|
Yabancı kelimelerin pasaportu

Zayıflayan, üretkenliğini yitiren, boyun eğen toplumlar kültürel kimliklerinin güçlü rakipleri karşısında başkalaşmaya başladığını görüyorlar.

Yabancı kelime kavramı, insan zihninde yadlık, yabanlık hissi uyandıran dışlayıcı bir kavram. Kelime yerine "insan"ı koyun. Bir insana "yabancı", "yaban", "el" diye yaklaşmak ne kadar şövenist, insan oluşumuzu görmezden gelici, ayrımcılık doğurucu bir yaklaşım ise kelimelere de "yabancı" olup olmamalarına göre yaklaşmak böylesi olumsuz bir davranıştır. Dili, gündelik yaşamlarında bir iletişim aracı olarak kullananların kelimelere "yabancı olan" ve "öz olan" diye bakmaları görülmüş şey değildir. Kelimelere böyle kökenleri itibariyle yaklaşım, onları kökenlerine göre benimseme yahut dışlama, dil''in bir iletişim aracı olarak değil de bir kültür sorunsalı olarak değerlendirildiği ortamlarda sözkonusudur. Zaten dil biliminde de "yabancı kelime" diye bir sorun yoktur. Kelime, geçmişi ne olursa olsun, o anda içinde bulunduğu metinde hangi söz dizimsel ve anlamsal görevleri üstlenmiş, ona bakar dilbilimi. Dil bilimciler arasında dilin tarihî, kültürel vs. alanlarıyla ilgilenenler de vardır; ancak bu incelemelerin sonuçları "dil"in kendisi hakkında bilgi vermez.

Dilbiliminin bu rahatlatıcı, biraz geniş mezhepli bulunabilecek tavrına karşı nedir peki bitip tükenmeyen yabancı kelime tartışmalarının sebebi? Dilimizdeki kelimeler yabancı bir dilden olursa ne olur yani? Var olanlar bizim insan olarak var oluşumuza zarar mı vermişler? İletişimimize engel mi olmuşlar? Milli kültürümüzün, kimliğimizin yok olmasına mı sebep olmuşlar? Telgrafa, telefona, televizyona, videoya, sinemaya, fotoğrafa, otobüse, otomobile, taksiye, trene... Türkçe karşılık bulamadık da öldük mü, eridik mi, asimile mi olduk?

Şu itirazı duyar gibiyim: "Yabancı kelimelere kimse karşı değil, bu kültürel ilişkilerin kaçınılmaz sonucu; ama bir de oranı var işin. Bir müddet sonra dil Türkçe olmaktan çıkacak neredeyse!"

Dil bilimi, dese ki, yabancı kelimelerin oranı şu kadar olursa makul, şu kadar olursa aşırı, şu kadarı tehlike, şu kadarı ise ölümcüldür.. demiyor! Demeyince işin içinden çıkmak da zorlaşıyor. Hergün yüzlerce kelime geliyor giriyor dile. Kendi kalemize kapanalım, içeriye giren olursa maazallah, vuralım kafasını... Açın kale kapılarını, hatta yıkın duvarları! Bu sefer de yecüc mecüc tayifesi gibi geliyorlar, dil yok oluyor!

Fasülye, biber, patates, şeftali yetiştiren, bunları pazardan, marketten alıp yemek yapan, yemeğinin üstüne çay yahut kahve içen, televizyon seyreden adam kullandığı kelimelerin kökenine asla bakmadığına göre "yabancı kelime" sorunu sadece bir aydın sorunudur. Ancak yabancı kelimelerin bir aydın sorunu hâline gelebilmesi için o dili konuşan insanların ürettiği kültürün zayıflaması, yenilgiye uğraması, varlığının tehdit altında olması veya böyle bir tehdidin algılanması gerekli. Zayıflayan, üretkenliğini yitiren, boyun eğen toplumlar kültürel kimliklerinin güçlü rakipleri karşısında başkalaşmaya başladığını görüyorlar. Bunun etkisini en çabuk ve en kolay gösterdiği yer de "dil". Bu durumu gören, uluşçuluğu üretkenliğinden kuvvetli olan aydın feryad ediyor: Dil elden gidiyor! Dilimiz kirleniyor!

Dil gerçekten kirlenir mi? Bu cafcaflı ve sorunu tam da anlatıyormuş gibi görünen lafın içi dolu mu?

24 yıl önce
Yabancı kelimelerin pasaportu
Bu başarı hepimizin
Bin Kayrevan’dan bir Kayrevan’a
Herkeste bir ‘ben’ var, bir de ‘gerçeklik’…
Yatırım grevi
Gölge oyunu...