|
Canavarın son darbesi

Bûş kelimesi, Türkçe'de daha sonra "boş" olmuştur. Farsça'daki ilk anlamı; bâtıl, kaba güce dayanan tutum ve davranışlar olmak gerekir. Çünkü Mevlânâ, "z'anke bûş-i pâdşâhân ez hevâst/ Bârnâme-i(y) enbiyâ ez kibriyâst" diyor: Dünyada, Ahlâk ve Tabiî Hukuk'a dayanmayan iktidar sahiplerinin kaba güçle gerçekleştirmeye çalıştıkları bütün bâtıl işler, sonunda bilinip gider, çünkü hırsa ve "hevâ"ya dayanır. Buna karşılık peygamberlerin işleri ve görevleri ulu Allah'dandır. Bush, bugün, Mevlâna'nın bu uyarısından da tamamen habersiz olarak, günümüze kadar geçen İnsanlık Tarihi'nin ilk beş veya on en kötü kişisi sıralamasında yerini almak için adaylığını koymuştur. Bu tehlikeyi görenler maalesef azınlıkta kalıyor. Geçenlerde Ece Temelkuran "...korku ile zehirlenmemiş olan İsrail dışındaki Yahudiler bu konuda insanlığın vicdanıyla, insanlık için düşünmeli" diyordu ve ekliyordu: "Bu savaş sürerse, şiddet bir fay kırığı gibi içine çeker bütün dünyayı. Yerküre o çatlaktan içine çekilir ve çöker. Bütün Yeryüzü Beyrut olur" (Milliyet, 2 Ağustos 2006)

Tehlike'nin ve musibetin büyüklüğüne ne kadar dikkat çekersek çekelim, kaba güç de, servet de, beyin yıkama araçları da Şerr'in elinde. Bizde de, kuş gribinden çok daha tehlikeli bir canavarlık virüsüne mağlup olmuş birçok kuş beyinli, uyarıları yapanları "Arapçı, Humeynîci" vs. gibi yine bâtıl (bûş) lâflarla karaladığını sanmaktan geri kalmıyor. Haşmet Babaoğlu da uyarıyı zorunlu görenlerden. Esasen akıl ve vicdan sahibi kimselerden bu beklenir. Ne var ki Vatan okuyucularının birinden şu tipik karalamaya muhatap oluyor: Bizim insanımız, siz ve sizin gibi yazanlar yüzünden Arapçı, Filistinci oldu. Başarılarınızla övünebilirsiniz. Sabahattin Ali, S. Eyüpoğlu, A. Nesin, Ç. Altan ve daha onlarca değerli Türk yazar ve düşünce adamı Arapçı değildi. Sizi ve sizin gibi düşünenleri Tarih affetmeyecek! Hem neden BBC izliyorsunuz ki, sizlere uymaz, El Cezîre'yi takip ediniz! (Vatan, 4 Ağustos, 2006-Cuma). Buna karşılık, "..eminim ki bugün ülkedeki (Lübnandaki) Hıristiyanlar dahil her etnik ve siyasî kesim Hizbullah'ın yanında yer alıyordur" diyen okuyucu da var. Haşmet Babaoğlu, Kur'an-ı Kerim'in buyurduğu gibi davranıyor, birinci mektuba cevap dahi vermeye gerek duymaksızın aktarıyor, CHP milletvekili Nuri Çilingir'in şu akıl almaz sözlerini ele alarak, uyarı insanlık ödevini sürdürüyordu: "üç çocuk öldürüldü diye duygusal davranıp politika oluşturulmaz. İsrail kendini savunmayacak mı?" Haşmet Babaoğlu, yazısını şu soru ile bitiriyordu: -Siz de yapın bakalım seçiminizi: Bu milletvekili gibi "gerçekçi" mi olmak istiyorsunuz, "hayalci"mi?

Elbette anlamışsınızdır ki, burada "gerçekçi" ve "hayalci" terimleri Karşı-Sözlük'e göre, ve istihza anlamında kullanılmıştır; yoksa Hakk'ın Sözlüğü'nde nihaî bakımdan Hakk'a bağlananlar gerçekçi, bâtılı seçenler "bûş"çu demektir. Mevlânâ böyle söylüyor.

Bazı "gerçekçi" yazarlar da BM Genel Sekreteri Kofi Annan dahil, yeryüzü'nün bütün "hayalciler"i ile "istihza" ettikten sonra, bugünlerde yazmamayı ihtiyata uygun bulup tâtile çıkıyorlar. Bunlardan birisi, Milliyet'teki yazısında Kofi Annan'ın "Bir Devlet'in (İsrail) öz savunma hakkı ile, masum sivil halkın güvenliği arasında tercih yapması gereken anlarda, bu tercihin insanlık değerlerinin korunması lehinde yapılması gerektiğini savunduğunu" söyledikten sonra, şu ince gerçekçi cümle ile Kofi Annan'ın hayalciliğini alaya alıyordu: "Bakalım bu çağrı BM'nin toplantı salonlarının dışında yankı bulacak mı?" (Sami Kohen, 1 Ağustos 2006, Milliyet)

Olmert denen Namerd de, "Türk askerlerini (Lübnan'da) görmekten mutluluk duyarım" dedikten sonra "gücü sınırın her iki tarafına da konuşlandırsak" sözüne, "Çok nüktedansınız, şakacısınız, bu sözü ciddiye almıyorum" cevabını vermiyor mu? (Radikal, 4 Ağustos 2006 Cuma)

İsrail Dostluk Grubu'ndan istifa eden milletvekillerini de "dost kara günde belli olur" diye alaya almıyorlar mı? Bu alayı misli az görülür bir saflıkla, Murat Yetkin ciddîye alıyor ve "dostluk kendisini kara günlerde göstermeli" diyor. (Radikal, Aynı Nüsha). Aman Yârabbi! Karşı-Sözlük, mantıktan eser bırakmadı mı? Bu bağlamda "gün uğursuzun!" sözü mu hatırlanır, yoksa ancak Lübnan için kullanılması gereken söz tepetaklak edilerek saldırganlar için mi kullanılır?

Şer ittifakı, İslâm'ı hedef aldığını açıkça söylüyor. Pakistanlı istihbaratçı general, ABD'nin ("Armagedon yılı= 2006"nın eşref saatini (Yom-i Kipur'u) beklediğini), Ekim'de kesin olarak İran ve Suriye'ye saldıracağını söylüyor. (İbrahim Karagül'ün yazısı, Yeni Şafak 3 Ağustos 2006) İsrail Eski "Savunma" Bakanı Mosche Arens, Hizbullah'ı bertaraf etmenin, İran'la karşılaşmanın ön safhası olduğunu belirtiyor. (3 Ağustos 2006 Die Welt). "Ilımlı Müslümanlar", sıralarını beklerken sükûnetle geviş getiriyorlar! Gaflet mi? Dalâlet mi? Hatta hıyanet mi? Hepsi mi?
18 yıl önce
Canavarın son darbesi
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu