|
Arefe"nin öteki yüzü

Arafat; medeniyetin, irfânın, insanın İlâhî Tebliğ''i tanımasının başladığı noktadır. Arefe günü Arafat''a gidilerek bu ismin anlamı üzerinde düşünülecek gündür. 632 milâdî yılının haccında sevgi ehlinin başında Yüce Sevgili vardı. (48) yıl sonra, 680 yılı arefesinde ise Hamse-i Âl-i Abâ''dan geriye yalnız Seyyid-uş-Şuhedâ kalmış idi. 9 Zilhicce''de o sırada Allah''ın arzda insanlığa en büyük ni''meti olan Huseyn''in değerinden habersiz bir kalabalık içinden sessizce çıktı, sonunu çok iyi bildiği Kerbelâ yolculuğuna hazırlandı. Bir ay sonra, susuz bırakıldığı Kerbelâ çölünde, ay takvimine göre bugün olan 9 Muharrem''de, şehâdetinin önceki günü olan Tâsva''yı idrak ediyordu. Yeryüzünde kan döküp fesad çıkaranlarla, onlara zelîl bir şekilde boyun eğenler; aslında Kurban Bayramı gibi bir bayram günü olması gereken Âşûrâ''yı en büyük yas gününe döndürmek üzere idiler. Kurban Bayramı''nın Arefe''sine mukabil, Aşurâ''nın da Tâsua''sı olacak idi. Bugün Tâsua, yarın da Âşurâ''dır. Bugünlerde Huseyn hatırlanır ve Huseyn''e ağlanır. Esasen Huseyn her yudum su içişde hatırlanmalıdır. “Hergün Aşurâ” sözü bunun için söylenmiştir. Kurban (Maide, Takvâ, Sevgi, İman, İslâm Değer ve İlkeleri) bayramını nasıl bu anlamı ile idrak etmemiz gerekirse, Aşurâ gününü de “aşure festivali”ne aslâ çevirmemeliyiz. Mâtem bugün Şerîat''e bir ihtirâmdır! (Fuzûlî) Bâver me-kon ke ber serem âyed eger Mesih/Derdî ke yâdgâr-i to dârem devâ koned (Huseyncân!) (Baş ucuma Mesih gelse de, senden yadigâr olan derdime devâ edeceğini sanma!)

Bir zamanlar bu ülkede güzel adamların sayısı daha mı çoktu? Bunlardan birisi olan Tevfik Bey; ateizme sürüklenmekte iken, aslında lisan-ı hâl ile “meded!” çağıran bir musevî gencin ateşli ateizm savunmalarına Beyrut''a giden bir gemide kulak misafiri olunca, bu genci bir köşeye çekip “Allah yoktur, diyorsunuz, sen var olursun da Allah yok olur mu?” der ve bu söz bu musevî gence atılmış bir “cankurtaran simit” hükmünde olur. Derhal Sevgi Nuru''nu görür.

Bu zatın kabrinde de sadece şu beyit yazılı imiş: Sâye-i serv-i to ber - kaalibem ey İysîdem!/Aks-i rûhîst ke berazm-i remîm uftâdest. (Senin servi endamının gölgesi, benim bedenim üzerinde, çürümüş kemiklere yansıyan bir rûh yansıması gibidir ey İsa nefesli!)

Konya''da “doyasıya eğlenceli aşûre şenliği”ne aslâ katılmayan güzel insanlardan birisi, acabâ bu kabrin Konya''daki yerini biliyor mu? Huseyn''in endamının gölgesinin düştüğü âşık kabirlerine bu gölge eşsiz bir sevgi armağanıdır.

Güzel insanların atları da güzeldi. Huseyn''in Kanatlı''sı (Zulcenah) gibi. “Güzel insanlar güzel atlara binip gittiler” mi?

Bir sevgi pınarının kaynadığını görünce niçin derhal sevgi kaynağını körletmeye koşarız? Niçin meselâ mazlûm Hrant Dink''in ölümünden bir hafta geçmemişken “yaşanan herşeyin mutlaka bir sebebi vardı ve tehcir devletin meşru müdafaa hakkını kullanmasıydı” deriz? (Zaptiye, Sabah Gazetesi 25 Ocak 2007). Meşru müdafaa; maruz kalınan ciddî ve gerçek tecavüz hareketi ile ölçülü olur. Tecavüz yoksa; meşru müdafaa şartları doğmaz, ancak Hukuk Devleti''ne uygun tedbirler alınabilir. Eli silâh tutabilecek yaşdaki Ermeni gençleri sivil savunma hizmetlerinde görevlendirilerek, yaşlılara, kadınlara, bebelere kol-kanat gerilse idi, yapılması gerekeni yapmış olmaz mı idik? Güzel insanlar, Arz''ın hangi noktasında iseniz, susmayın artık! Mevlânâ, “gel artık biribirimizin (eşit) insanlık değerini bilelim” (biyâ tâ kadr-i yekdîger be-dânîm!) diyordu. “Ben ölmedikçe, beni sevmezsin/Niçin böyle ölü-sevenler ve canlıya düşman olanlarız biz? (Gehî hoş-dil şevî ez men ke mîrem!/Çerâ morde-perest-ô hasm-i cânîm?) diyordu. Güzel insanlar, Adem''in emânetini Mevlânâ''dan sonra ne zaman yitirdiler? “Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?/Bu kaçıncı bahçe gördüm târumar?”

Güzel insanlar bu emâneti aslâ yitirmezler. Güzel insanları görebilmemizin anahtarı Huseyn sevgisindedir. Onlar Sevgi Nûru ile görülürler. Ehl-i Beyt sevgisi gerçek olmadıkça, Tâgut; insanı Nur''dan zulmetlere iletir. Bu âkıbetten korunmanın çâresi Urvetul-vuskaa''ya, Sağlam Halka''ya, Yüce Sevgili ve Ehl-i Beyti''ne sarılıp yapışmaktır. Esasen Yüce Sevgili Kur''an-i Nâtık ve Ehl-i Beyt''in de baş halkasıdır. (Bakara 256-257, Nûr âyeti, Âl-i İmran 103) Toplumların meskenet ve zillete düşmelerinin sebebi; sevgi elçilerini sevecek yerde, katl edecek derekeye düşmeleri ve bir kısmının da katle seyirci kalmalarıdır. (Âl-i İmrân, 3/112). Selâm Huseyn-cân''a ve Kerbelâ şehitlerine!

17 yıl önce
Arefe"nin öteki yüzü
Kamu tasarrufu
BİT’lere kadrolu işçi alımında acilen tedbir alınması gerekiyor
Tarih bizi çağırıyor ama biz birbirimizle boğuşuyoruz!
İYİ Parti kongresinin kazananı kim
Şule öğretmen ve yeni maarif modeli