|
"Kürtaj düşmanı"

İlk kez milletimiz kendi içinden kendi cumhurbaşkanını seçti, yine kendi içinden bir başbakan seçildi. Her ikisi de milletimize hayırlı olsun.

Her ikisi için de twitter hesabımdan şöyle bir tebrik yayımlamıştım:

"Hayırlı olsun.

Doğrularında Allah elinden tutsun, destek versin.

Yanlışlarında elinden tutsun, engel olsun".

Aynı dileğimi tekrarlıyorum, çünkü biz hatasız kul tanımıyoruz. Efendimiz (sav) "Herkes hata eder, iyi insan hatasını bilip vazgeçendir" buyurur.

Bu "kendi içinden" ifadesi sui tevcihe müsait olmasaydı bunun üzerine bir yorum yapmayı denerdim. Allah bütün peygamberleri kendi halklarına takdim ederken, kabulleri kolaylaşsın diye "kendi içinizden bir rasul" nitelemesi yapar. Demek ki, bu çok önemli bir özelliktir, derdim ve sözü demokrasiye kadar götürürdüm.

Böyle bir yorum meseleye tersinden bakmaya alışık olanlar için "bak, Faruk Beşer de cumhurbaşkanını ve başbakanı peygambere benzetti, buna ne diyorsunuz?" demelerine müsait bir malzeme olurdu. Ama yine de yapmış olsaydık buradaki benzeme cihetinin, eski tabirle vech-i şebehin sadece halkın içinden olma olduğunu da açıklardık. Şu kadarını ekleyelim, aslında her müslüman için Hz. Peygamber"e olabildiğince benzemek bir hedeftir. Onun sünnetine ittiba budur. Çünkü o, Kuranı Kerim ifadesiyle "üsve-i hasene" dir, en güzel örnektir, dışarıdan bakanların ifadesiyle "rol modelidir".

Bu alanı bırakalım, siyaset bizim işimiz değil. Biz sadece bu ülkede yaşayan bir vatandaş olarak doğru ve güzel işler yapıldığı kanaatimizi söyleyip, bunun milletimize de ümmetimize de hayırlı olmasını tekrar niyaz edelim. Bu kadarını söylemek de hakkımız olsun.

Bugün anlatacağım şeyler bunlar değildi, başlayınca böyle devam etti.

Son gelişmeler üzerine yapılan ilginç bir yorum ve atılan gazete manşetlerinden söz edecektim, sonunda da, "Hey Yüce Rabbim, sen nelere kadirsin!" diyecektim.

Bir zamanların gücünü devletten alan kral gazetecisi ilginç bir yazı yazdı ki, becerebilenler için psiko-analiz için önemli bir malzeme verdi. "Gördün mü şimdi hakikati" başlıklı yazısıyla aslında şimdiye kadar hakikat olarak sunduklarının hakikat olmadığını da anlatmış oldu. Hayrunnisa Hanım Efendi"nin çıkışı için: "Biz, başörtüsüne karşı önyargı duvarları ile büyümüş laik nesiller... Gördüğümüz her başörtüsünün altında, kişiliksiz, evin büyüğü ne derse onu yapmaya amade bir kadın karakteri gören kuşak... Biz, orada sadece biat vardır diye inanıp, "itiraz" denen isyanı sadece kendimize mal eden öteki mahallenin çocukları…" deyiverdi.

Bir zamanlar Ecevit de Kıbrıs Çıkarmasının ardından yanlış tanıdıkları Erbakan ve arkadaşları için "tarihi yanılgının düzeltilmesi" nitelemesini yapmıştı. Demek hala yanılgı içinde olanlar var.

Niyetim bunları söylemek de değildi. Sadece başlık yaptığım ifade üzerinde duracaktım. Çünkü o da psiko-analize muhtaç bir ifade.

Dikkatimi çekti, Yeni Başbakanın eşi Sayın Dr. Sare Davutoğlu için aşağılayacak bir şey bulamayanlar, eskilerin "zem bima yüşbihü"l-medh" dedikleri üslupla onun ilginç bir yönünden söz ettiler. Hürriyet gazetesi onu tanıtırken "Kürtaja karşı" özelliğiyle sundu. Cumhuriyet ise skaladaki yerine göre biraz daha ileri giderek "Kürtaj düşmanı" başlığını attı.

Şimdi aynı cümleyi tekrarlayalım mı? "Hey Yüce Rabbim, sen nelere kadirsin!"

Üstü kapalı eleştiri için bulabildikleri özellik de aslında vicdanı olan her doktor, hatta her insan için bir erdem olan bir konu; kürtaja karşı olma. Yani gelip bizim rahatımızı bozmasınlar diye minnacık insan yavrucağızlarının parçalanarak öldürülüp çöpe atılmalarına karşı olma. Evet, "gördün mü şimdi hakikati!".

Ve kürtajın dini hükmüyle devam edecektik. Cumaya inşallah.

10 yıl önce
"Kürtaj düşmanı"
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet