|
Nobel ödülü Türk edebiyatına ne getirir?

Oluyor böyle “kör tesadüfler”. SSCB çökerken Rus kızı dünya güzeli seçilmişti. Türkiye Cumhuriyeti tarih ile bağlarını kopartırken de Keriman Halis.

Mısır-İsrail anlaşması Necip Mahfuz''a Nobel''i getirmişti. AB eşiğinde bekletilen, bekletilirken hizaya çekilip, Ermeni sopası ile dövülen Türkiye''ye, Orhan Pamuk Nobel''i getirdi. Ne anlamamız gerekiyor bundan?

Kör tesadüfler üzerine yoğunlaşıp komplo teorileri üretmenin konforundan gelin bu defa vazgeçelim. “Kör tesadüf”lerin bizi kör dövüşüne taşımasına izin vermeyerek, edebi kamu açısından kendimizi bir ödül gerçekliğinden değerlendirmeye çalışalım.

Her olayda kabaca ikiye ayrılıveriyoruz. Ve bizi ayıran ip (bıçak demeye dilim varmıyor) her defasında duygusallığın mahzenlerinden kova kova irin çekiyor. Orhan Pamuk''un ödülüne “aşk ve tutku” ile yaklaşanlar da oldu “nefret ve kin” ile yaklaşanlar da. Aşk ve tutku ile yaklaşanlar bunun Türk Edebiyatı açısından bir kazanç olduğunu, bütün dünyada dikkatlerin diğer Türk edebiyatçılarına da çevrileceğini söylüyor. Kin ve nefret ile yaklaşanlar da Nobel Edebiyat Ödülü''nün parasal yönüne vurgu yaparak Türkiye''nin bu paraya satıldığını söylüyor.

Önce aşk ve tutku ile yaklaşanlardan başlayalım. Orhan Pamuk ''otuz bin Kürt ve bir milyon Ermeni öldürüldü'' dememiş olsaydı aldığı ödül Galatasaray''ın UEFA Kupası''nı almasına benzer bir fonksiyon icra etmiş olacak mıydı? Futboldan anladığımdan vermedim bu örneği. Bu örneği veriş sebebim, bir zamanlar Fethi Naci''nin Türkiye''de ne kadar futbol varsa o kadar roman vardır sözüne atıf.

Galatasaray''ın zaferine hepimiz sevinmiştik. Futboldan anlayan ve anlamayanlar olarak. Nobel Edebiyat Ödülü''ne hepimiz neden sevinemiyoruz bunu düşünelim. Bunun yüzde ellilik kısmı evet Orhan Pamuk''un kendi toplumuna aykırı ve uzak düşmeyi tercih etmesinden kaynaklanıyorsa, diğer yüzde ellilik kısmı Türklerin roman sevmemesinden kaynaklanıyor. İlk roman örneklerinin verilmeye başlandığı Tanzimat döneminden bu yana, roman yazarlarının kendisi bile, romanın ne kadar ifsat edici olduğunu yazmakta oldukları romanın satırları aracılığıyla değinirler.

“Roman belalıdır. O halde roman yazarı da belalıdır.” (Bu konuya Cuma günü Dücane Cündioğlu''nun Bir Mabed Bekçisi-Cemil Meriç adlı incelikli çalışması ile devam ederiz inşallah) Romancılar çoğu defa, aydın olmak ile aykırı olmak arasındaki sınırı, aykırı olmak üzerinden bozdukları için, “tekinsiz kimlik” yazarı bile imha eden canavar bir gölgeye dönüşmüştür zaman zaman. Bütün bunlara bir de roman yazarının eserini vücuda getirebilmek için olağanüstü bir yalnızlığa kendini mahkum edişi ilave edilirse, roman yazarının “sevimsizlik” nedenleri bir parça daha anlaşılmış olur zannederim.

Netice olarak şunu söylüyorum: Edebiyat ödülü kısa vadede sadece Orhan Pamuk''un kendisine ait olacaktır. Maddi ve manevi olarak. Onun aldığı ödül diğer Türk yazarlarına dikkat çekilmesine vesile olmayacaktır. Hangimiz Necip Mahfuz ödül aldı, acaba Mısır edebiyatı neye benziyor diye merak ettik. Tam tersi ne kötü bir roman bu. Ne diye buna ödül verildi diye düşündük. (Hadi itiraf edelim.) Ya da Saramago''nun ödülünden sonra diğer Portekizli yazarları merak etmedik. Saramago iyi bir edebiyatçı idi ve biz onun bir eseri ile Nobel dolayımından karşılaşınca diğer eserlerini de okuma arzusu duyduk.

Fakat, uzun vadede Orhan Pamuk''un roman ile almış olduğu bu ödül ve ödülün özellikle maddi boyutu Türk romanına yeni bir meşruiyet alanı kazandıracaktır. 2004 yılında niceliksel olarak patama yapmış olan Türk romanı, önümüzdeki on yıl içinde nitelik açısından bir açılım kazanacaktır.

Nasıl artık ebeveynler çocuklarının elinden tutarak onları futbol kulüplerine yazdırıyorsa, Nobel Edebiyat Ödülü de roman yazmanın itina ve titizlik gerektiren bir “iş” olduğunu yerleştirecek roman okumaktan korkmuş bilinçlere (Ki bizim en önemli sorunumuz budur).

Orhan Pamuk''un o lüzumsuz açıklamaları olmadan bu ödülü “hepimiz” için kazanmış olmasını çok isterdim. Kar romanında şiddete meftun türbanlı karakterler yaratmış olmasına rağmen…

Ama bakınız cumhurun başı “bizim” kadar “bağışlayıcı” değil. Fakat, “hepimiz”in içinde Çankaya''nın olmayışına şaşırmıyorum bu defa.

18 years ago
Nobel ödülü Türk edebiyatına ne getirir?
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…
İslâmcılık, milliyetçilik ve tam bağımsızlık