|
Makyavelizmin doruk noktası

Makyavelizm''in doruğu, aslında eksi yönde bir çukur demektir. Ancak; Dünya Hayatı''nda Ahlâki ilkeleri tersine döndürerek, Emirul- mü''minîn''in deyişiyle, tersine döndürülmüş bir giysiye çevirenler, bu eksi noktayı doruk sanırlar.

Bu eksi noktaya ters yönde ulaşanlar; şu özellikleriyle tanınırlar: Tersyüz ettikleri ahlâkî ilkelerin doğru anlamına uygun terimleri herkesden çok benimseyip ateşli ifadelerle kullanırlar, ancak, hakk sözlerle bâtılı kasdederler. Onlara göre kendi davranışları sevgi, Adalet, Dürüstlük tezaürleridir. “Kötü''nün borsası”nı izlemekte mahirdirler: O gün “Kötü''nün Borsası”nda islâmi terimlerin - yine makyavelist anlamda kullanılmaları şartıyla- revacı varsa bu terimleri kullanırlar ve hemen ardından “lâiklik dinsizlik değildir, aslında en büyük dindar, ölünce yatır olmaya aday benim” derler, bu terimler sakıncalı olur olmaz, başkalarının, rakıyplerinin sözlerinden cımbız ile ayıkladıkları dini terimleri, “parti kapatma” malzemesi olarak ihbar ederler.

Tuzağa düşürmek istedikleri kimsenin sinirlerini bozmada ustadırlar. Sevgili Hrant''a yapıldığı gibi; sözlerden aksine anlam çıkarmada da ustadırlar. Meselâ bir parti başkanına sürekli “Kanlı darbe”yle silinecekleri iletileri, mektupları vs. gönderirler, iyice sinirlendiği bir sırada da “kanlı bir darbeyle gideceğiniz konusunda duyumlar, söylentiler var, ne dersiniz?” diye sorarlar, bu kimse “aksine, gitmeyeceğiz, geleceğiz, bunun da kanlı veya kansız olacağını bilemem” deme gafletini göstermişse, artık siyaset alanında suyu ısınmış demektir. Bu söz de, nice partilerin kapatılmasına sermaye olacaktır.

Oysa “Demokratik, lâik ve sosyal hukuk Devleti” kavramı, bu gibi makyavelistlerin, bu gibi ayak oyunlarına hizmet etmesi için icat edilmiş bir kavram değildir. Yazık ki İslâm''ın ilk dönemlerinden beri makyavelistler bu oyunları sürdürdükleri ve toplum da uyutulup yabancılaştırıldığı için, bu topraklarda bir türlü kavuşamadığımız bir yüce ülküdür. Önce “Medine-i Fâzıla” gibi terimler unutturulmuş, daha sonra da -bütün cüz''leri Batı terimlerinden alınarak- bu terim İslâm''a yabancı bir terim olarak gösterilmiştir. Bu oyun tutmaz olunca da bu kez inançlı müslümanların karşısına şu şaşırtmaca çıkartılmıştır: -İnsan hakları ve Hukuk Devleti gibi kavramlar Batı düşüncesi ürünleridir, Bunların İslâm inancıyla bağdaşmasına imkân yoktur. Müslüman bir toplum, bu niteliğinden kurtuluncaya kadar, demokratik Hukuk devleti isteme hakkına sahip değildir, onun isteyebileceği veya ona istesin istemesin dayatılacak olan Devlet, sadece bizim anlamımızda Lâik Devlettir, ta ki “Müslüman toplum” olma niteliğinden kurtulsun!

Oysa amaç olan, asl olan, Hukuk (Adalet) Devletidir. Hukuk Devleti de herkese insan hak ve hürriyetlerini sağlayan Devlettir. Lâiklik; kimseye inanç dayatılmamasının , bireyin inancına göre yaşama hürriyetinin güvencesidir. Bunu da söylediğiniz anda, itiraz hazırdır: -Hayır lâiklik dediğin bu deel! Lâiklik; din duygularının devlet işlerine kesinlikle karıştırılmamasıdır. -Niye böyledir peki? Yine “Kamusal alan”da kimseye inancı dışında din dayatılmaması için değil mi? Meselâ Rühban Okulunun açılması sorununu, başörtüsü sorununu ele alalım: Ortodoksların kendi din adamlarını yetiştirmesi Atatürk Dönemi''nde lâikliğe aykırı değildi de sonra niçin böyle oldu? Kadın başı da kamusal alandan olduysa diyeceğimiz yok, yoksa kadın modası “kamu işi” mi oldu? Şu lâikliği; Almanlar''ın yaptığı gibi, çok sevdiğiniz bir kullanımla: sözüyle değil özüyle ve eksik değil tam olarak Anayasa''ya koysak da hepimiz rahat etsek fena mı olur? “-Fena mı olur?” da ne demek! Felâketim olurdu, ağlardım! Böyle birşeye razı olursak, artık sürekli seçim yitirdiğimize göre; rakıyplerimizi dört-beş yılda bir yarış-dışı kılarak seçimsiz veya rakipsiz seçimle iktidara gelme imkânını nasıl ve nereden bulabiliriz? -Karşınızdaki parti de böyle bir duruma düşmemek için sizden fazla lâikçilik yaparsa ne olacak? -Bu arayıp da bulamadığımız birşey olur! Biz lâikliği rakiplerimiz için tam bir “kısır döngü” haline getirmişizdir. Bu tuzağa düşerse seçmenlerini yitirir, iktidara geldikten sonra da gelecek seçimleri sağlama bağlamak için “inancına göre yaşama hürriyeti”ni seçmenlerine vermeye çalışırsa, “cuppadak odak” olmuş saydırırız ve iflâhını keseriz. - “Cuppadak odak” olunuyorsa, Edebalı siyaseti, aşure kepçesi vs. gibi olaylarla, daha da vahimi, “başörtüsünü ancak biz getiririz” vaadiyle siz niye “odak” olmazsınız? -Artık çok kurcalama da altından çapanaoğlu çıkmasın! Biz ne yaparsak; adı “inancına göre yaşama hürriyeti” hasabına; karşı taraf ne yaparsa “cuppadak odak” hesabına yazılır! Daha anlayamadınız mı?

Ey Azizan; Hukuk Devleti; Bir erdem ve ahlâk düzenidir. Makyavelizm ile bağdaşmasına imkân yoktur. Millet uyanıp da Makyavelizm değirmenine gelen su kesilmedikçe, gerçek demokratik Hukuk Devleti düzeni, ayak oyunlarıyla bağdaşmaz ve bir türlü “efsûnkâr didâr-i hürriyet”e erişemeyiz. Erişmeyi istiyor muyuz? İsteğimiz ve özlemimiz artsın ki elde etme liyakatini kazanalım. Makyavelizm''in her gün bir boya küpüne batan çehresinden çok kişiye gına geldiyse uyanış başlamış demektir. Unutmayalım ki Makyavelizm; -fıstıkî dahil- her renge boyanır. Makyavelizm''i eleştirmeyi göze alan da bu görünümlerden birisine takılıp kalmış kimselerin tümünün saldırısına uğrar. “Demokratik Hukuk Devleti”nin özünü görebilmek hepimize nasib ola ey Azizan! Kurtuluş “iyi”de, “Sevgi”de, “Ümit”de, “İman”dadır.

16 yıl önce
Makyavelizmin doruk noktası
Orta yol doğru istikameti gerektirir
Korksak mı?!
Londra izlenimlerim, beklentiler ve riskler
Türkiye’nin enerjisi
Komprador entelektüel ve siyasi işlevi