|
Hemhâl olmaya dair

Birkaç gün önce, Hakkı Devrim “dil yârenliği” yaparken, bir okurunun, güzel Türkçe konuşmak ve iyi bir hatip olmak isteyen bir tanıdığı adına sorduğu, “Bu konuda neler yapması lazım? Ne tavsiye edersiniz?” sualine şöyle cevap vermiş:

— “Kelime hazinesi zengin, rahatlıkla yüksek sesle de okunabilen, yani kitabî olmaktan ziyade konuşur gibi yazan ustaların kitaplarını, makalelerini nerede bulursa yüksek sesle okusun.” (“Radikal”, 6 Kasım 2007)

— Ne yapsın?

— Yüksek sesle okusun!

— Nasıl yani? Rahatlıkla mı, yüksek sesle mi?

— Rahatlıkla yüksek sesle de okunabilen...

— Kimlerin kitaplarını, makalelerini okusun?

— Kitabî olmaktan ziyade konuşur gibi yazan ustaların kitaplarını, makalelerini...

— Nerede okusun?

— Nerede bulursa, orada okusun!

— Neyi okusun? Rahatlıkla yüksek sesle okunabilen kitapların, makalelerin yazarlarını mı, yoksa rahatlıkla yüksek sesle okunabilen yazarların kitaplarını, makalelerini mi?

Ya da kelime hazinesi zengin ustaların kitaplarını mı, makalelerini mi, yoksa konuşur gibi yazan ustaların kelime hazinesi zengin kitaplarını, makalelerini mi?

— ...

Abarttığımın farkındayım. Ancak maksadım biraz lâtife, biraz da sermaye-i makal ihtiyacı.

Çok tabii ki her yazarın zihni veya kalemi bazen gevşeyebilir ve ister istemez hatalar yapabilir; değil resim öğretmeni veya eleştirmeni, bizatihi ''ressam'' bile olsa yapabilir.

Hata olmuş da n''olmuş?

Cevap, bakışaçısına göre değişir. Bence hatanın kendisi önemli değil, önemli olan sebebi, yani konuşma dilinin yazı diline hakimiyeti. Konuşur gibi yazmanın bir bedeli var çünkü.

İsim veya sıfat tamlamaları gereksiz yere uzatılırsa, hata yapmak kolaylaşır; ifade bir çırpıda anlamını, hatta ''değerini'' kaybediverir; hele bir de yazar isteksizse, isteksizce yazmışsa ve/veya zihni yorgunsa, yorulmuşsa... (Öyle mi gerçekten, bilmiyorum; öyle görünüyor.)

Böylesi sözdizimi kusurları, bir konuşma sırasında önemli görülmeyebilir; dinleyenin kulağı teknik hatalara takılmayıp mânâyla, mânânın özetiyle yetinebilir. Ancak bu tür hatalarla bir konuşmada değil, bir yazıda karşılaşılırsa, muhatab ister istemez yeniden cümlenin baş tarafına dönmek ihtiyacı hisseder, ilgili cümleyi tekrar tekrar okur; ögeleri yerli yerine yerleştirinceye kadar da bu işlemden vazgeçmez.

a) “Kelime hazinesi zengin, rahatlıkla yüksek sesle de okunabilen,

b) yani kitabî olmaktan ziyade konuşur gibi yazan ustaların kitaplarını, makalelerini...”

Lâtife dahî bu zaaf-ı telifi kurtaramaz. Olmamış çünkü. İfadenin lâfzı da, mânâsı da, nazmı da kusurlu.

Bir de şu cümlelere bakalım:

— “Türkçe kitaplığını tamamlasın. Gerekli sözlükler, kılavuzlar, dilbilgisi kitaplarıyla hemhal olsun.”

İlk cümleyi geçip, ikincisiyle meşgul olalım:

a) Gerekli sözlükler, kılavuzlar, dilbilgisi kitaplarıyla...

b) hemhal olsun!

Sözlüklerle, kılavuzlarla, dilbilgisi kitaplarıyla belki meşgul olunabilir, hatta iştigal edilebilir ve fakat “hemhâl” olunmaz, olunamaz.

Kişi arkadaşlarıyla hemhâl olur ama kitaplarıyla hemhâl olmaz.

— Niçin olmasın, kitaplar da insana arkadaş gibi yakın değil midirler, hem de sadık bir arkadaş gibi? Eğer öyleyse, kişi kitaplarıyla da hemhâl olabilir, tıpkı arkadaşlarıyla olduğu, olabildiği gibi. Yazar bu kelimeyi belki de hakikî anlamıyla değil, mecazî anlamıyla kullanmıştır, ne malum?

Malum. Şahsî tasarrufların bir sınırı vardır. Dil hepsine izin vermez.

— Niçin izin vermez?

Bu niçin''in ''için''i üzerinde kısaca durmanın hem lüzumu, hem faydası yok; ayrıntılı olarak durmanınsa imkânı yok!

Sanırım en iyisi, hata sahibine hatasını tashih ve mümkünse tefsir imkânı vermek.

Ne dersiniz sayın Devrim, kişi, kitaplarla hemhâl olabilir mi?

16 yıl önce
Hemhâl olmaya dair
28 Şubat için şiir
Cemaatin tekel oluşturması doğru mu?
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?