|
Beyaz Adam Afrika"da
"Beyaz adamın yükünü omuzla

Yetiştirdiklerinin en iyilerini yolla

Sürgün kaderin olsun oğulların için

Senin tutsaklarına hizmet için;

Ağır işlerin başında bekle

Telaşlı ve vahşi halklar üzerinde

Yeni ele geçirdiği ve suratı asık


Yarı şeytan yarı çocuk."

Sömürgeciliğe yönelik övücülüğüyle bilinen İngiliz şair Rudyard Kipling, sömürücünün ağır yükünü işte bu sözlerle hem yüceler hem de eleştirir. "Yarı şeytan yarı çocuk" dediği kimseler "beyaz ve uygar" adamın tam karşısına konumladığı, kendi tekamül evresine erişmekten çok uzak, medenileştirilmeye muhtaç ve tam da bu nedenle sömürüyü hak eden mutlak öteki. Kendi varlığını ontolojik planda sistemin merkezinde gören uygar batılının kronik patolojisi, klasik Yunan düşüncesinin, yunanca konuşamayan tüm insanları tanımlamak için kullandığı "barbaroi"siyle neşvü neva buldu. Yunan, Roma ve ortaçağ hikâyeleri barbarlığı yamyamlıkla koşutlayan hikayelerle dolup taştı. Asla karşılık bulamayan bu mitlerle yaratılan imajinasyonlar sömürgeciye karşı duruşun bir intikamı olarak kayıtlara geçti.

Durum, sadece toprakları değil yer yer bedenleri de ticaret nesnesi olabilen sömürge halkları üzerinde travmatik etkiler doğurdu. Franz Fanon siyah adamın içine düştüğü açmazı "sürekli av olmayı düşleyen av" olarak tanımladı. Ona göre batılının bilinç dışında mevcut olan, ötekinin yani zencinin kötülüğü, lanetlenmişliği, savaşı, kıtlığı ve ölümü temsiliyetidir. Hülasa, mukayese ve iki taraf arasındaki mutlak sınırlar bu ırkçı yanılsamanın başlıca ereği olageldi.

Yazıya konu olan sömürge mağduru coğrafi alan, etnik sorunlar, iç savaşlar, ekonomik, sosyal ve siyasi problemlerle özdeşleşen Afrika, nam-ı diğer kara kıta. Batının hammadde arayışının biricik rotası olan Afrika"ya gönderdiği "uygarlaştırıcı" misyonerlerin bir sömürü detektöründen fazlası olmadığı bugün itibariyle herkesin malumu. İstikrarsızlıkların hüküm sürdüğü, hükümetlerin uzun sürelerle varlık bulamadığı, çatışmaların eksik olmadığı, kontrolden yoksun coğrafyalara göç eden beyaz adam önce ekonomik kapasiteye ardından siyasal otoriteye hâkim oldu. Beyaz adamın refahı siyah adamın savaşı haline geldi.

Modern zamanların neo kolonyalizmi 3. Dünyanın varlığının gelişkin batıya "yapısal uyum programları" vasıtasıyla transfer edilmesiyle devam etti. Büyük finans kuruluşlarının kredilerine bağımlı durumdaki Afrika devletleri kendilerine kabul ettirilen kalkınma programlarına girişti; ihtiyacı olan sermayeyi dış borçlanma ile finanse etti. Ancak yerel ekonomilerin çöküşüyle kaynaklar geri dönüşümsüz şekilde tüketildi. Sosyal planda nüfus vahşi bir fakirleşme sürecine girdi, peşi sıra gelense milyonların topraklarını terk etmesi, kabile anlaşmazlıkları, etnik çatışmalar, örgütlerin güçlenmesi, kıt kaynakların paylaşımı için yaşanan savaşlar oldu. Üstelik savaşı doğuran faktörlerin yaratıcıları, neo kolonyal sistem içinde yeni bir silah da icat etti: Mültecilere ve savaş mağdurlarına gıda yardımı. Yardım merkezleri kanalıyla dağıtılan, halkların yer değiştirmesine neden olan, fiyatları düşürmek suretiyle yerel tarımı baltalayan ve dahası sivillerden çok orduları besleyen bu yardımlar savaşları uzattığı gibi başka tür bir müdahalenin de kapısını aralamış oldu.. Hülasa beyaz adam sahip olduğu sömürgeci genomuyla bizzat manipüle ettiği topraklarda bir az gelişmişlik döngüsü yaratarak, siyah adamı marjinalleştirmeye devam etti.

Ve bugün küresel bazda yeni bir evrenin kapısı aralanmış, Afrika yeni bir paylaşım savaşının eşiğinde dururken, Türkiye çok taraflı diplomasisi çerçevesinde yeni bir açılım gerçekleştirmekte. Başbakan Erdoğan"ın yanında 300 işadamıyla birlikte çıktığı Sahra-altı Afrika turu, Türkiye"deki ilgisizliğin aksine, uluslar arası medyanın yoğun ilgisine mazhar oldu.

Son dönemde elçiliklerin artırılmasıyla birlikte bölge ülkelerine yönelik diplomatik bir açılım gerçekleştiren Ankara, ekonomik ve ticari ilişkileri de giderek kuvvetlendirdi. Öyle ki 2015 yılı için Afrika"yla 50 milyar dolarlık bir ticaret hacmi öngörülüyor. Açılım süreci içinde, yardım kuruluşları ve TİKA kanalıyla yürütülen faaliyetler ile THY"nin pek çok ülke başkentine başlattığı uçuşlarla sosyal ve kültürel ilişkiler de ivme kazandı.

Batı"nın bölgeyle kurduğu asimetrik ilişkiye karşın Türkiye karşılıklı fayda ve işbirliği içinde zayıflıkları giderme rolünü önceliyor. Başbakanın sık sık vurguladığı mesele Türkiye''nin sömürgeci değil, işbirlikçi bir yaklaşımla Afrika"ya yöneldiği. Yani efendiler ve köleler arasında değil bilakis eşitler arasında bir ilişki biçimi.

Ziyaretin bittiği günün hemen ertesinde Fransa, altın ve uranyum zengini olan bölgedeki eski sömürgesi Mali"ye, bulduğu arkaik bahaneyle "özgürlük ve demokrasi" adına operasyon başlatırken, bölge halklarının sadece topraklarını değil ruhlarını da işgalden kurtaracak olan, beyaz adam tarafından şeyleştirilmeden tanınmak olacaktır.

11 yıl önce
Beyaz Adam Afrika"da
Korku zamanı
Boykotta kafalar neden karışık
Kimin enflasyonu
Terör örgütü elebaşı olarak İsrail portresi…
Hamas’ın ateşkesi kabulü ve İsrail’in Refah Operasyonu