|
Şiddetiniz kaç ekran?

Şiddetin Tarihçesi filmini yakın zaman önce televizyondan izledim. Ardından CNBC-e''nin yayınladığı Haneke''nin "duygusal buzlaşma" üçlemesini ardı ardına izleyerek sindirmeye çalıştım. Henüz meşhur Funny Games''ini unutmuş da değilim. Gus Van Sant''in Fil''ini izleyeli de birkaç yıl oldu. Şiddetin sıradanlaşması, küçük insanların hayatında kendine yer tutmaya başlaması her aklı başında insan gibi beni de endişeye düşürüyor. Yukarıda sözünü ettiğim filmlerin tamamında sıradan bir günü, sıradan hayatları, sıradan insanları bir anda şiddetin ortasına çekiveren beklenmedik, ama beklenmesi gereken ürkütücü ve fakat temelsiz, dayanaksız, sebepsiz olmayan hayat ihtimallerine dikkat çekiliyor. Gus Van Sant''in filmini diğerlerinden ayıran, yaşanmış bir olayı, meşhur Columbine hadisesini neredeyse bire bir, neredeyse gerçek zamanlı olarak aktarıyor oluşu... Sant''in benim çok önemsediğim bu filminde, iki sıradan öğrencinin kargo siparişi yoluyla elde ettikleri ağır silahlarla okullarına gelişini, etrafa gelişigüzel ateş ederek kendi arkadaşlarını öldürmelerini, yaralamalarını, en sonunda da kendilerini yok etmelerini neredeyse dakika dakika onlarla birlikte yaşıyorsunuz. Her şeyiyle sıradan başlayan ve öyle devam eden bir günün nasıl sıra dışı bir vahşete bağlandığını görüyor, şaşırıyorsunuz. Sondan başa doğru baktığınızdaysa, o sıradan şiddeti doğuran küçük ayrıntıları, hayatın tıkanma noktaları, şiddeti özendiren kültürel etkenleri, aile içinde yaşanan sıkıntıları, genç insanları amaçsız, hedefsiz, hayatsız bırakılmalarının ürettiği zihinsel ve ruhsal boşluğu, yalnızlığı görmeye başlıyorsunuz. Sözünü ettiğim filmlerin Batılı filmler olması, sorunun da sadece Batı''ya ait bir sorun olduğu anlamına gelmiyor elbet. Bizim toplum olarak bu gerçeği kabullenmekte yine geç kaldığımızı, bu konuya dikkat çekecek araçları üretmek noktasında olmadığımızı gösteriyor. Oysa bizde de araştırmalar sıradan şiddetin toplumsal bir tehdit unsuru olarak hızla palazlanmakta olduğunu gösteriyor. Rakamlar gerçekten endişe verici... Hemen her araştırmanın vurguladığı ortak noktaysa toplumda şiddet kültürünün hakimiyeti...

Medyada zaman zaman televizyondan yansıyan şiddetin, sıradan insanların, özellikle de gençlerin şiddete yönelmelerinde ne derece etkili olduğu konusu tartışmaya açılıyor. Televizyondaki şiddet içeren yayınların şiddeti doğuran sebepler arasında sayılamayacağını savunanlar da var. Ancak ben aynı kanaatte değilim. Bence şiddet kültürünün sıradan insanın hayatında yer tutmaya başlamasında televizyonun ciddi bir etkisi var. RTÜK bu konuda belirli kısıtlamalar getiriyor kanallara, ancak, bu daha çok, yayınlanan görüntülerdeki şiddetin dozuyla ilgili. Oysa bence asıl tahribatı yapan, televizyon yayınlarında şiddet içerikli film ve dizilere ayrılan zaman... Paralı olmayan, herkese açık olarak yayın yapan ulusal kanalların izlenme yoğunluğu olan saatlerde tercihi çoğu zaman Hollywood markalı aksiyon filmleri oluyor. Onlarca insanın öldüğü, onlarca arabanın parçalandığı, birçok binanın havaya uçurulduğu, bitmek tükenmek bilmeyen bir aksiyon... Bunlara bir de şiddete boğulmuş bilgisayar oyunlarını ekleyin. Her gün, her gece...

Düğmeye basıp şiddet kusan o ekranları kapatınca bir anda başka bir dünyaya geçip, zihinsel ve duygusal olarak başka biri olmasını bekleyebilir misiniz çocuğunuzdan? Bir düşünün bakalım!

16 yıl önce
Şiddetiniz kaç ekran?
Denize Girmek ve Gusül
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!