|
Murad Paşa Camii ve hatimle teravih kıldıran Sarı İmam

Eski İstanbul Ramazanlarının özelliklerinden ve güzelliklerinden biri de selatin camileri denilen tarihi mâbedlerin teravih namazına gelen cemaatlerle dolup taşmasıydı. Cuma namazlarında olduğu gibi, teravih namazlarında da camiler -avlular da dâhil- ağzına kadar doluyordu. Kalabalık müminler topluluğu bu izdihamı namazın verdiği disiplin ruhuyla derhal intizama dönüştürüyordu.

Ramazan’a mahsus bir gelenek daha vardı ki, o da otuz teravihin otuz ayrı camide kılınmasıydı. Bu uygulamayı bir bakıma âdet haline getiren eski İstanbullular bu hareketleriyle mübarek ayın manevi atmosferinden daha fazla istifade ettiklerini düşünüyorlardı.

Daha bitmedi. Hatimle teravih kılınan İstanbul camilerinden bazıları, görevli imamlar ve kürsüleri şenlendiren vaizler sayesinde tam bir cazibe merkezi haline geliyordu. İşte bu mabetlerden biri de Aksaray’daki Murad Paşa Camisi’ydi. Burada da teravih namazı hatimle kılınıyordu ama bu hatim diğer hatimlere benzemiyordu. Daha doğrusu, öteki camilerde bir hatimle eda edilen otuz teravih namazı, Murad Paşa Camii’nde üç hatimle kıldırılıyordu. Sarı İmam lakabıyla tanınan hoca efendi, on günde bir hatim yapıyordu. Ayrıntılara geçmeden önce bu cami hakkında biraz bilgi vermek istiyorum.

Cihan hükümdarı Fatih Sultan Mehmed, Konstantiniyye’yi fethedince Bizans halkına aman veriyor. “Kimse benim gazab-ı şâhânemden havf itmesün!” diyerek Hıristiyan ahaliden isteyenlerin şehirde kalabileceğini, kendilerine din ve vicdan hürriyeti verileceğini ilan ediyor. Bunun üzerine yerli halktan bazıları Konstantiniyye İstanbul olduktan sonra da bu şehirde yaşamaya devam ediyorlar. Hatta bazıları daha sonra Müslüman oluyor. İşte İslamiyet’i kabul eden Bizanslılardan biri de son kral 11. Konstantin Dragazes’in yeğenidir.

On Birinci Konstantin Dragazes Paleologas'ın yeğeni, Müslüman olur olmaz Murad ismini alıp muradına eriyor. Bilahare, İslam ordusuna katılıp paşalık rütbesine kadar yükseliyor. Ve bahsini ettiğimiz camiyi yaptıran paşa bu Has Murad Paşa’dır. Ancak 1476’da vuku bulan Otlukbeli Savaşı’nda şehit olunca yarım kalan cami inşaatını Fatih tamamlatıyor. Has Murad Paşa Camii de diğer selatin camileri gibi külliye halinde inşa edilmişti.

Paşa’nın Bizanslı bir mühtedi olduğunu ben de Yahya Kemal’den öğrendim. Büyük şairimiz “Aziz İstanbul” adıyla intişar eden leziz kitabında bu konuyu şöyle anlatıyor:

“…Vakıa Has Murad Paşa, Paleolog Hanedanından Müslümanlığı ve Türklüğü kabul etmiş bir prensti. Lakabı olan ‘Has’ kelimesi Fatih devrinde, sarayda ‘Has Oda’dan yetişmiş olduğunu gösterir. Murad Paşa, askerlikte liyakati ile vezir mertebesine kadar yükselmiş; İstanbul’da, Aksaray’da, Topkapı’ya doğru giden yolda, en asil Türk mimarisi üslubunda o ruhani camiyi yaptırmıştı. İran’a karşı yapılan o tehlikeli seferde, ordudan ayrılarak düşmana ilk hücum eden ve şehit olan bir serdarımızdı.”

Bu cami hakkında daha ayrıntılı bilgi almak isteyen okuyucularımızın Sayın H. Necdet İşli’nin “İstanbul’un Ortası Aksaray” isimli kitabını okumaları gerekiyor.

Şimdi gelelim, Has Murad Paşa Camii’nde tam kırk yıl üç hatimli teravih namazı kıldıran “Sarı İmam”ın kim olduğuna.

Sarı İmam’ın asıl adı Mehmed Şemseddin Kirman’dır. Aslen Kastamonuludur. İki yüz yıl önce İstanbul’a yerleşmiş bir hocalar ailesine mensuptur. Yusuf Paşa Rüşdiyesi başmuallimi Hacı Hafız Mehmed Efendi’nin oğludur. Sarı İmam, tam kırk yıl hatimle teravih kıldırdı. Önce bir hatimle başladı; ikinci sene iki hatim, üçüncü sene üç hatim, derken cemaatin de arzusu ile senede birer birer beş hatime kadar çıktı. Ramazanlarda gecede beş cüz, yani yüz sayfa Kur’an-ı Kerim okuyarak, altı teravihde bir hatim indirdi.

Beş hatimli Ramazanlar, Sarı İmam’ın adını Mısır’a kadar duyurdu. Onun arkasında hatimle teravih namazı kılmak için Konya’dan, Kayseri’den, memleketin dört bucağından gelenlere Mısırlılar da katıldı.

Sarı İmam, hayatını Murad Paşa’ya vakfetti. Fatih, Süleymaniye, Bayezid başimamlığı teklifleri onu Murad Paşa’nın mihrabından, minberinden ve camisinin güvercinlerinden ayıramadı. Uzayıp giden yıllar ve sadık cemaati hocası camisiyle öyle kaynaştırmıştı ki, Sarı İmam, Murad Paşa’nın şadırvanı, minaresi, mihrabı, minberi gibi ayrılmaz bir parçası olmuştu. Sarı İmamsız Murad Paşa düşünülemezdi.

Hoca Efendi, gösterişi sevmezdi. Keyfine ve zevkine düşkün kimselerde Kur’an durmaz derdi. Elli beş yıllık müezzini Hafız Hasan Efendi, ona hafızların hünkârı diyordu. Bu güzel sıfatlarını asla bir ticaret metaı haline getirmemişti. Ticari mevlid merasimlerinden uzak dururdu. Hafız olduğu oğulları tarafından verilen ölüm ilanından öğrenilmişti.

Sarı İmam, cemaatin ısrarını kıramayıp Ramazanın sonuna doğru, bir gecede on cüz, yani 200 sayfa Kur’an okuyarak üç gecede bir hatim indiriyordu. Devrin müftüsü Hasan Fehmi Efendi yaşlı gözlerle Allah seni bu yoldan ayırmasın, insan yüzünden bile bu kadar fasih ve beliğ okuyamaz, demişti. Ayetler ağzından şelale gibi gürül gürül çıkıyordu. Yanıldığı, durakladığı vâki değildi.

Sarı İmam, yılın bütün beş vakitlerinde hatme devam ediyordu. Sabah namazının hatmi ayrıydı. Öğlede ve ikindi de başka bir hatme devam ederdi. Akşam ve yatsı namazlarında üçüncü hatmi yürütürdü. Beş vakitte üç ayrı hatme devam ederdi. Ve bunların neresinde kaldığını, nereden devam edeceğini unutmazdı.

Murad Paşa imamı öğünme, gururlanma nedir bilmiyordu. Geçici dünya zevklerinin peşine düşmüyordu. Kanaat tükenmez bir hazinedir diyordu. Duasını almak için gelenlerden bazıları -batıl bir inanışla- Sarı İmam’a para verecek olurlar, almayınca da hiç olmazsa.. diyerek minderin ucuna yirmi beş kuruş bırakırlardı. İmam efendi, artık bunu reddetmezdi. Kalbleri kırılmasın diyerek, yirmi beş kuruşu kabul eder, elliye, yüze tamamlayarak kuş yemi alır, Murad Paşa güvercinlerine altmış yıllık bu dostlarına koşardı. Bir ara, camideki güvercin yuvalarını kaldıracak, güvercinleri dağıtacak olmuşlardı da kuşların müdafii Sarı İmam olmuştu. Güvercin düşmanlarına ayetlerle, hadislerle karşı çıkmıştı. Güvercin pisliği necaset-i hafifedir, namaza mâni değildir. Onlara bakan, karlı günlerde yemsiz kaldıkları zaman onları yemleyen, sulayan şefaate nail olur, derdi.

Sarı İmam, genç yaşta hanımını kaybetti ama bir daha da evlenmedi.

Hatimci cemaatin arasına ihbarcılar da karışmıştı. Onu müftülüğe şikâyet ettiler. Murad Paşa imamı namazı uzun kıldırıyordu. İmamlık mührünü bir keseye koyup müezzinle müftüye gönderdi. Müftü Hasan Fehmi Efendi o gece bir rüya gördü. Sabahleyin ilk işi, imamlık mührünü hürmet ve iltifat dolu bir mektupla birlikte Murad Paşa imamına yollamak oldu.

Sarı İmam, bir ikindi sonu Horhor’daki evinin yolunu tutmuştu. Vatan Caddesi’nden geçerken kendisine araba çarptı. Bu kaza onu altmış yıllık camisinden kopardı. Arada bir yatağında doğruluyor, “Camim, camim!” diye sızlanıyordu. Hocanın son üç yılı Murad Paşa’sız, cemaatsiz, hatimli teravihsiz geçti. Murad Paşa güvercinleri, camisinin kenarına yavrulayan mahalle kedileri öksüz kalmıştı.

Sarı İmamın ilacı Kur’an-ı Kerim’di. Yattığı yerde -kim bilir- kaç defa hatim indirmiştir. Sık sık ezberindeki Kaside-i Bürde’yi de okuyordu. Şaban ayının içinde âhiret âlemine göçtü. Onun irtihaliyle bir devir kapandı. Mihrabı hakkıyla dolduruyordu, minberi şenlendiriyordu. Merhum işte böyle dört başı mâmur bir imamdı.

Görev yaptığı camiyi cazibe merkezi haline getiren Sarı İmam’a Allah rahmet eylesin, mekânı cennet, makamı âli olsun!


#Aktüel
#Ramazan
#Dursun Gürlek
1 ay önce
Murad Paşa Camii ve hatimle teravih kıldıran Sarı İmam
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet