|
Göç…

Kiraz mevsimi geçiyor, üzüntülüyüm.

Çocuk okula başlayacak, endişeliyim.

Yeni taşındığım eve perde lazım, eski evin perdeleri olmadı, canım sıkılıyor.



Kıştan parasını ödediğim tatil için bavul hazırlıyorum, yorgunum.

Ramazan ayında verdiğim kiloları geri aldım, umutsuzum.

Saçlarım uzadı, berbere gitmeye üşeniyorum.

Ezel Erverdi’nin, Topçu’yu anlattığı kitabını hâlâ bitiremedim, kızgınım.

Bazen diyorum ki…

Acaba her şey yolunda gidiyor da sen mi abartıyorsun, küçücük meseleleri deve mi yapıyorsun, gereksiz yere dünyayı kendine zehir mi ediyorsun, diyorum.

Neşeli insanlara umut bağladım.

Tanıyayım, tanımayayım, kahkahalarla cıvıldaşan birilerini görünce, işler yolunda galiba, diyorum.

Dün gece saydım, on dört yılda tam sekiz kere taşınmışım, sekiz kere düzen kurup yıkmışım.

Kiracıyım ben…

Kimsenin duvarını delip ömürlük tablolar asamam, kimsenin evine ölüm döşeği kuramam, parmaklarımın üstünde usulca yürüyerek yaşıyorum hayatı.

Kiracıyım ben…

Kolimi, bantımı, maket bıçağımı, urganımı cebimde taşıyorum. Her an bir ayaklanma başlatabilirim, ev halkı da alıştı buna.

Bir günde gazı, suyu, interneti, elektriği kapattırıp açtırabiliyorum, bunları gözüm kapalı yapıyorum.

Ben yapıyorum diye kolay zannetmeyin, yılların tecrübesi, kiminle ne konuşulur, nasıl konuşulur çok iyi biliyorum.

Her şeyin sırası var…

Su ile başlayacaksın önce, sonra elektrikle devam edeceksin gaz ile bitireceksin. İnternet daha sonra, sen gitmesen de onlar geliyor zaten.

Oralarda çalışanları bile tanıyorum, yani tanımıyorum da karakter analizine tabi tutabilecek kadar yakınım o insanlara.

Mesela sucular…

Genellikle bıyıklı ve göbekli oluyorlar. Su isteyen birine su verilmesi gerektiğini kutsal bir vazife telakki ediyorlar. Yıllardır bu işi yaptıkları belli. Kurumları teknolojiye ayak uydursa da eski devlet memurları gibi tane tane, uzun uzun anlatıyorlar, işlerini sabırla yapıyorlar.

Mesela gazcılar…

Gaz kurumunda çalışanlar kentli muhafazakâr kitlenin temsilcileri gibi. Akşam olunca mesaiden sonra köye dönecekleri izlemi veriyorlar. Şehrin sahipleri gibi davranıyorlar fakat endişeliler. Her seferinde elektriği açtırıp açtırmadığınızı, eğer açtırdıysanız elektrik evraklarını görmek istediklerini söylüyorlar. Gazcılar kendilerinden daha karmaşık ve daha modern bir delil arıyorlar. Güvenip elektrik verilen adamın gazını da açıyorlar.

Mesela elektrikçiler…

Şık ve bakımlılar, kısa ve hızlı konuşuyorlar, elleri de çabuk. Asıl enerjinin kendilerinde olduğunu hissettiriyorlar. Başka kurumların ne yapıp yapmadığına bakmıyorlar. Faturalarını tahsil edeceklerinden o kadar eminler ki, sözleşmeden sonra elini sıkıp öyle gönderiyorlar.

Mesela internetçiler…

İnternetçiler konusunda bir şey diyemem. Henüz oturmamış bir üslupları var. Anlamadığınız şeyi anlatmak için sudan, gazdan, tuzdan örnekler veriyorlar. Yarın işi bırakacaklarmış gibi rahatlar. İşlem yaparken önlerindeki bilgisayara bakıp, kısa öz geçmişinizi, sırlarınızı, bağlantılarınızı, girip çıktığınız siteleri görüyorlarmış da size belli etmiyorlarmış hissi oluşturuyorlar.

Taşınmak her zaman büyük iştir…

Taşınmak, evrak nakli, hat değişikliği, sinyal sorunu gibi can sıkıcı detaylardan ibaret değildir elbet.

Taşınmak, birikmiş dertleri, borçları, umutları bir evden başka bir eve taşımak da değildir.

Taşınmak göçtür ve her göçten geriye kalanlar, geride kalanlar, kaybolanlar, sürüden ayrılanlar olur.

Darmadağınık bir evin balkonuna çıkıp içeriye bakmanız yeterlidir.

Dışarının içeriden daha düzenli olduğu hissi ancak yeni taşınılan bir evin balkonundaki tarafsız bölgeden evin içine doğru bakarak anlaşılır.

Şair Zeynep Arkan da taşınmış.

Aynı şeyleri hisseden insanlar daha başka cümlelerle meseleyi tarif edince sanırım sözü onlara bırakmak gerekir:

Taşınmak

uzun koridorlar hayatı kısaltmanın en kestirme yolu

çocuk şarkıları antidepresanlar, kalorifer isleri arasında

sesini kısmak için ince topuklu terliklerin

temkinli bakışlarla gittikçe kamburlaşarak

atılan adımların acemiliğidir taşınmak

katran karası komşu gözleri perde aralığında

merdiven boşluğunda tozlu parmakların iç içe geçtiği bir alkış sesi

bilirsin yalnızlığın tarifsiz yalnızlığı peşinde üç beş adam

hiç bakmadan çıkılan selamsız

ilk merdiven basamağıdır taşınmak

koridorlaşan hayatımız loş ve uzun

ama ne kısa bir yol ölümden konuşmak bir koridorda

ayaküstü taşınmak, aşına aşına yürünmüş terliklerle ivedi

elleri karıncalanmış bir dünden kalan yorgunluğun tadıyla

hep aynı kanepeden hep aynı yöne dönüp çukurlaşarak

oturmayı istemektir taşınmak

yersizlik senin yazgın ey insan

okunamaz bir tarih, kayıtlı sürgün kuşağı

kutsanmış mahremiyetin evinde senin

ne bir oh sesi, ne bir kuş cıvıltısı gelir kulağına

düşünmeden delik koliler taşırken insanın delilik tarihini

delirebilen varlık olarak insan zihnimizde sorularla çoğalır

nesnen ve eş zamanlı sorular ve koliler de elbet delinir

her şey ansızın olur, sorular cevapsız kalır

insan taşınırken alınyazısını da elbet yanına alır

Taşındık, yerleşiyoruz bakalım.

#Ezel Erverdi
#Taşınmak
#Göç
#Zeynep Arkan
5 yıl önce
Göç…
Gençliğini ihmal eden geleceğini imha eder!
Yaş çay fiyatı neyi ifade ediyor?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı