|
"Heyhat! Ağzımda bir bakla var!"

Yukarıda görmüş olduğunuz pek şaşırtıcı ve pek orijinal başlık cümlesinin tırnaklarına dikkatinizi çekerim.

Bu tırnaklar, bildiğiniz üzere, yukarıdaki cümlenin benim tarafımdan kurulmuş bir cümle olmadığını gösteriyor.

Fakat, dilbilgisi kurallarını alt üst etmek pahasına itiraf etmeliyim ki, o cümleyi ben kurdum.

Ama başkalarının hissiyatına beleş tercümanlık hizmeti vermek kastıyla kurduğumdan tırnaklarının uzamasına izin verdim.

Gelelim sadede... Yukarıdaki hissiyat, tam olarak, gazete mutfaklarında sabahlara kadar nasıl bir birinci sayfa yapacağını kara kara düşünen çilekeş medya erbabının durumunu açıklamaktadır.

Kendileri, o güzel ve çok fonksiyonlu burunlarını, gelmekte ve geçmekte olan çifte seçim kumpanyalarına (manşet dizerekten ve dahi anket süzerekten) sokamamaktan ziyadesiyle muzdariptirler.

Onları ve halet-i ruhiyelerinin içine yuvarlandığı ağır sıkıntı hallerini çok iyi anlamakla beraber; seçim yasakları karşıtı kampanyalarına doğrudan ya da direkt olarak destek vermek noktasında en ufak bir istek kırıntısı bulamıyorum içimde.

Bu durum; belki içimin ziyadesiyle (göz gözü görmeyecek ölçüde) dağınık bir halde bulunmasından, belki içlerindeki bazı adamların benim gibi "a-politik", "a-tipik", "dayanılması gayrıkabil", "fitne-fücur" ve "düşkün" yazar kısmısına reva gördüğü "hayatını ciddiyetsizliğinden kazanma" muhabbetlerinden, belki salt gıcıklığımdan, belki de tembelliğimden kaynaklanıyor olabilir.

Esasen bu anti-dayanışmacı ruha nerede, nasıl ve neyin sonucunda sahip olduğumla hiç ilgilenmiyorum.

Benim ilgilendiğim, bu adamcağızların burunlarını seçim sürecine sokamadıkları zaman girdikleri mesleki "ıkınma" halidir.

Bunu gerçekten çok eğlenceli, çok müthiş, çok seyredeğer ve çok rantabl buluyorum.

Ne yalan söyleyeyim; hayatın bütün yoğurdunu politikanın daracık yayığına dolduran böylesi zevatın, oyuncağı elinden alınmış çocuk edalarıyla debelenip durmasından en az bir medya sapığı, bir saat kulesi, bir telefon ankesörü ya da bir konserve açacağı kadar çok zevk alıyorum.

Belki beni kınayacaklar, belki rotatiflerini kafama vuracaklar, belki burnuma mikrofon sokacaklar ve belki A Takımı''nın harareti arttırılmış programlarının tamamında sezonluk zorunlu ve canlı ikamete memur edecekler ama ben dediğimi demekten zinhar(!) dönmeyeceğim.

Onlara yüksek perdeden sosyal içerikli kıyak öğütler vereceğim: "Hazır böyle hayırlı bir yasak varken hayatla bir ilgilenseniz, kendinize bir çeki düzen verseniz, ruhunuzu parlatsanız ve kılığınızı düzeltseniz!" gibisinden...

Ama biliyorum beni dinlemeyecekler; kılıçlarını parlatıp parlatıp hurraaa saldıracaklar, kıllarını kıpırdatmayan bunca yasağı görmezden gelip "Ne bu yasaklar böyle demokratik ve laik ve sosyal Türkiye Cumhuriyeti Devleti''nde?!" diyerekten orta ve büyük ölçekli kıyametleri kopartacaklar.

Bunların baktığı yerden bakınca benim durduğum yerin bir nevi "ofsayt makamı" olduğunun tabii ki farkındayım.

Benim de aydınlardan, pencere sistemlerinden, su samurlarından ve Balkanlardan gelen soğuk hava dalgalarından bir eksiğim yok ve ben de tabii ki yasakların irili ufaklı her türüne karşıyım.

Ama; hani memleketin şu son yıllarındaki sınırlı-sorunlu/güdümlü-zorunlu politika fotoromanını elime alınca ve standartlara uygun bir ciddiyetle evirip çevirince; içimde filizlenen "Yahu biri şu medyanın politikayı kurcalamasına bir yasak getirse" şeklindeki arzu ve istek potansiyeline bir dur demekte zorlanıyorum doğrusu.

Bu durum; benim vesikalık fotoğraflarımın, başkalarının vesikalık fotoğraflarından daha ciddiyetsiz ve daha gamsız çıkmasına neden olacaksa, varsın olsun.

Heyhat!.. Ben de ağzımdaki baklayı afiyetle yerim o zaman!

25 yıl önce
"Heyhat! Ağzımda bir bakla var!"
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!