|
Tıbbi Kibir/ Sağlığımız başarı hikâyelerine mi emanet?

Bir insanın hayatını kurtarmak, onu sağlığına kavuşturmak “sıradan” bir operasyon olduğunda dikkat çekici olmuyor. İnsanların hayatı “sıradan müdahalelerde” yitip gittiğinde, “ölen ölür kalan sağlar bizimdir” anlayışı devrede.

Hayatının ve ölümün önemli olması için yapılan operasyonun “fevkalade” bir “ilk” olması gerekiyor.

Tıp dünyasının ve hastaların gözü ne vakittir Antalya''da idi. Yüz nakli operasyonunun Türkiye''de ilk defa gerçekleştiriliyor olması bütün dikkatleri Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik Rekonstrüktif Cerrahi ve Estetik Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Ömer Özkan ve eşi Yrd. Doç.Dr.Özlenen Özkan üzerine yoğunlaştırdı.

Yüz nakli yapılan Uğur''un ameliyatı başarılı geçti. Ancak Yüz nakli ile birlikte iki kol ve bacak nakli yapılan Atilla Kavdır''ın nakledilen bacağı daha sonra alınmak zorunda kalındı. Hastanın durumu uzun süre ciddiyetini korudu ve hasta yoğun bakım ünitesinden 25 gün sonra çıkarıldı.

Medyanın sorularını cevaplayan Yoğun Bakım Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr.Atilla Ramazanoğlu hastayı kaybetme riskinin yüksek olduğunu yoğun bakım sorumlusu uzman Murat Yılmaz''ın hastanın başından 72 saat ayrılmadığını anlattı.

Bunlar çok önemli.

Her doktor hastasından her zaman kendisini bu kadar “mesul” hissediyor mu?

İşin içinde medya olunca; “başarı hikayesine”,tıp tarihine girmek söz konusu olunca sanki herkes daha titiz, daha ,dikkatli, ödev bilincine daha sahipmiş gibi gelmiyor mu size de...

Medya bir vicdan olarak devreye sokuluyor. Oysa herkesin vicdanı bizzat kendi içinde olmalı.

Akdeniz Üniversitesi''nin gerçekleştirmiş olduğu nakillerin bu kadar medyatik olmasına... Tıbbi meselenin pembe dizi kıvamında servis edilmesinin tıb etiği ve sağlık sosyolojisi üzerinden neden değerlendirmediğine kafa yorarken... Pazar günü kahvaltı masasında Hacettepe Tıp Fakültesi doktorlarının yapmış olduğu basın toplantısını şaşkınlıkla dinlerken buldum kendimi. Doktorların konuşmasının satır arası, alt metni beni çok rahatsız etti. Çünkü konuşmalarının her cümlesi Gines rekorlar kitabına girmek bizim hakkımızdı. Akdeniz Üniversitesi hakkı olmayan bir unvana kavuştu ifadesi ile yüklü idi.

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi''nin başarısı Prof.Dr. Ömer Özkan ve eşi tarafından “temsil” edilirken;Doç.Dr.Serdar Nasır, Hacettepe Tıp Fakültesi olarak yaptı basın toplantısını. Fakültesinin kurumsal kimliğini, ekip çalışmasını öne çıkartmak üzerinden bir “taktik” gerçekleştirdi.Yapılmakta olanın “one man şhow” olmadığının altını çizdi Akdeniz''e gönderme yaparak.52 Uzman doktor, yüzün üzerindeki sağlık teknisyeninin hastanın üzerine abanmış görüntüleri “ben de oradaydım” post-moden durumunu ifşa edici resimler olarak medyaya servis edildi.

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesinde gerçekleştirilen “ başarılı ilk”, tıbbın hayatımıza magazin tadında karışmasına vesile olan bir “ilk” aynı zamanda.

Hacettepe Tıp Fakültesinin gerçekleştirmiş olduğu ameliyat maalesef Şevket Çavdar''ın ölümü ile neticelendi. Medya bu defa doktorlar üzerinden magazinel dizi kotarma arayışına girdi. Bu arayışa Hacettepe ekibi, Pazar günü yapmış olduğu basın toplantısı ile zemin hazırlamıştı evet. Ama lütfen Şevket Çavdar''ın yakınlarının acısına, ıstırabına saygı gösterelim.

Lütfen “başarısız ilk” i, medyanın tutmayan dizi filmlerden kalan boşluğa yerleştirme yarışına girmeyelim.

21 Yüzyılda bizi bekleyen tıbbi sorunları daha felsefi ve sosyolojik açıdan değerlendirmeyi ilke edinelim, bu değerlendirmeler için konunun uzmanlarına kulak verelim. Başlangıç için sizlere Nazife Şişman''nın Kader ile Tasarım Arasında /Yeni İnsan kitabını hararetle tavsiye ediyorum. Nazife Şişman kitabında tam da yeni tıp teknolojilerinin insan hayatında açmış olduğu travmalara dikkat çekiyor.

12 yıl önce
Tıbbi Kibir/ Sağlığımız başarı hikâyelerine mi emanet?
Kuklaları oynatan Derin Kuklacılar?
‘Susadım çeşmeye varmaz olaydım’
Türkiye’yi devşirme kurtarıcılardan kurtarma mücadelesi…
Ankara’da vekâletler çekişmesi
Kibirleri boyunlarını aşan muhterisler kim?