliyor."

Eğer bir Başbakan sık sık "Sözlerim yanlış anlaşıldı. Söylemek istediğim farklı şekilde algılandı" gibi cümleleri kullanıyorsa, o ülkede ne "siyasi istikrar" vardır, ne de "ekonomik istikrar"

O ülkede açlık vardır, işsizlik vardır, gelecek korkusu vardır ve kesinlikle "demokrasi" yoktur. Harmandere''de her sabah servis aracını bekleyen, Aliler, Ahmetler, Nurcanlar, Gülcanlar bir sabah kendilerini "işsizliğin kolunda" bulabiliyorsa, işyerleri birbiri peşi sıra kapanıyor, binlerce insan işsiz kalıyorsa, o ülke yönetilemiyor demektir. Ya da "beceriksizce" yönetilmeye çalışılıyor demektir.

Bunun bedelini ödeyecek birileri olmalı. İktidarda oldukları 4 yıl içersinde, "Türkiye''yi 40 yıl geriye götürenler" hâlâ aynı görevdeyseler ve "alternatifimiz yok" diyorlarsa, bunda bir terslik olmalı. Hem kötü yönetim yüzünden ülkeyi "fakirleştiriyorlar", dosta düşmana "muhtaç" hale düşürüyorlar, hem de "iktidarın nimetlerini" eş dost arasında paylaştırıyorlarsa buna "dur" denilmeyecek mi?

Ecevit, bizim yazdıklarımızı ve halkın içinden gelenleri anlamak istemiyor galiba. Bugün kendisine, DSP''den milletvekili adayı olan, "Ecevit''in en yakını gazeteci" diye anılan, CHP iktidarında Trakya Birlik''e Ecevit''in isteği üzerine genel müdür olan, Hürriyet Gazetesi yazarı arkadaşım İsmet Solak''ın kaleminden sesleneceğim. "Bu topraklarda haşhaş ekilip ekilmeyeceğine ABD değil, Türk köylüsü karar verir" diye kükreyen Ecevit''e ne oldu? Omuzda taşıdığımız Kıbrıs Fatihi Ecevit''in sonu bu mu olacaktı?

Bu Ecevit. Yıllarca peşinden koştuğumuz Ecevit değil tam tersi!" görüşünü sütununa taşıyan İsmet Solak, Ecevit''in 14 Temmuz 1986''da Güneş Gazetesi''ndeki röportajda söylediği şu sözlere dikkat çekiyor: "Özal iktidarı, tütün tarımına ve sigara yapımına özel ve yabancı sermayeyi açarken, bu alanda özellikle sigaradaki tekeli kaldıracağını öne sürüyor. Fakat gerçekte sonuç, bana göre o olmayacaktır. Devlet tekelinin yerini yabancı tekeli ve tröstü alacaktır."

İsmet Solak, "Bunu, Tütün Yasası''nı veto eden Cumhurbaşkanı Sezer''i eleştiren Başbakan Ecevit söylüyor!" diyerek şaşkınlığını belirtiyor.

Artık "en yakınları" bile Ecevit''e "git" diyor. Ecevit bunu bile anlayamıyor.

23 yıl önce
Ecevit"e "en yakını" bile "git" diyor!!.
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…
İslâmcılık, milliyetçilik ve tam bağımsızlık