|
Şehir kültürüne yasa koyucu müeyyidelerle katkı vermeli
Geçtiğimiz hafta Azerbaycan’ın başkenti
Bakü
’deydim. Bakü, namı diğer
“Külekler şeheri.”
Dönüşe hazırlanırken, dostum
Hüseyin Büyükfırat
’ın Nesimi semtindeki restoranında dostlarla hasbihal etme imkanımız oldu. Onlar Bakü’yü ben İstanbul’u anlattım.

Konu döndü dolaştı, şehir kültürüne, şehirdeki hayata, trafik, güvenlik meselelerine geldi.


Bir ahbabım,
“Azerbaycan’da cezalar caydırıcıdır. Bu nedenle insanlar trafikte, yolda, beşeri ilişkilerde son derece kontrollü ve dikkatlidir”
deyince espriyi patlattım…
“Ne yani otomobillerin bagajında ya da şoför mahallinde ‘Haydar’ yok mu”
deyiverdim.
Cevabı şu oldu:
“Burada trafikte birbiriyle sürtüşen, tartışan olur. Hatta sözlü olarak her türlü sözü de birbirlerine söylerler. Ancak ellerini arkadan bağlarlar ve fiili temastan uzak dururlar. Çünkü fiili temasın cezası çok ağırdır.”

Şaşırdım!

Devam etti ahbabım… “Ben geceleri geç yatan biriyim. Bazen bir ihtiyacım olur. Gece yarısı evden çıkarım. Yarım saat; hatta bazen 45 dakika uzaklıktaki markete giderim. Ne gidişte, ne dönüşte
aklıma biri önüme geçecek de beni gasp edecek korkusu gelmez. Çünkü burada bu tür hadiseler neredeyse yok gibidir. Cezaları çok ağırdır.”

Yine şaşırdım!

“Peki” dedim,
“Sokakta, parkta içki içen yok mu burada?”
Cevabı yine şaşırtıcıydı…. “
On küsur yıldır buradayım ben sokakta içki içen insan görmedim!”

Oysa, Azerbaycan’ın 70 yıl Sovyet rejimi altında kaldığını düşününce çok yaygın bir içki tüketimi olduğunu vehmediyor insan. Bir de sokakta içki içmenin son derece normal karşılandığını...

Ama
sokakta elinde bira ya da şarap şişesiyle dolaşan insan görmek mümkün değil.
Çünkü sokakta içki içmenin cezası da ağır.
Bizler şehir kültürü üzerine konuşmaya devam ederken yan masada oturan kızım seslendi. “Dün akşam
İç Şehir
’de sokak konseri vardı. Konser alanına doğru yürüyorduk. Ortalık kalabalıktı. Biz gayri ihtiyari sırt çantalarımızı ne olur ne olmaz diye önümüze almıştık ki mihmandarımız fark etti. ‘Ne yapıyorsunuz’ diye sordu.
Kapkaç filan olur
diye çantalarımızı koruyoruz dedik. Güldü! Sonra da
‘Burada böyle şeyler olmaz’ dedi”
diye konuştu.

Ben yine şaşırdım!

Kalktık. Bakü’den ayrılmadan önce şehitliği ziyaret ettik. Oradan da
Haydar Aliyev ile Ebulfez Elçi Bey’in kabirlerini
. Şehitlikten, devlet mezarlığına doğru yola çıktığımızda dikkatimi çeken bir hadise yaşadık. Devlet mezarlığının önündeki cadde iki şerit gidiş iki şerit geliş. Ancak ortada bariyer yok sadece iki düz çizgi var. Şoförümüz, gidiş yönünde solumuzda kalan mezarlığa önüne gitmek için yaklaşık 500 metre ilerideki kavşağı dolaştı. Kavşaktan geri döndü ve mezarlığın önünde durdu. Dedim ki
“Neden kestirmeden, sola dönüvermedin.? Trafik müsaitti hem de ortada bariyer filan yoktu?”
Soruya
Yeni Çağ Genel Yayın Yönetmeni Agil Alesger
cevap verdi,
“Yapamaz abi. Burada o hareketin cezası çok ağır!”

***

Uzun zamandır İstanbul’da yaşıyorum. Mümkün mertebe İstanbul içinde araba kullanmıyorum. Çünkü sinirlerim kaldırmıyor.

Çünkü, trafik kurallarını ihlal eden sürücüleri uyarmaya kalktığımda can güvenliğim ortadan kalkıyor. Çünkü, kuralsızlığı kural haline getirmeye kalkışan birçok şehir magandası caydırıcı cezaların olmaması nedeniyle aramızda dolaşıyor.

Haberlerde izlemişsinizdir. Daha önceki gün bir maganda hem de 2’nci Köprü’de ayaklarını camdan dışarı çıkarıp gaz pedalına elindeki sopayla basarak arkadaşının kamerasına poz veriyordu!

Mümkün olduğunca sokaklarda, caddelerde yürümeye çalışıyorum. Lakin yürürken tedirgin haldeyim. Zira her seferinde eli ayağı tutan sağlıklı ama cüretkar tiplerin ya
“Abi 1 liran var mı”
sorusuna muhatap oluyorum, ya tehditkar gözlerle üzerime yürüyen insanlarla karşılaşıyorum. Ya yok denecek kadar dar kaldırımlarda dikilip insanların geçmesine engel olan tiplerle…

Yere tükürenden, izmariti değişik şekillerde fırlatma hareketi yapanlardan, çöp kutuları yerine sokaklara çöp atanlardan ve günün her saati elinde bira kutusuyla dolaşanlardan yoruldum.

Bir de oto yol kenarlarındaki yeşil alanları, köprü altlarını, döner kavşakları çilingir sofrasıyla döşeyen magandalardan..!

«««

Her gün metrobüsü kullanan yakınlarım var. Her sabah onları uğurlarken “sağ salimen eve dönmeleri” için dua ediyorum. Çünkü, keşmekeşliği, kuralsızlığı, haksızlığı sıradanlaştırmış insanlar topluluğuna dönüştü, toplu taşıma araçlarını kullananlar.

Şayet haksızlık yapmazsa, o otobüse binemiyor insanlar. Şayet güçsüzün tepesine basmazsa, ayağını metrobüsün basamağına basamıyor.

Ne trafikte birbirimize saygımız kaldı, ne toplu taşımda. Ne şehir kültürü kaldı, ne şehirlilik bilinci!

Ne varsa tüketiyoruz. Ne varsa yok ediyoruz. Bunların başında da değerlerimiz geliyor.

Beyaz Masa benden bıktı! İstanbul Emniyet’i benden bıktı. 155 benden bıktı. Valilik benden bıktı. İlçe belediyeleri benden bıktı.

Çünkü gördüklerimi, yaşadıklarımı onlarla paylaşıyorum. Bazen gereğini yapıyorlar. Bazen
“yetkisizlikten”
dem vurup topu taca atıyorlar.
Ama asıl mesele geliyor, dayanıyor
“mevzuat”a ve suistimale!
Trafikte hatsizliğin, kural tanımamazlığın, cezası caydırıcı değil.
Çevreyi kirletmenin, sokağı, caddeyi berbat etmenin cezası caydırıcı değil.
Sokak ortasında ulu orta içki içmenin, insanları rahatsız etmenin cezası caydırıcı değil.

Fiili kavganın, kapkaçın, gaspın cezası caydırıcı değil.

Hal böyle olunca, bir trafik magandası,
“Cezası neyse öderim Emniyet Şeridi’ni kullanırım arkadaş”
diyebiliyor.
Hal böyle olunca,
elindeki bira kutusunu karşısındakinin yüzüne doğru tutup, “Ne yapacaksın şikayet mi edeceksin? Hadi sıkıysa yapsana” diye tehdit ediyor.
Hal böyle olunca,
sokak ortasında tartıştığı birinin kafasını, gözünü elindeki sopayla patlatıyor 3 ay hapis yatmadan aramıza katılıyor.
Hal böyle olunca,
sokakta yürüyen başörtülü kadına yumruk atıyor, mini etek giyen genç kızı saçından tutup sürüklüyor…
Hal böyle olunca, insan insanlığından çıkıyor..!
İnsanın insan ile, insanın çevre ile ve insanın eşya ile olan ilişkisini insanın kendisine bıraktığımızda ortaya zalimlik, fütursuzluk ve bencillik çıkıyor.
O halde,
“caydırıcı, sonuç alıcı” müeyyideler koyulmalı, onları takip eden, onları uygulayan adaletli kamu görevlileri ihdas edilmeli
diye düşünüyorum.

Haksız mıyım?

  • Muhatabına not:
    Diyebilirsiniz ki “KHK tartışmaları ayyuka çıkmışken, Türkiye’de ‘iç savaş’ söylemlerini dillendirenler yeniden türemişken sen niye böyle şeyler yazıyorsun?” Cevabım şudur: 26 Aralık Salı günü yazdığım yazıyı lütfen bir kez daha okuyun!
#Azerbaycan
#Bakü
6 yıl önce
Şehir kültürüne yasa koyucu müeyyidelerle katkı vermeli
Kamu tasarrufu
BİT’lere kadrolu işçi alımında acilen tedbir alınması gerekiyor
Tarih bizi çağırıyor ama biz birbirimizle boğuşuyoruz!
İYİ Parti kongresinin kazananı kim
Şule öğretmen ve yeni maarif modeli