|
Sorunun g-noktası

Size biraz gecikmeli bir sorum var: "FP''nin kapatılması kararı gazete yönetimlerince nasıl karşılanmıştır acaba?"

Bu soruyu sormamın sebebi, RP''nin kapatılma kararının, o bildik gazetelerden birinin haber merkezinde, alkışlar ve takdir sesleriyle karşılandığını yeni öğrenmem... O sıralarda, o gazetelerden birinin Amerika muhabirliğini yürüten Aslı Aydıntaşbaş, önceki gün (4 Temmuz 2001), Wall Street Journal (WSJ) gazetesinde çıkan ''In defence of Virtue'' (Fazilet savunması) adlı makalesinde, o tarihî ânı, "Anayasa Mahkemesi''nin RP''yi kapatma kararı ilk duyulduğunda gazeteyle telefon görüşmesi yapıyordum; haber merkezinden müthiş bir alkış sesi yükseldi" cümlesiyle kayda geçirmiş...

RP ve FP gibi partiler, kolaylık olsun diye ''merkez medya'' dediğimiz gazeteleri çıkartan, televizyon haberlerini hazırlayanlar tarafından tasvip görmüyor. İşi parti kapatmayı alkışlamaya kadar vardıracaklarını sanmasaydım bile, dâvâ süreci içerisindeki tutumları hatırlanınca, sevinçleri fazla yadırgatıcı gelmiyor. WSJ makalesinde işaret edildiği gibi, bunun bir sebebi, o bildik ''yaşam tarzı'' öyküsü; iktidarın ''yerli'' ellere geçmesinin, şu sıralarda ''g-string'' tartışmasıyla da kendini dışa vuran bir biçimde, ''modern yaşama tehdit'' teşkil edeceğini düşünüyorlar...

Her seçim öncesi gündeme gelir, sonra unutulur: Medya kuruluşlarında, ya da medyanın öndegelen temsilcilerinin eş-dost dâvetlerinde, ortaya konulan deneme sandıklarına düşen oyların ezici çoğunluğu sol partilere çıkar; tek-tük sağ oylar, eşitlik görüntüsü versin diye oy kullanmaya zorladıkları kol işçileri veya ortada dolaşan hizmetlilere aittir. Gazeteleri hazırlayanlar, medyada köşe başlarını tutanlar, oyu binde küsurlarda kalan, ya da baraja takılan sol partilerin sempatizanlarıdır. RP ve FP gibi ''yerli'' partilere medyanın duyduğu ''nefret'' biraz da onların sınıfsal tepkileridir...

Patronlarının da elinde bulunan, ancak anlaşılabilir sebeplerle açıklanmayan güvenilir kamuoyu yoklamaları, toplumun ortak paydaları ve eğilimleriyle taban tabana zıt görüş ve tavır sergileyen yazarların hemen hiç okunmadığını, okunanların da takdirden çok nefret uyandırdığını gösteriyor. Bu tespitin garip karşılanacağını biliyorum, ama gerçek: Patronlar, ellerindeki yoklamalarda zavallı durumları apaçık sergilendiği halde, okunmayan yazarlara etek dolusu maaş vermekteler...

Bunun sebebi, gazetelerin, artık geniş halk kitleleri için değil, az sayıda kamuoyu önderi ve karar alma mekanizması içindeki resmî şahsiyetler için çıkarılmalarıdır. Halkın rağbet etmediği yazarların işgal ettikleri sütunlarda savundukları siyasî tavrı bazıları ölçü kabul edebiliyor çünkü. Amerikan jargonunda ''siyaseten doğru'' (politically correct) denilen sosyolojik durum bu. Bir avuç azınlık, dünyanın bir çok yerinde olduğu gibi bizde de, ''doğru'' ve ''gerçek'' nedir, onun ölçüsü olarak sunuluyor.

Bu garabetin en çarpıcı örneği RTÜK yasası tartışmaları sırasında yaşandı. Bildik kalemler, basın özgürlüğünü kısıtlamayı, medyada tekelleşmeyi hızlandırmayı amaçlayan yasayı, kendi meslekî duruşlarını zedeleme pahasına, patronları adına savundular. Aslında ''sağ'' kökenli olan patronlar da, aynı tiplerin, RP ve FP gibi (bunlara, DYP ve ANAP''ı da ekleyebilirsiniz) ''yerli'' koku alınan partilere, kendilerini de rencide etmesi gereken ifadelerle saldırmalarına izin veriyorlar... Her iki halde de, hedef, hep aynı az sayıdaki etkilenmesi beklenen kişi... Aynı davranış biçimi, görüyorsunuz, Meral Akşener veya Sadık Yakut gibi isimler telâffuz edildiğinde, ya da ''yeni oluşum'' diye yola çıkanlarla ilgili değerlendirmelerde de söz konusu oluyor. Geçmişte, yasadışı örgütlere erketecilik yapmış olanlar, ya da halktan rağbet görmemiş partilerin yönetimlerinde görev alabilenler, ''yerli'' bir oluşum hakkında ileri geri lâflar edebiliyorlar...

RP kapatılma kararında gazetesindeki coşkulu havayı Amerikalı okurlarıyla paylaşan Aslı Aydıntaşbaş en doğruyu yazısının ilk paragrafında dile getirmiş zaten: "George W. Bush ABD''nin değil de Türkiye''nin cumhurbaşkanı olsaydı, inanç-merkezli girişimleri desteklediği, dualı kahvaltılar düzenlediği, dinî liderlerle görüştüğü ve en önemlisi inancını kamuoyu önünde belli ettiği için mahkemelik, John Ashcroft ve Jesse Helms gibi dindar politikacılar da beş yıl siyasi yasaklı olurdu."

Devlet dairelerinde ''g-string'' giyilmesini tartışanlar, sorunun esas ''g-noktası'' burası işte...

23 yıl önce
Sorunun g-noktası
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..
Tek bir zamana/ tarihsizliğe hapsedilmeye başkaldıran adam: Kadir Mısıroğlu