|
Anlamını arayan kelam

İnsan ömrü boyunca anlamayı arar. Aramaktır insanın hakikati. Ariflerin dediği gibi insanın bulması aramakta olmasıdır. Hak dilerse kulunun içini genişletir, nasibini arttırır; kendi gayretiyle hiçbir zaman kavrayamayacağı derinliklerine daldırıverir idrakini, hakikat denizinin.



“Konuşuyorsun ama sözü belli bir yere bağlamıyorsun!” dedi dinleyenlerden biri. “Alem her daim yeni bir yaratılışta, sözü bağlarsam orada takılır kalır” dedi beyaz saçlı adam.



Sanılır ki söz söyleye söyleye ya da kelamı kaleme yazdıra yazdıra bir yere varılır. Hangi insanın böyle bir gücü var? Kişi niyetini temiz tutarak hayra yöneldiğinde, nasibi Allah-u âlem söz olur, ifade olur, fikir olur, ilham olur, gelir içinde yankılanır. Sanki elinden tutar da, yürümeyi yeni öğrenen bir sabi gibi adım adım onu kendine doğru götürür.



İnsan, her işiyle, her sözü, her fiili, her niyazıyla nasibini getirecek kervanın yolunu gözler durur; nasibinin devesiyse zaten ezelden beri kimin kapısında duracağını bilmektedir.



Bir insan, benlik davasına düşüp ziyana uğramamak için, gönlüne doğan bir sözü, bir ifadeyi kayda geçirirken bin kere düşünecek, kabiliyetinin tabiatındaki 'merak'ı canlı tutmaktan ötesine yetmeyeceğini bilecek. Yani bilmek vehmine kapılmayıp aramak halinde sabit kadem olmak için sözü kayda geçirecek. Bilmek, neticeye vardırmak, tamamlamak, noktayı koymak gibi nihai merhaleler, esasta nefsiyle malûl olan insanın elbette harcı değil! Bu fiillerin her biri insanın aciz tabiatı sebebiyle taşıyamayacağı ağırlıkta bir yük, okkalı birer iddiadır çünkü. İddia, teslimiyetle aynı cümlenin içinde geçmez. İnsan arar, sadece arar, nasibini arar, nasibi kadar arar. Ne bulursa lütfedildiği için bulur, lütfedildiği kadar bulur.



Araması niyazıdır insanın, avuçlarını rahmete açık tutması, hakikatin fısıltısına hem kulağının, hem kalbinin dikkatini vermesidir.



Hakikatten idrakine lütfedilen iki çift kelam arasında kırk sene hiç durmadan gidip gelen insanlar da var.



“Bize nasihat edin” dedi genç talebeler. “Nasihat istiyorsanız şu ulu çınar ağacından isteyin, benim serinliğim bana yetseydi gelip onun gölgesine sığınmazdım!” diye karşılık verdi onlara yaşlı bilge.



Her işe başlarken besmele çekip, “Gayret bizden, tevfik Allah'tan” derdi eskiler. Şimdilerde pek söylenmiyor. Tevfik yine Allah'tan, ona şüphe yok da; 'gayret bizden' kısmında sanki biraz sıkıntı var.



“Ömrünün büyük bir bölümünü ilim öğrenmek için harcayan, 40-50 sene durmadan ilim öğrenen, fakat öğrendikleriyle amel etmeyen insanlar, bu süre içinde oturup abdest alan, sonra tekrar bir daha abdest alan, fakat bir rekât olsun namaz kılmayan insana benzer” buyuruyor İbn Ataullah el-İskenderî (k.s.) Hazretleri...



Bir de bizim gibi alnı her gün iyi kötü secdeye gittiği halde insanlığı hep yerinde sayan; ve ne garip ki, bunu da kafasına hiç takmayanlar var.



Ağlasak ağlatacak öz lazım, ağlamasak dayanacak göz lazım!



“Neden hiç konuşmuyorsun?” diye sordular. “Ben söyleyeceğimi kâlu belâda söyledim” dedi meczup.




#İbn Ataullah el-İskenderi
7 yıl önce
Anlamını arayan kelam
“Hurafe” mi demiştiniz?
Korku zamanı
Boykotta kafalar neden karışık
Kimin enflasyonu
Terör örgütü elebaşı olarak İsrail portresi…