|
Gel artık ey çekik gözlü virüs
E
skiden birileri, akşam yatmadan sabah da kalkar kalkmaz Genelkurmay’ın resmi web sitesine bakıyordu.
Acaba yeni bir muhtıra var mı, diye? Bu dönem epey sürdü. Web sitesi o kadar çok tıklama almıştı ki Google reklam vermeyi bile düşünmüştü o tarihlerde. 2007 yılından
sonra yavaş yavaş hayal kırıklığı hissine kapılanların imdadına Abdurrahman Yalçınkaya yetişti.
Dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın hazırladığı kapatma davası yeni bir heyecan yaratmıştı. Daha önce Genelkurmay’ın web sayfasını tıklanma manyağı yapanlar, bu kez Anayasa Mahkemesinin web sayfasına dadandı.
Sabah akşam acaba AK Parti ne zaman kapatılacak, diye AYM’nin web sayfası karşısında nöbet tutmaya başladılar.
Anayasa Mahkemesi’nden de umduklarını bulamayanlar, kendilerini dağa taşa vurdu.
2009 yılında dağdan bekledikleri haberler gelmeye başladı. Kandil terör eylemlerini arttırdı.
O günlerde de örgütün haber sitesini tıklamaya başladılar. O yıllarda demokratikleşme süreci başladı, silahların susma ihtimali belirdi,
tam kalp krizi geçirmek üzereydiler ki, Pensilvanya yılanı kendini gösterdi.
Oslo sızdırması, 7 Şubat krizi, Gezi derken, 17-25 Aralık gelip kapıya dayandı. Yine yeşillendi vesayet hesapları. Web sayfasından sosyal medyaya geçiş oldu. Yeni kurtarıcıyı sosyal medyadan beklemeye başladılar.
Akıllı telefonlarını fuatavni ve diğer FETÖ’cü hesaplardan gelecek mesajlar için bildirimleri anında görmeye ayarladılar. Cep telefonlarından gelen her uyarı sesini büyük bir heyecanla açtılar. Yine beklentileri hüsranla neticelendi.
15 Temmuz sonrası bütün umutlarını kaybedip, ülkeyi terk etmeyi düşündükleri dönemde, paralarını dövize çevirirken finansal saldırıyı fark ettiler. Yeniden umutlandılar.
CIA’nın Fetullahçı Terör Örgütü’nü yönettiği aparat Enver Altaylı ABD’ye gitmiş ve Türkiye’de halkı sokağa dökmek için milletin cebine dokunmanın planlarını çoktan yapmıştı. Bu plandan haberdar olunca akıllı telefonlarına bu kez piyasayı takip programları indirdiler.

Telefonlarından gelen her uyarı sesinden “Şimdi dolar 10 lira oldu” diye heyecanla baktılar. Beklediler beklediler 31 Mart öncesi “Dolar 10 lira olacak” dediler, olmadı. İstanbul seçimleri tekrarlanırsa “Türkiye’yi IMF bile kurtaramaz” dediler, tutmadı. Otel lobilerinde IMF yetkililerine yalvardılar, para etmedi. Cep telefonlarından gelen her uyarı sesi ile doların düştüğünü gördükçe, sinirle piyasayı takip için yükledikleri programları sildiler, ekonomi haberleri sunulurken zapping yaptılar.

Çaresizlik içinde beklerken, sarsıntıyla kendilerine geldiler. O da ne, deprem kendini hatırlatmaya başladı. Gözleri fal taşı gibi açıldı, tabi depremden korktukları için değil, eğer büyük bir deprem olur binlerce bina yıkılır, yüzlerce insan ölürse, Erdoğan’dan kurtulabileceklerini düşündükleri için.
Hemen telefonlarına Kandilli Rasathanesi’nin uygulamasını indirdiler. Gelen her uyarı sesinde heyecanlandılar, ancak Marmara Bölgesi’nde meydana gelen depremlerin düşük şiddette olması heyecanlarını suya düşürdü.
Bekledikleri şiddet Elazığ’dan geldi. Ellerini ovalamaya, daha önce Kızılay başta olmak üzere hazırladıkları algı malzemelerini piyasaya sürmeye başladılar.
Devlet depremin altında kalacak, onlar da vurdukça vuracaktı. Elazığ-Malatya depreminin üzerinden dakikalar geçmişti ki, bütün kurumlar görevlerinin başında canla başla mücadele ederken, yavaş yavaş saldırılar başladı.

Deprem felaketinin üzerinden daha 36 saat geçmeden insanlar göçüklerden çıkarıldı, ihtiyaçlar temin edilmeye başlandı, yaraların sarılması için bütün devlet seferber oldu. Bunca hazırlık boşa gidemezdi, pes edemezlerdi, onca hazırlık yapmışlardı. Kızılay’dan FETÖvari yöntemlerle elde ettikleri belgeleri görmezden gelemezlerdi.

Hemen başladı haberler, daha önce fuatavni’nin verdiği belgeleri manşetlerine taşıyanlar, aynı şekilde yeni fuatavni’lerin belgelerini çarpıtarak, manşetlerine taşımaya devam ettiler.
Tek dertleri böyle zor zamanda kurumları iş yapamaz hale getirmekti. Kurumlar iş göremez hale gelirse hükümet, enkazın altında kalacak ve bunlara iktidar alanı açılacak. Bu da tutmadı.
Vatandaş inadına bağışlar yaptı, kurumlar bu kuru gürültüye pabuç bırakmayınca, “yine bana hüsran” şarkısını tıklamaya başladılar.
Allah için adamların azmini tebrik etmek lazım. Bunca hüsrana rağmen, yeniden başlamak için mutlaka bir şey buluyorlar. Bugünlerde koronavirüs duasına çıktılar.
Sosyal medya hesaplarında her gün yeni bir yalan haber uyduruyorlar: “Şu hastanede görüldü, şu poliklinikte koronaya rastlandı, filanca hastanede koronavirüsten bir kişi öldü ama AK Parti bunu gizliyor.” Hasılı gördükleri her çekik gözlü için, işte korona diye sevinç çığlıkları atıyorlar. “Gel gel kapıyı çalmadan da gel, dünyayı dolanmadan gel, aşın bulunmadan gel” diye yalvarıyorlar. Gurbetteki babalarını bekleyen çocuklar gibi bekliyorlar koronayı. Gelse, o çocuklar gibi sevinecekler…
#Yargıtay
#Anayasa Mahkemesi
#fuatavni
#Kandilli Rasathanesi
4 yıl önce
Gel artık ey çekik gözlü virüs
Reis’i tanıdığım o günlerden bugünlere…
Doğadaki son çocuk
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı