Mümin sebepleri de bir yaratanın olduğuna, müsebbibu’l-esbab’ın bulunduğuna inanır. Tıpkı kaderin üstünde bir kader vardır dendiği gibi. Her hangi bir oluşun son merhalede mutlaka bir sebebi vardır. O oluşun gerçekleşmesini isteyen, işte o sebebe sarılmalıdır, ancak onun bütün hal ve harekâtının, ahlak ve davranışlarının oluşturacağı bir toplam sebep de olduğu gibi, toplumları ilgilendiren konularda bütün fertlerin bu toplam sebeplerinin hepsinin birden oluşturacağı bir en üst sebep de vardır ki, o da Allah’ın irade ve meşietinin sebebidir. Demiştik ki, biz olaylara en son sebepleriyle baktığımız için üst sebepleri fark edemeyebiliriz. Size toplumların ve özellikle de İslam ümmetinin yükselişi ve alçalışı ile ilgili olarak Allah’ın kitabından ve onun beyanı olan Sünnetten öğrendiğimiz bu üst sebeplerle ya da Allah’ın yarattığı şaşmaz toplum yasalarıyla ilgili bazı kurallardan söz etmek istiyorum. Bunların bilimsel ispatı olmayabilir, bu bir iman meselesidir, Allah öyle diyorsa mümin öyle inanır. İkinci olarak da tarihi böyle bir süzgeçten geçirdiğimizde bunun doğruluğuna kanaat getirebiliriz.
Gelelim bu umumi yasalara
‘Hûd (sa), kavmine dedi ki, rabbinizden mağfiret isteyin, sonra da O’na dönün ki, sema kapılarını size şarıl şarıl açsın, gücünüze güç katsın. Bu günahkâr halinizle dönüp gitmeyin’ (Hûd 52). Bereketin, rızkın, güçlü olmanın manevi sebeplerinden birisi bu. İnsanın hatalarını görüp Allah’tan bağışlanma dilemesi ve sonra O’nun yoluna girmesi. Demek ki, bir dönemde hata yapmış olsak bile bunun telafisi mümkün.
Allah’a dayanma, O’na tevekkül etme elbette kişinin kendi oluşturması gereken sebepleri oluşturmasından sonraki güvenin adıdır.