|
Cennetinize girmeyi reddediyorum!

Bembeyaz yapraklar bütün şefkatiyle lâtif bir sarılığı kucaklar, sever ve sarmalar... Öyle ya, çokluk köklerini suya bırakan çiçektir lotüs... nympha... nilüfer... nergis...

Efsaneye göre, Narkissos sudaki hayaline bakıp kendisine âşık olur, tıpkı bizler gibi... her insan gibi... hep zahire bakar... hep zahire bakarız... çaresiz elimizden tutan olmadıkça dünyayı hep zahiriyle idrak ederiz.

Ne acınası bir zavallılık! Oysa suda görünen nedir ki?

Sûret-i mahsüse, yani imaj, yani sadece duyularla algılanabilen!

Ah, insan bir de içine bakabilse! Asıl o suret-i batına''sını görebilse... içini... evet, bütün zavallılığıyla ve bütün ihtişamıyla içini...

İnsan, nerede ve nasıl görebilir içini?

Elbette hakikî bir dostun aynasında.

İnsan bir tek insanda görebilir insanı.

* * *

İrfan geleneğimizin büyük ustalarından Azizüddin Nesefi (öl. 1287) cenneti de, cehennemi de üçe ayırır.

1) Ahmakların cenneti ve cehennemi

2) Akillerin cenneti ve cehennemi

3) Aşıkların cenneti ve cehennemi

* * *

Ahmakların cenneti muvafakat, cehennemleri muhalefet''tir; yani arzularının tatmini cennet, tatminsizliği ise cehennemdir.

Karnı iyice doymuşsa, eh, kadını/kadınları veya erkeği/erkekleri de yanındaysa, bu arada da dünyadan biraz incik-boncuk toplamışsa, ahmağın cânı cennetteymiş gibi olur. Değilse, cehennemin dibinde yanıyormuşcasına azab çeker. Duyuların tatmininden ötesini bilmez de, aramaz da.

Hangi duyuların? Bilhassa dış duyuların... Ahmak, tıpkı hayvanlar gibi, ne yapıp edip görmeli, duymalı, koklamalı, tatmalı, ellemeli... bağırmalı çağırmalı... elde etmeli... öne geçmeli... galip gelmeli... yenmeli... kazanmalı... Yoksa, yok olur!

Ahmağı dünyası, duyularının sınırlarından ibaret olduğu için, ister istemez, cenneti de, cehennemi de duyusal olacaktır. Yiyecekler, içecekler, evler, huriler, vb...

Hakikat karşısındaki perdeleri üçtür avamın: yemeğe içmeğe, kadına, çoluk çocuğa düşkünlük... (şehvet-i batn, şehvet-i ferc, mehabbet-i evlâd)

Herkes bu dünyada nelerin peşindeyse, öte dünyada da aynı şeylerin peşinde olacaktır.

Kısacası, isteyene istediği verilecektir! Kaderince ve kadarınca herkese!

* * *

Akillerin cenneti terk, cehennemleri ihtiyaç''tır.

Duyularının tatminini aşıp daha yukarıda bulunan aklın tatminiyle meşgul olan zevatın bir kat aşağıya inmesi ne acıdır, ne büyük züldür, ah bir bilinse!

Mecburen duyusal ihtiyaçları karşılamak için ayırılan vakit, böyleleri için boş vakittir. Duyuları tarafından rahatsız edilmek istemezler. Hiç değilse zaruri miktarın üstüne çıkmak istemezler. Aklî faaliyetlerine ara verip duyusal ihtiyaçlarını karşılamakla meşgul olmak bilgin adamın en büyük ızdırabıdır; okumalı, düşünmeli, araştırmalı, karşılaştırmalı, kısacası aklın mâverasında dilediğince gezinip durmalıdır o! Dünyanın temel ihtiyaçları tarafından bir an bile rahatsız edilmemelidir.

Duyuların dünyasını terkettiğinde kendi cennetine adımını atar; o dünyaya geri döndüğünde ise tekrar ızdırap içinde yanmaya başlar. Kahrolası hanede evlâd u iyal var diye diye yanar durur.

Havassın da hakikat karşısındaki perdeleri üçtür: Dış görünüşe, gösterişe, mala mülke ve makam mevkiye düşkünlük... (arayiş-i zahir''e, taleb-i mal''a ve taleb-i cah''a mehabbet)

Garip ama öyle!

İnsan en korktuğuna tapar. Aydınlar da.

Cehennemden (ihtiyaçlarından) kaçmak için cehennemin en dibine inenlere akil adamlar denebilir mi?

Denir elbette. Cehennemleri kendi gibileriyle dolu çünkü. Aydınların cehennemi. Sırf düşünmek uğruna aşka ihanet edenlerin cehennemi.

Terk ehli olanlar kendi cennetlerinde mutlu-mesud yaşamlarına devam ederler. Ama birer hesap makinesi gibi yaşarlar... sayarlar ve ölçerler... araştırırlar ve bulurlar... Lâkin kendilerinden gayrı ne varsa, hep onu...

Kendilerini ise hep unuturlar.

Sebebi, hakikatte, mehabbet-i nefs''tir!

* * *

Aşıklara gelince, onların cenneti keşf, cehennemleri ise hicab''dır.

Bir âşık için sevgilinin yüzünü görmemekten büyük ızdırap olabilir mi? Cemalden mahrumiyet işbu nedenle âşıkların cehennemidir. Katmer katmer hicablar ile sarmalanmış bir çehreden, dahası o çehrede ışıldayan şehlâ-nigâhın derinliğinden mahrum olmak, ne acınası bir durumdur bir âşık için! Gözlerden.... aşkla, şevkle, iştiyakla bakan o kapkara gözlerden....

Peki maşuk için? Hak için? Hakikat için?

Hiç kuşkusuz, hicablardan ötürü maşuk da yanar âşıkıyla beraber! Keşf edip açsın da âşık cemalini görsün ister! Bakarken hakikatine ersin ve hakikatinde erisin ister. Çünkü âşıkın gözlerinde, o da bizzat kendini görmek ister! Hak, zâtını bizatihi aşkta görmek ister.

— “Mal mülk ahmakların, makam mevki akillerin olsun, bak, ben hep senin huzurundayım, divanen olarak... uğruna aklını terketmiş olarak... belki yalınayak, belki çırılçıplak... hadi, kaldır şu yüzünden hicabını da naz etme ey sevgili, bir kez olsun, çevir yüzünü de bak şu mecnûnuna!” der ve ağlar âşık! Bir ömür boyu... Başkalarının cennetinde yaşamaktansa kendi cehenneminde kavrulmayı göze alır.

Sevgiliyse, cilvesini sürdürür ve kibriyasından hicabını kaldırmaz, zira âşıkının gözlerinde değil, gözyaşlarında seyretmek ister kendisini... zâtıyla değil, esmâsıyla...

Aşıkların göz pınarı işte bu yüzden hiç kurumaz! Gözyaşlarının herbir damlasında bir isim tecellî ettiği için kurumaz!

* * *

Özüm gereği bu dünyaya muhalifim ben. Çünkü ahmakların cennetinde yaşamayı bile isteye reddediyorum! Ahmakların cennetinde kahkaha var; âşıkların cennetindeyse hüzün!

Hüzünle soruyorum:

Ey sevgili, n''olur cevap ver, niçin ısrarla beni benden gizliyorsun?

NOT: Bu akşam, saat: 20.00''de, TV NET''te, bir kez daha özel gündemle bir araya geliyoruz. Şeytan taşlayacağız. Başkalarınınkini değil, kendi şeytanımızı...

15 yıl önce
Cennetinize girmeyi reddediyorum!
Bu başarı hepimizin
Bin Kayrevan’dan bir Kayrevan’a
Herkeste bir ‘ben’ var, bir de ‘gerçeklik’…
Yatırım grevi
Gölge oyunu...