|
Bizden geriye bir suçluluk, bir hamlık mı kalacak sadece?

Dünyadan daha az haberimiz olsaydı huzuru bulur muyduk?

İbadetimiz ibadet, hasretimiz hasret, ömrümüz ömür olur muydu?

Ekmeği nan-ı aziz, suyu ab-ı leziz bilen bir idrak ile ağzımızın tadı gönlümüzü yeşillendirir miydi?

Dünyadan daha az haberdar olsaydık, içimizdeki iyiliğin her karanlık köşeyi aydınlattığına daha çok inanır, ışığından gözümüzün kamaşacağı, geçmiş zaman velilerinin gönül izine gönlümüzü teslim edip, durur muyduk bir vakit?

Bizimle birlikte saniyeler, saliseler de durur muydu?

Koşan değil, coşan değil, duran vakitlerin içinde biz de huzura durur muyduk?

Dünyadan daha az haberdar olsaydık, yan komşumuzu bilir miydik?

Derdini ve sevincini, tasasını ve kederini bilir miydik? Bilir de kederine teselli, derdine derman, sevincine ortak olmak için kapısını çalar mıydık?

Dünyadan daha az haberdar olsaydık, bu handa bu yolcunun daha da durmayacağı gerçeğine aynel yakın olarak varır mıydık?

Beden denilen zindanda durmak istemeyen can kuşumuzu azat etmek için, yüklerimizi olabildiğince hafifleterek; bütün emeğimizi, gayretimizi ruhumuzu kanatlandırmak için harcar mıydık...

Dünyadan daha az haberdar olsaydık, kendimize dair bilgimizi çoğaltabilir miydik?

Saniyede onlarca "dünya" dan haberdar olurken...

Bir yanda vahşi ölümler, kıyım, işkence, cinayet, zorbalık, bombalar, ölüm kuyuları. Öte yanda yalan, riya, tuzak, kumpas.

Tanıtım, promosyon, ikna, ifşa, reklam.

Bir tarafta olabildiğince lüks hayatlar, bir tarafta altım toprak üstüm yaprak hayatlar.

Biri der dünya bana güzel ötesi yalan.

Öteki der ahretin olmasaydı, adaletin olmasa idi Allah"ım, bu yoklukta seni kalbimde bulmasaydım daha da dayanamazdım.

İkisi de aynı zamanın hikayesi.

Hangi dünyadan haberdarız!

Gözümüz kime açık, kulağımız kime kapalı.

Yalan dünya, hakikatin yolunu her an kesiyor, gah şiddet ile kesiyor gah estetik ile kesiyor.

Dünyadan haberdarız lakin kendimizden bihaber.

Üstat Mustafa Kutlu soruyordu: "Bizden geriye ne kalacak?"

Bu soruyu 18 yaşımdan beri soruyorum.

Neden 18 yaş?

Çiçeği burnunda bir felsefe öğrencisi olarak bu sorunun peşine düşmüştüm.

İlk ders. İlk soru: Bu nedir? Masa. Masa olmadan evvel ne idi? Ağaç. Ağaç olmadan evvel ne idi? Tohum. Tohum olmadan evvel ne idi?

Hocanın sorusu şimdi buradayız, "ya sonra!"nın kederine hapsetmişti bizi. Biz dediğim dokuz kişiydi.

Şimdi buradayız ya sonra.

Ne kalacak bizden sonraya.

Yaşadığımızı ispat edecek olan tek şey günahlarımız mı? İdrak ettiğimiz, sonra pişmanlık ateşi ile tövbe ettiğimiz günahlarımız mı?

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, günahlarının ve tövbesinin farkında olanlar erdemli sayılıyor.

Bizden geriye ne kalacak?

Hangi ilim? Hangi İrfan!

10 yıl önce
Bizden geriye bir suçluluk, bir hamlık mı kalacak sadece?
Fazla kırılgan, fazla alıngan, şiddete meyyal bir gençlik geliyor…
Emperyal İran ve S. Arabistan iç savaşı!
Türkiye’yi taşıyacak düşünce kapasitesi nasıl gelişir?
28 Şubat’ta vekil transferlerini cunta ile birlikte Demirel mi organize etti?
Çözülen dünyâda irâdenin hâl-i pürmelâli