|
Bir masal söylediler, ve uykuya daldılar

''Ulak'' ilginç bir sözcük... Ula''dan, ulama''dan, ulaştırma''dan... Ulak, ''ulayan'', ''ulaştıran'' demek.

Neyi? Elbette bir haberi, bir mesajı ulaştıran kişidir ulak! Türkçe''de bir ortağı da var ulağın: ''yalvaç/yalavaç''.

Ulak''ın Arapçasını hiç merak ettiniz mi?

İzninizle hatırlatayım: ''nebî'' veya ''rasul''.

Farsçası ''peyamber'', bizim telaffuzumuzla: ''peygamber''.

Yani: ''messenger''... Mesaj getiren kişi.

Yani: ''prophet''... Çok küçük farklar bir kenara bırakılırsa, onun da anlamı aynı: ''ulak''.

''Ulak'' kelimesiyle en son eşleştirilecek kelime: ''mesih'' ve/veya ''mehdi''.

''Ulak'', beklenen değil, geliveren, yanıbaşında bitiveren. Ötelerden sözü taşıyan. Söze özen gösteren. Önce söz vardı diyen. Özü sözle terbiye eden.

***

''Nebî'' kelimesi ''nebe''den geliyor. Nebe ise ''haberci'' demek. Haber veren, haber getiren zat. İşitilmeye değer sözü olan, böyle bir sözü, haber değeri olan sözü insanlara aktaran kişi.

Bu haberler önemlidir. İnsanın özünü ilgilendiren haberlerdir bunlar. İnsanın, insanların geleceğini ilgilendiren haberler... bilinmezden haberler... görünmezden, taa ötelerden haberler... umutlandıran, umut veren, ümit getiren haberler...

Kelimenin aslı İbranice. İbranice''de nebî, aynı zamanda ''âlim'' de demektir. Nebî tasavvuru, toplumların inançlarına, akidelerine göre pekâlâ değişiklik arzeder. Türklerin eski tarihinde ''şaman'' da aslında bir ''nebî''dir. Bir ''kabile büyücüsü'' de, bir ''kâhin'' de. Bu yüzdendir ki hak nebîler vardır, bir de hak olmayanları.

Mesih, mehdi beklenir; onun tekrar geleceği kabul edilir. Ulak öyle değildir. Gelir, söyler, göstermekle kalmaz götürür.

Ötelerden haber getirmek, yani ''ulaklık'' yapmak, ''yalvaçlık'' yapmak her âdemin harcı değildir. Alâmeti vardır, bakılacak, görülecek bir ehliyeti vardır, aranacak vasıfları vardır.

Unutulmamalı ki Efendimiz (s.a), enbiyanın hâtemidir. Her iki anlamıyla tüm nebîlerin hâtemi. Hem sonuncusu, hem de mührü, yani en mümtazı.

***

Bir de ''rasul'' kelimesi var. Rasul de tamıtamına ''ulak'' anlamına gelir. Bugün daha çok ''elçi'' deniyor ama ona yakışanı da tek kelimeyle ''ulak''. Rasul de tıpkı nebî gibi haber getiren, kendisine emanet edilen bir haberi insanlara taşıyan kişi demektir çünkü.

Kur''an terminolojisinde, Allah ile insanlar arasında elçilik/ulaklık yapanlar için de, peygamberlerle insanlar arasında elçilik yapanlar için de ''rasul'' kelimesi kullanılır. (Meselâ Yâsin suresinde gönderilen üç rasul, Hz. İsa''nın Antakya''ya gönderdiği dostları hakkında kullanılmıştır. Türkçe''deki anlamıyla onlar birer ''peygamber'' değildir, ''havarî''dir.)

Geleneğimizde ''nebî'' ile ''rasul'' kelimeleri arasında anlam farkı bulan âlimlerin sayısı hiç de az olmamasına rağmen, bu yorumların mesnedi, belirtmemiz gerekir ki itibarîdir. Ve tartışmalar asırlardır iknâ edici bir neticeye varamamıştır. (Bendeniz, bu iki kelimeyi eş-anlamlı değil, yakın-anlamlı olarak niteliyorum. "Istılahta münakaşa olmaz" kaidesine nisbetle yakın-anlamlılık iyi bir çözümdür. Kıymeti biline!)

***

Tûti-i mûcize-gûyem ne desem lâf değil

Çerh ile söyleşemem âyinesi sâf değil

Ehl-i dildir diyemem sînesi sâf olmayana

Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil

Nefî''nin bu mısrâlarının Itrî''nin bestesiyle kavuştuğu terkibin, hem akl-ı selime, hem de kalb-i selime vereceği haz ve lezzeti nasıl tarif edebilirim bilemiyorum.

Hem lezzet-i hissiye, hem lezzet-i akliye. İşte sanatı sanat yapan iki temel unsur!

Burada sadece ilk mısrâ ile ilgileneceğiz:

— Tûti-i mûcize-gûyem...

Yani: Ben, insanı kendisine hayran bırakacak denli muhteşem sözler söyleyen bir papağanım. Yanılıp da sözlerimi yabana atmayınız!

Papağan kendi sözünü söylemez. Kendisine söylenilmiş olanı, bellemiş olduğunu aktarır sadece. Ulak gibi.

Ulak, sözü taşır. Onu aktarır, iletir, ular, ulaştırır. Sözü, yani umudu, yani muhabbeti, yani merhameti. Ulak sözün sahibi değildir, sadece taşıyıcısıdır. Sözü ye-rine getirmen için sana sözü getirir. "Bir varmış, bir yokmuş" der. Varı da yoğu da masalına sığdırır, sıkıştırır. Zekeriya''da himayeyi, Meryem''de iffet ve sadakati, Yakub''da direnci, Yahya''da adanışı temsil eder.

Peygamberler çocuk gibidirler. Masumdurlar çünkü.

Ömer Hayyam ne demişti: "Bir masal söylediler, ve uykuya daldılar."

Bizler de —eğer şanslıysak— bir gün bir masal dinler, dinlediğimiz/dinleyebildiğimiz o masalda yaşarız. O masalla yaşarız. Masaldaymış gibi yaşarız.

Bir çocuk gibi. Umut içinde, masal içinde yaşarız.

16 years ago
Bir masal söylediler, ve uykuya daldılar
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet