|
Nefes alıp verebiliyorken

“Bu dünya dediğin bir sınık yaydır/ Evveli toy düğün, ahiri yaydır/ Dört kapılı ulu hoş bir saraydır/ Konan göçer imiş, kalan eylenmez” diyerek yalan dünyanın noktasını görebileceğimiz bir yere koymuş Pir Sultan Abdal.



Dünya hayatı sanki sonsuzmuş, ömrün vadesi hiç dolmayacakmış gibi yaşıyoruz. Günler, geceler hiç bitmeyecek, ölmenin vakti hiç gelmeyecek zannediyoruz. Bu dünyanın fani olduğunu, vakit saat geldiğinde sahibi olduğumuzu zannettiğimiz her şeyi burada bırakarak göçüp gideceğimizi biliyoruz bilmesine ama bir türlü kendimizi bu fikre alıştıramıyor, bu gerçeğe teslim edemiyoruz. Bizi 'sanki hiç ölmeyecekmiş gibi' yaşayacağımıza inandırmaya çalışan şer fısıltılara açık tutuyoruz çünkü kulaklarımızı. Bile bile inandığımız bir yalanla yaşamaya terk ediyoruz kendimizi. Nasıl bir zavallılıksa artık bu, hiç unutmamamız gereken şeyleri unutmak istiyoruz sürekli. Bu bilinçli unutkanlık hali yavaş yavaş kanımıza karışıyor ve zehirliyor bizi. Yabancılaştırıyor içimizin gerçekle irtibatlı her köşesini.



Ölüme çare bulamayanlar, yaşlanmayı geciktirici çareler peşinde koşarak durumu idare etmeye çalışıyor. Ölümü yok saymanın endüstrisini kuruyor, oradan herkese bir şeyler satıyorlar. Dünya insanın tek gerçeği olsun, her şey burada başlasın, burada bitsin istiyorlar. Tümüyle inanmıyoruz belki onlara ama ikilemlere düşmediğimizi de söyleyemeyiz. Hal ve hareketimize sinen abartılı dünyevîlikten belli bu! Çoluk çocuğun bile dehşetengiz ihtirasları var artık; yaşı yetmişe dayanmış olanlar bile vazgeçmeyi akıllarından geçiremeyecekleri gelecek planları yapıyor hiç durmadan. İmtihan hissiyatından çıktık topluca. Hayal kurarken bile dünyalıktan başka bir muradımız kalmadı. Ne kadar tersine çevirdik her şeyi, ne kadar aleyhimize döndürdük! “Bu dünya hayatı geçici bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir ve ebedî âhiret diyarı ise, hayatın ta kendisidir. Keşke bilselerdi!” buyuruyor Allah Teâlâ Ankebut suresinde. Hâlâ nefes alıp verebiliyorken dönelim bütün yanlış hesaplardan. Kaldıysa bir yolu sarsalım, uyaralım, uyandıralım birbirimizi.



Yanlıştan dönmeyi hafife almamak gerek, o aynı zamanda gerçeğe dönmektir.



İçindeki pişmanlık ateşinden tevbe niyetiyle yangınlar tutuşturan insanlar da var.



“Allahım! Bilirsin ki , Senin tevbe edenleri ve çok arınanları sevdiğini öğrendiğimden beri tevbeyi ve tevbe edenleri sevmekteyim. Ancak tabiatım ve adetim gereği, tevbemi bozmaktan ötürü 'Tevbet ettim' demekten korkuyorum. Eğer bu durum, kapının önünde durmama, keremine ve cömertliğine güvenmeme engel olmayacaksa, işte tevbe ediyorum izin verirsen ve Sana dönüyorum beni kabul edersen. Hem beni nasıl kabul etmezsin ki, söz söyleyenlerin en doğrusu olan Sen şöyle demiştin: “Allahın kabulünü vaad buyurduğu tevbe, o kimselerin tevbesidir ki cahillikle bir suç işlerler, sonra da çarçabuk tevbe ederler. İşte Allah bunların tevbesini kabul buyurur.” diye nazla, niyazla yakarıyor Allah'a Şeyh Ahmed Alâvî (ks) hazretleri...



“Kula yakışan acziyetti, gösterdim Ya Rabbi” dedi meczup, “Sana yakışanı da elbet en iyi Sen biliyorsun!”


#Ömrün vadesi
#Meczup
8 yıl önce
Nefes alıp verebiliyorken
Korku zamanı
Boykotta kafalar neden karışık
Kimin enflasyonu
Terör örgütü elebaşı olarak İsrail portresi…
Hamas’ın ateşkesi kabulü ve İsrail’in Refah Operasyonu