|
Parantezler

Aklından geçenleri bilebilseydim, ne çok şey kolaylaşacaktı hayatımda. Senin bu kapalı kutu halin, bağlıyor elimi kolumu benim de. Cesaretimi kırıyor gözlerindeki denizaşırı pırıltı. Bana baktığında ne gördüğünü bilsem, karşında nasıl durmam gerektiğini de bileceğim. Sözlerindeki derin esrarı çözebilsem, hangi sözcüğün içine taşınmam gerektiğini de kestirebileceğim. Hayallerinin nereden kırıldığını bulabilsem, tam oraya süreceğim heyecanımın tutkalını. Bilinmezliğin bir dalgakıran gibi kırıyor sana bütün yeltenmelerimi. Öyle çok yerde aramak zorunda kalıyorum ki seni, tükeniyor ruhumun birikmiş bütün özgüveni. Ama bilebilseydim aklından geçenleri, elimle koymuş gibi bulabilecektim durduğun yeri. Bütün seferlere çıkmaya hazır olacaktı ruhum, varlığının dokunduğu o uzak denizlerde. Sesimin bütün yankısını yükleyebilecektim zincirlerinden boşanmış sözcüklerime. Senin bu belirsizliğin, belirsizleştiriyor beni de. Senin bu kapalı kutu halin, kapatıyor beni de kendi içime. Senin aklının neresinden geçirdiğini bilmeden beni, bilemiyorum aklımın neresinden geçireceğimi seni. Bir versen sırrını bana, kafa tutacağım sanki bütün sırlarını biliyormuş gibi cihana. Bir görsem senin gözlerinle kendimi, bir daha hiç kaptırmayacağım sele çamura cesaretimi. Bir bilebilsem sendeki beni, içimin bütün odalarına buyur edeceğim bendeki seni. Bir duyabilsem kendine söylediklerini, sökeceğim ardından dünyanın en ücrasındaki kuşdillerini. Bir kerecik açık bıraksan ruhunun penceresini, sızıp dokunacağım ruhuna sevdalı bir rüzgar gibi kırmadan hevesini.

Kırılganız. Bir dağa tırmanırken, kör bir kuyuya düşmekten korkarız. Bir sırrı aşikar ederken, ortada çırılçıplak kalmaktan korkarız. İçimizi yakan ateşin aniden sönüvermesinden korkarız. En yükseklere doğru kanatlanan uçurtmamızın ipinin kopmasından korkarız. Tellerimize konan kuşların ürküp kaçıvermesinden korkarız. Cebimizdeki son küçük heyecanların yitip gidivermesinden korkarız. Kırılganız. Yalnızlığımızın uzayıp kısalarak sıradanlaşmasından korkarız. Hayatın ipeksi zarının, gerçeğin yalın kılıcıyla yırtılmasından korkarız. Bildiğimiz bütün yolların, anahtarı yitirilmiş kapılar gibi kilitlenivermesinden korkarız. Doğrunun sedef düğmesinin, yalanın kara deliğine iliklenivermesinden korkarız. Kırılganız. Aşkın dillere destan karambollerine karışmaktan korkarız. Varlığımızın ütüsüz hallerini, hayatın çamaşır iplerine asmaktan korkarız. İmgelerin kuştüyü yastıklarında uyuklar, şiirin derin vadilerine düşmekten korkarız. Kırılganız. Duygularımızla suya dokunmaya, halkalanıp yeryüzüne yayılmaya korkarız. Bütün gurbetlerden çekilip, kendimizde toplanmaya korkarız. Bir değirmentaşı misali, ölesiye dönmeye korkarız. Bir buğday tanesi gibi unufak öğütülmeye korkarız. Kırılganız. Sıfatsız kurulmuş bir cümlede yitip gitmekten korkarız.

Ağzımızı açtığımızda gönlümüzü de açıyorsak; o zaman ''söylemiş'' oluruz.

Ağzımızı açtığımızda gönlümüzü de açmamışsak; o zaman sadece ''seslenmiş'' oluruz.

Ağzımızı da gönlümüzü de sımsıkı kapamışsak; o zaman bir çöl kadar ''ıssızlaşmış'' oluruz.

Ağzımızı kapatıp sadece gönlümüzü açmışsak; o zaman sözün gerçeğine ''ulaşmış'' oluruz.


25 yıl önce
Parantezler
Evrensel hukuk siyasetçiye laf yetiştirmez
Meydanlar…
Korku zamanı
Boykotta kafalar neden karışık
Kimin enflasyonu