|
Cemaat, heyecan ve gençlik

Gençlerle sohbet ediyoruz. Dedik ki:

Heyecan, motoru ateşleyen güçtür. Motorun gücü ne olursa olsun onu ateşleyen bir güç bulunmalıdır. Bu güç aynı zamanda cihat ruhudur. Ebu Eyyûb el-Ensarî’yi seksen yaşında Medine’den İstanbul’a getiren güç budur.

Kaç yaşında olursa olsun, insan ilay-ı kelimetullah için heyecan duyuyor, bunun için uykuları kaçıyor, bunun için üzülüyor ve seviniyorsa cihat ruhu taşıyor demektir ve işte bu ruhu taşıyan insan gençtir. Mesele, bu heyecanın nasıl kazanılacağı meselesidir. Bu elbette hadi, heyecan duyalım demekle oluşacak bir şey de değildir.

Bunun oluşturulması adına aklıma gelen en etkili sebeplerin biri, belki de birincisi, sağlıklı birlikteliklerdir yani cemaattir. Cemaat kavramı bugünlerde azîm yanlışlarla yara almış olsa bile, unutmamak lazım ki, İslam cemaat dinidir. Yanlış yapanlara kızıp cemaat olmaktan vazgeçilemez.

Kur'an-ı Kerim’de “Allah’a karşı hakkıyla takvalı olun ve sakın ha, Müslüman olmaktan başka bir vasıfla ölmeyin” uyarısının ardından gelen ayet, “Allah’ın ipine cemaat olarak sarılın, parçalanıp ayrılmayın” diyerek, nasıl Müslüman ölünebileceğinin kopyasını da verir. Yani birincisi nasıl Müslüman olunacağını, ikincisi ise nasıl Müslüman ölüneceğini anlatır. Cemaat aynı zamanda istişare demektir. İstişare de bilgiyi gerektirir.

Bugün yara alan ve cahil cühela elinde ayağa düşürülüp basitliği çağrıştırır hale getirilen kavramlardan biri de Ehlisünnet ve’l-cemaat kavramıdır. Yani buradaki vurgu da cemaatedir. Hz. Peygamber (sav) kurtuluşa erecek yegâne yolu tarif ederken “onlar, ben ve ashabım gibi yaşayanlar”dır, buyurur. ‘Ben’ ifadesi ‘Sünnete’, ‘ashabım’ ifadesi de ‘cemaate’ işaret eder.

Bugün nasları ve onların yorumlarını kendi kalburuyla eleyip, arzularına göre bir İslam oluşturan her grup kendini yegâne ‘Ehlisünnet’ olarak görür ve göstermeye çalışır. Oysa işte ölçü bellidir. Böyle olunca da entelektüel geçinen bazı akademisyenler de Ehlisünnet denince dudak büker ve kaba değil de, onun içini dolduranlara bakarlar. Sonunda ‘akademisyen’ kavramı da diğerlerinin gözünde aynı akıbete maruz kalır.

Onun için Kur'an-ı Kerim ve siyer okumaları merkeze alınmalıdır diyoruz. Ancak bugün ideolojik İslam meallere ve siyer kitaplarına bile yansıdığı için bu şartlanmışlığa kapılmamanın yolları da mutlaka bulunmalıdır. Siyer okumalarına ilave olarak Selef-i salihîn’den başlamak üzere imamların ve büyük mücahitlerin hayatları da, yine ideolojik ve indirgemeci bakışla değil, ruh ve beden bütünlüğü ile yazılan kaynaklardan okunmalıdır. Mesela “Bütün yönleriyle Hz. Ömer’ kitabını okuyan birisi heyecanın ne olduğunu mutlaka hissedecektir. Ya da Ebu Zehra’nın, Ebu Hanife’sini ve diğer imamlarla ilgili yazdığı kitapları.

Unutmamalı ki, ilme dayalı cemaat yerine ideolojik gruplar oluşturulursa karşımıza IŞİD’vari fırkalar çıkar. Ümmetin sadece heyecanla hareket eden gençlerini toplayıp biriler hesabına toptan imha eder, gücünüzü kırar. Daha önce demiştik ki, siz sırf heyecan motifiyle ideolojik bir grup oluşturursanız, Hz. Peygamber’in hayatını bir bütün olarak göremezsiniz ve arzuladığınız her eyleminize oradan bir parçayı delil getirebilirsiniz. Ama bu Gazalî’nin fil tarifi benzetmesi gibi olur.

Burada yeniden şunu da hatırlamalıyız ki, İslam’ın ikinci diriliş döneminin en organize cemaati üç azîm hata sebebiyle bütün emekleri heba etti. Bir, birey cemaate feda edildi, kişilik oluşturulmadan kimlik/aidiyet istendi, Kuranı Kerim’le irtibat sağlam kurulamadı, araya başka şeyler sokuldu. İki, lider takdis edilip bazılarınca mehdi, bazılarınca Peygamber'den sonraki en büyük makam ya da Mesih olarak görülmesine zemin hazırlandı, tazimle takdis birbirine karıştırıldı. Bu durum açıkça ilan edilmemiş olsa bile, bağlılığı koruyabilme adına bundan medet umuldu ve en okumuşunda dahi bu kanaat yerleşti. Üç, kullanırız zannedilenler tarafından kullanıldı. İpler başkalarının eline geçince de samimi gövdenin istikameti değişti. Bunun sonucu olarak da olması gerekenin tam aksi yapılarak “küffara karşı merhametli/müdahin, müminlere karşı ise şedîd” davranıldı. Buna sonuç değil, sebep de diyebilirsiniz.

İşte biz cemaat derken bütün bu tecrübelerden ders alınarak hareket edilmesinin gereğini de söylemiş oluyoruz. Allah (cc), “sadıklarla/dürüst insanlarla beraber olun” buyurur. Bu sebeple derdi, ideali ve hedefi olan gençler haftada asgari bir kez Kur'an-ı Kerim merkezli dersler yapmalıdırlar. Bu derslerde zaman zaman kanaat önderlerini ve ilmiyle amil âlimleri çağırmalıdırlar.

#Ebu Eyyûb el-Ensarî
#heyecan
#Müslüman
#Cemaat
9 yıl önce
Cemaat, heyecan ve gençlik
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!
Tarihin sonu ve ABD üniversiteleri