|
Çadırdan saraya göçen uygarlık

Tanrı''nın evini kim bilmez? Mekke''de Hz. İbrahim''in inşa ettiği ev: Kâbe. Hâli vakti yerinde olan müslümanların ziyaret etmekle mükellef oldukları tek ev.

Bu ziyaret o kadar önemlidir ki İslam''ın beş temel şartı arasında yer alır.

Kısaca, İslam dünyasında ziyaret edilen tek evdir Kâbe!

* * *

Peki ya Peygamber''in evi?

Çok kimse bilmez yerini. Varlığından bile haberdar olan kaç kişi vardır ki şunun şurasında? Ziyaret edeni de azdır bu yüzden, hatırlayanı da. (Oysa mesele, Araplıkla filan izah edilemeyecek denli ihtimamı haketmektedir.)

Müslüman bilinci, Tanrı''nın Evi''ne (Beytullah''a) sahip çıkmış ama Peygamber''in evini ihmal etmiştir.

Bile isteye mi acaba? Biraz öyle, biraz değil.

Bile isteye, çünkü İslam dünyasında -Tanrı''nın evi dışında- hatırasına hürmeten muhafaza edilen bir tek ev bile bulunmuyor. (Kâbe''nin de içi değil, ancak dışı ziyaret edilebiliyor.)

Hürmete, ve dolayısıyla ziyarete lâyık olan, ne yazık ki evler değil, sadece mezarlardır bizim kültürümüzde.

Cumhuriyet İslâmcılığının marifetiyle artık mezar ziyaretlerine düşkünlüğümüz de kalmadı. Mezar ziyaretlerine, yani ölülerimize... yani geçmişimize...

Tarihe/tarihi mirasımıza o kadar hoyrat davrandık ki en nihayet bir şeyin devamı olmak duygumuzu yitirdik. Süreklilik ve kalıcılık duygumuzu...

İmdi, geçmişin hatıralarını muhafaza etmek hassasından mahrumuz. Kendimizi kendimizden biz mahrum ediyoruz, başkaları değil.

* * *

Bu satırları Londra''da, bir otel odasında, ve pek tabii ki bir haftadır ziyaret ettiğim evlerin üzerimde bıraktığı tesirle yazıyorum.

Batı toplumlarında artık iyice kökleşmiş olan geçmişe/tarihe hürmet ve ihtimam duygusu, düşünce ve sanat adamlarının hatıralarına sahip çıkmalarını da kolaylaştırıyor. Bu sayede de eğer istenirse bugün birçok düşünür ve sanatçının evi -hemen hemen aslına yakın bir surette korunmuş bir halde- ziyaret edilebiliyor.

Ben de bu vesileyle oturdum, yıllardır ziyaret ettiğim düşünür ve sanatçı evlerinin (ve mezarlarının) biraz eksiğiyle de olsa bir listesini çıkarmaya çalıştım, sırf mahrumiyetimizin miktarı iyice tebellür etsin diye.

Bir millete, kendini kendinden mahrum etmesi kadar büyük bir ceza verilebilir mi, inanın bilemiyorum.

* * *

Önce evler.

1. Bazı evlerin elimde sadece adresi vardı. O adrese gittiğimde, evin yerinde yeller esiyordu. (Londra''da Marx''ın evinin yerinde bir restaurant, William Blake''in evinin yerindeyse bir kuaför vardı.)

2. Bazı evleri dışarıdan görmekle yetindim. Çünkü evin içini, bazen üzerinde hangi düşünür ve sanatçının hangi tarihte yaşadığını gösterir bir plaket bulunmakla birlikte- görebilmek mümkün olmadı. (Ne mahzuru var, yine de bir evi, bulunduğu sokağın içinde öylece temaşa etmek bile çok etkileyicidir.)

Meselâ Schiller''in doğduğu evin sadece dışını görmüş (Marbach), ama buna mukabil öldüğü evin içini de gezmiştim (Weimar).

3. Bazı evleri ise, ya aslına yakın bir surette muhafaza edilmiş olarak ya da restore edilmiş bir hâlde -çoğu zaman eşyalarıyla birlikte- gezmek mümkün olabildi.

Meselâ Goethe''nin doğduğu evi de (Frankfurt), öldüğü evi de (Weimar) etraflıca gezebildiğim halde, Tübingen''de kaldığı evi sadece dışından görebilmiştim. Keza Freud''un hem uzun yıllar yaşadığı evi (Viyana), hem de öldüğü evi (Londra) aynı şekilde etraflıca gezebilmeme rağmen, Lacan''ın evini (Paris) sadece dışarıdan görmekle yetinmiştim.

Son olarak bir örnek daha vermek gerekirse, bu satırları, Darwin''in Londra kırsalındaki ünlü evini (Down House) ziyaret ettiğim günün akşamında yazıyorum. Oysa bir gün önce, 1836-37''de iki yıl yaşadığı evini (Cambridge) ancak dışarıdan görebilmiştim.

4. Roma''da Villa Borghese, New York''ta Frick Museum, Londra''da Sir John Soane''ın Museum London gibi büyük konakları ve hatta sarayları ya da Granada''da Albayzin evlerini veya Pekin ve Şian''daki Mandarin ev ve bahçelerini -maksad haricine çıkmamak için- listeye dahil etmedim.

* * *

Aşağıda ziyaret ettiğim diğer edebiyatçı evlerinin bir listesini veriyorum. (Kimbilir belki ileride bu evlerle ilgili gözlem ve anılarımı tafsilatlı bir biçimde yazmak imkanı da bulurum.)

- Dante (Floransa), Hölderlin (Tübingen), Balzac (Paris), Victor Hugo (Paris), Charles Dickens (Londra), Bertolt Brecht (Berlin), Franz Kafka (Berlin, Prag), Thomas Carlyle (Londra), Muhammed İkbal (Cambridge).

Not: Kafka''nın kaldığı ev sayısı dörttür.

* * *

Evlerini (ve atölyelerini) ziyaret ettiğim ressamlardan hatırlayabildiklerim ise şunlar:

- Michelangelo (Floransa), Rembrandt (Amsterdam), Gainsborough (Londra), Delacroix (Paris), Millet (Barbizon), Pissarro (Pontoise), Monet (Giverny), Cézanne (Aix-en-Provence), Van Gogh (Auvers-sur-Oise; Arles; St.Rémy); Picasso (Paris), René Magritte (Brüksel).

Not: Paul Cézanne''ın doğduğu, büyüdüğü ve öldüğü 3 ayrı ev var. En önemlisi üçüncüsüdür. (Ressamlar sözkonusu olduğunda, bu sanatçıların hangi tablolarını nerede yaptıkları çok önemli olduğu gibi, resmettikleri mekânlar da fevkalâde mühimdir. Cafeler. hastahaneler gibi, bu yerleri de ayrıca belirtmiyorum.)

Hem Cézanne''ın, hem de Van Gogh''un ahbabı olan Dr. Gachet''nin Auvers-sur-Oise''da ziyaret ettiğim sevimli evini de bu vesileyle anmalıyım.

* * *

Ayrıca,

- Galileo (Floransa); Luther ve Melanchton (Wütenberg); Alexander ve Wilhelm Humboldt (Berlin); Casanova ve Marco Polo (Venedik); Engels (Londra)...

* * *

Hatırlayabildiklerim bu kadar.

Yarın da mezarlardan söz edeceğim.

Niçin?

Çünkü Londra''da ilk gün Marx''ın mezarına gittim. Cambridge''e gitmemin asıl nedeni de Wittgenstein''ın mezarını ziyaret etmekti.

Artık diğerlerini hatırlamamak kabil mi?

* * *

Haydi ey talib, bu arada sen de kendi memleketinde hangi alim ve arifin, hangi düşünür ve sanatçının evini veya mezarını ziyaret ettiğini hatırlamaya çalış!

Muhtemelen mezarları hatırlayacaksın, ama evleri aslâ!

Not: 13 Nisan Salı saat:18.00''de nasipse yine Taksim-Tünel''deyiz. Sanırım, masal anlatmaya devam edeceğim.

14 yıl önce
Çadırdan saraya göçen uygarlık
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!