|
Sen hangi moda dergisini takip ediyorsun?

Onu kaç yıldır tanıyorum? Hatırlamak için geçmişin sayfalarına dönmeyeceğim.Yılını değil ama onunla yaptığım ilk yolculuğu çok net bir şekilde hatırlıyorum. Kibardı. Çok kibar. Çok kibarlar beni daima yorar. Yorulmuştum o gün, taş taşımış kadar yorulmuştum.

Yorgunluğumu kimseye itiraf etmedim. Bırakın itirafı, kendimden bile sakladım.

Kabuğun aşırı kibarlığı ile nefsin kibiri arasında henüz geçişkenlik bağı kurmamıştım.

O günün anısı, kendi nefsimi terbiye etmek için her karşılaşmamızda ona her defasında 100 puanlık bir kredi açtım.

Sonra bir gün dilenciye davranışını gördüm. Küstahtı. Aşağılıyordu. İğrenerek bakıyordu. Dilenci dediysem bakmaya kıyamayacağınız bir güzel kız. Nur gibi. Başını çevreleyen siyah örtü mavi gözlerinin keskinliğini daha bir pekiştirmişti sanki. Yağmurun altında, gelen geçene elinde tuttuğu kağıt mendili uzatıyordu. Niye başında bir şemsiye yok yavrum senin dedim. Islanırsan insanların sana daha çok acıyacağını mı sanıyorsun! Aldığın iki kuruş senin tedavine yetmez sonra. Al şu şemsiyeyi iki saat sonra buradan geçeceğim başında şemsiye görmez isem kork benden.

Çantamdaki şemsiye beş liralık bir şemsiye idi. Öylesine almıştım. Acemi satıcısına destek olmak için. Herkes öteki adamdan şemsiye alıyor bu şemsiyelerini satmayı başaramıyordu. İlk müşterisi olmak için aldım. Bir taşla iki kuş. Hem bu satıcının umudu artar hem ihtiyacı olan biri çıkar belki karşıma diye.

Munise –evet bu yazı için adı Munise olsun kibarlığı, zarafeti hiç kimselere bırakmayan kızımızın-Ay Fatma Hanım dedi hiç yakıştıramadım size. Neyi? O şemsiyeyi…

Şemsiye ile beni eşleştirememişti. Ben çok yakıştırıyorum dedim. Üç hedefi birden vurdu. Acemi bir satıcı için siftah, ihtiyacı olan birine gözümü kırpmadan verebileceğim mülkiyetsiz eşya, markalara teşne olanlar için turnusol kağıdı.

Anlamadı. Konuşmak için konuşuyordu. Kibarlığını, zarafetini ağzında akide şekeri gibi ezdiği kelimelerini, başkalarına duyurmak için konuşuyordu.

Aramızda en az on beş yaş olmalıydı. Görenler ilk bakışta onu büyük beni küçük zannederdi. O hep yukardaydı. Ben hep aşağıda. Aşağıdaydım, toprağa karışmaya hazır. O yukardaydı başını bulutlara gömmeye azimli.

O gün artık ona 100 puanlık kredi açmam gerekmediğini anlamıştım.

Sonraki karşılaşmalarımızda kibarlığın, zarafetin, SİZ diye hitap etmelerin nasıl bir silah olduğunu gördüm.

Munise diye sussanız ilk alacağınız tepki evet çok ölçülü kız olurdu. Ölçülü. Severiz bu kelimeyi. Ölçü deyince sınırları ihlal etmeyen bir saygı duruşu canlanır çünkü gözümüzde.

Ölçülü olmak her zaman iyi bir şey midir?

Munise ölçülü kızdı evet. Hasbi olarak yaptığı tek bir şey yoktu. Sanki nefesini bile ölçüp, biçip tartarak hep tavuk-kaz ihtiyatı ile alıp veriyordu.

İlk karşılaşmada onun o ölçülü halini hisseden kalbim uzak durmak istemişti. Evet, kalbimiz bütün olayları evvelinden kavrar.

Fazla ölçü, tartı kıvamı engeller çünkü. İnsan olmanın mayası kabaramadan çöker. Bizi insan yapan hasbiliğimiz ve harbiliğimizdir.

Ölçülü Munisemiz kimin yanında kime selam verileceğini, kimin yanında kimin görülmeyeğini titiz bir ölçüm ile kararlaştırıyordu. İhtiyacı olduğu zaman dijital teknolojinin bütün imkânlarını kullanıyor, ama birlikte görünmenin risk taşıdığı insanları görmezlikten gelmenin ilmini de başarı ile ifa ediyordu.

Bardağı taşıran son damla Almanya"da yedi çocuğu ile yanarak ölen kadının hikâyesi üzerinden geldi.

Ay FATMA HANIM diye başladı kibarlar kibarı Munisemiz… Onca fakirlik bir de yedi çocuk. Avrupa"ya nasıl rezil oluyoruz.

Rachel"i hatırladım. Tankların altında can veren Rachel"i. Tuhaf değil mi ölüm yıldönümü olduğunun farkında değildim Rashel"in yüzü gözümün önüne geldiğinde…

Munise konuşurken gözümden fışkıran yaşlar cildimi yakacak kadar kızgın aktı.

Gözyaşlarımı kendi kurduğu tuzu kuru cümlelerine yordu. Daha bir şevkle anlatmaya devam etti

Sustuğunda dedim ki, Munise sen hangi moda dergisini takip ediyorsun?

Hepsini sıraladı. Adını duyduklarımı ve hiç duymadıklarımı. Her birini janjanlı kelimeler eşliğinde döktü ortaya. Bizi duyan birisi olsaydı moda dergileri için slogan aradığımızı sanabilirdi.

1912"lerde tango çarşaflar eşliğinde Munise"nin kalbini taşıyan, zihnini taşıyan genç kadınlar vardı.

2013"lerin Munise"si onların torunu. Ne ki soy kütüğünü bilmiyor.

Dünya ikiye ayrılıyor: Kalbi olanlar ve kalbi olmayanlar.

Baştaki örtü insanı kalp sahibi yapmaya yetmiyor. YETMİYOR. YETMİYOR.

Rabbim Rachel"i koru. Toprağın altında koru. Rahman ve Rahim sıfatın ile koru.

Kızlarımızı ve oğullarımızı merhamet ehli kıl. Şefkat ehli kıl. Harbiliğin ve hasbiliğin mayasıyla bütünle onları. Onları ve dahi bizleri. AMİN.

11 years ago
Sen hangi moda dergisini takip ediyorsun?
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…
İslâmcılık, milliyetçilik ve tam bağımsızlık