|
Sultan Melikşah’ın duası

Son günlerde çeşitli televizyon kanallarında seyirciyle buluşan tarih dizileri ilgi çekmeye devam ediyor. İnsanlar, Sultan Melikşah’ı, Osman Gazi’yi ve Abdülhamid Han’ı daha yakından tanıma imkânını elde ediyorlar. Gerçi bazı yanlış bilgiler veriliyor, cümle hataları yapılıyor ama bunları eleştirirken insafı da elden bırakmamak gerekiyor. Bu türlü hatalı ifadelerden, mesela bir oyuncunun “muhatab”ı “muhattap” yapmasından ve benzeri daha birçok yanlıştan ben de rahatsız oluyorum, lakin bu diziler tarihimize ilgi uyandırdıkları ve seyircileri, işin aslını, doğrusunu -bir nebze de olsa- öğrenmeye sevk ettiği için müsamahayla yaklaşıyorum.

Bizde Osmanlı padişahları ve diğer devlet ricali az çok bilindiği halde Selçuklu sultanları ve onların çevresindeki büyük şahsiyetler yeteri kadar tanınmıyor. Hâlbuki Prof. Mükrimin Halil, Prof. Osman Turan, Prof. Mehmet Altay Köymen gibi İslâm tarihini; münhasıran Selçuklu tarihini çok iyi bilen çağdaş müverrihlerimizin eserleri ciddi ciddi okunsa, Osmanlı’dan önce de muazzam bir Türk-İslam medeniyetinin tesis edildiği, “nizam-ı âlem”e düzen verildiği olanca ihtişamıyla ortaya çıkar. Kim bilir, “Büyük Selçuklu” dizisi belki de böyle bir merakı uyandırır, izleyiciyi ana kaynaklarla buluşturur, merhum Osman Turan Hoca’nın “Selçuklular Zamanında Türkiye” isimli o muazzam eserini mütalaa etmenin zevkini yaşatır.

Mademki Selçuklu’yu biraz öne çıkardık, öyleyse Anadolu’muzun fatihi Sultan Alp Aslan’ın hayırlı ve kahraman oğlu Melikşah’tan biraz bahsedelim. Bu büyük hükümdar Isfahan’da dünyaya geldi. Bağdat’ta 38 yaşında vefat etti. Babasının ölümü üzerine 18 yaşında tahta geçti. Önce amcasının isyanını bastırarak Mâveraünnehir ile Harzem’i ele geçirdi. Ünlü vezir Nizamülmülk, onun gerek tahta çıkmasında, gerekse kazandığı zaferlerde büyük rol oynadı. Anadolu’nun dörtte üçü böylece elde edildi ve Suriye’de büyük başarılara imza atıldı.

Yirmi sene hüküm süren Melikşah, cesareti gibi zekâsıyla, ilim zevki ve edebi seviyesi ile de büyük bir şöhret kazandı. Veziri Nizamülmülk ile birlikte hem birçok memleketi fethetmeyi hem de ülkeyi şehirlerle, su kanallarıyla, köprülerle, kalelerle ve diğer medeniyet eserleriyle donatmayı başardı. Ömer Hayyam gibi büyük bir şair ve matematik bilgini onun sarayında himaye gördü.

Benim, sizlerin de olduğu gibi, yaş itibariyle yetişemediğim fakat kıymetli eserleriyle tanıyıp muhabbet beslediğim birçok kalem erbabı vardır. İşte bunlardan biri de merhum Zekâi Konrapa’dır. İmam-Hatip yıllarında onun kaleme aldığı Siyer kitabını büyük bir zevkle okuduk. Merhumun memleketini ve orada yetişen önemli şahsiyetleri tanıtan 744 sayfalık “Bolu Tarihi” kıymetli şehir kitaplarından biridir. Bir akşam evrak-ı perişanı karıştırırken 18 Eylül 1963 tarihli haftalık Yeni İstiklal gazetesinde “Sultan Melikşah’ın Duası” başlıklı yazısını görünce ilgiyle okudum. Benim alakamı celbeden bu yazıdan hoşlanacağınızı düşünerek aşağıya alıyorum.

Zekâi Konrapa bizi Melikşah ile şöyle tanıştırıyor:

“Yedinci Milad asrında Arap yarımadasının Hicaz bölgesinde doğan İslâm güneşi, az zamanda batıda Atlas Okyanusu’ndan doğuda Çin ufuklarına kadar ilâhî nurlarını saçmış, medeniyet sahasına zinde bir İslâm dünyası çıkarmış idi.

On sekiz çeşitli ırkın teşkil ettiği İslâm dünyası şerefli ve parlak asırlar yaşadıktan sonra, on birinci Milad asrında pek hazin bir duruma düşmüş idi. Çeşitli mezhepler yüzünden siyasi birlik sarsılmış, irili ufaklı hükümetlere bölünerek askeri satveti yok olmuştu. Bizans ordularının devamlı saldırılarına karşı kendini koruyacak halde değildi.

İslâm medeniyetinin en yüksek otoritesi olan Abbasoğulları halifeliği, başşehirleri Bağdat’ta bile siyasi otoritesini kaybetmiş, ‘Emirü’l- Ümera’ denilen askeri kumandanların oyuncağı olmuşlardı.

İşte İslâm dünyasının sarsılmış, kuvvetten düşmüş böyle bir devrinde siyaset sâhasına yeni bir unsur atıldı. Kahraman Türklerin bir kolu Müslüman Oğuzların bir boyu olan Selçuk oğulları, Horasan’da büyük bir devlet kurdular. Çok geçmeden askeri ve idari teşkilatlarıyla, dini siyasetleriyle, medeni kabiliyetleriyle İslâm âlemine yeni bir ruh aşılayarak taptaze bir hayat kattılar. Abbasi halifeliğini de himayelerine aldılar.

Bu devletin 3. padişahı olan Celalüddevle, Melikşah devrinde Büyük Selçuk Sultanlığı’nın sınırları Çin’den Marmara kıyılarına, Kafkaslardan Hint Okyanusu’na kadar uzanıyordu. Bağdat Rasathanesi’ne yaptırdığı ve ilmî bakımdan ‘Jüliyen’ ve ‘Gregoryen’ takvimlerinden daha az hatalı ve ilkbaharın ilk gününü yılbaşı sayan ‘Takvim-i Celali’ adındaki ilk Türk takvimiyle, medeniyet tarihinde büyük bir isim yapan Melikşah, önemli bir isyanla, kardeşi Tekeş’in ayaklanma hadisesiyle karşılaşmıştı.

Ordu toplamak, hazırlık yapmak, kardeşinin üzerine yürümek zorunda kalmıştı. Yanında Nizamülmülk de vardı. Kufe’de veziriyle birlikte Hz. Ali’nin kabrinde dua ettiler.

Türbeden çıkınca Melikşah, nasıl dua ettiğini sordu. Nizamülmülk, ‘Padişahımın muvaffak olması için Allah’tan yardım niyaz ettim’ cevabını verirken sözünü kesti.

-Hayır, ben öyle dua etmedim. Kardeşim ile ben hangimiz bu mülk ve millet için daha hayırlı olacak isek onun kazanmasını Rabbim’den rica ettim, dedi. Böylece tarihte benzerine nadir rastlanan ruh büyüklüğünü gösterdi.”

İşte böyle Türk-İslâm sultanlarının hayatı okunmaya değer, değil mi?

#Sultan Melikşah
3 yıl önce
Sultan Melikşah’ın duası
Paket iyi de ‘kampanya’ nerede?..
Rabbine hasım kesilen insan!
Sosyal çürüme yazıları 8: Sıkıntı yok cumhuriyeti
Belirsizlik ‘algılamayı’ öldürür
Reisi’nin manidar ölümü