|
Başarsalar o mahkeme Türkiye’de kurulacaktı..
Gezi isyanı, o sokak terörü başarılı olsaydı bugün Ukrayna gibi iç savaş yaşıyor olacaktık. Bizim Rusya'mız da ABD ve Avrupa başkentleri olacaktı. Etnik ve mezhep eksenli savaş Türkiye'yi kan gölüne çevirecekti.

Başbakanlar asan darbeci damar, sınırötesi ortaklarıyla ülkeyi yeniden eski günlerine döndürecek, Baas kafasıyla belki idamları geri getirecek, korkunç bir kinle önüne geleni hapislere dolduracak, sokak terörü alabildiğine tırmanacak, Türkiye'nin son on yılda edindiği bütün kazanımlar yok edilecekti.

17 Aralık darbe girişimi başarılı olsaydı, Türkiye'de yeni bir vesayet kurulacak, okyanusötesi atamalar yapılacak, ABD ve AB büyükelçileri birer müstemleke valilerine dönüşecek, siyaset ve ekonomi o başkentlerden yönetilecek, istihbarat yeniden kendi vatandaşlarını avlamaya başlayacaktı.

İdam mahkemeleri kuracaklardı

Bugünlerde Mısır'da idam mahkemelerini izliyoruz. Ülkenin ilk seçilmiş liderine yirmi yıl, arkasındaki İhvan liderine idam veren o mahkemeler Türkiye'de kurulacak, bizler verilen müebbed hapis kararlarını tartışıyor olacaktık. Başbakan, kabine üyeleri, ona destek veren medya mensupları, STK temsilcileri, iş dünyası bugün o mahkemelerde yargılanıyor olacaktı. Menderes'i Yassıada'da idamla yargılarken canı istedikçe dövebilen o zihniyet, aynı muameleyi bugün Türkiye'yi yönetenlere reva görecekti.

Bunlar olmaz mıydı sanıyorsunuz? Olurdu.. Olacaktı da.. Türkiye'ye karşı nasıl bir korku senaryosu uygulandığını görmek için o iki darbe girişiminin arkasında yer alan güçleri görmeniz yetiyor. “Cephe”nin içeride ve dışarıdaki ortaklarına bakarsanız projenin vahametini de kavrayacaksınız.

Menderes'i astıranlar, 12 Eylül darbesinin arkasında yer alanlar, 28 Şubat projesinin mimarları tam kıta Gezi ve 17 Aralık müdahalelerinin arkasında da yerini almıştı. İster sermaye çevrelerine bakın, ister siyasi cephelere bakın, isterseniz ABD ve Avrupa'daki ortaklarına bakın, aynı resmi, o kirli ortaklığı göreceksiniz. Proje çok büyüktü.

Cunta'nın arkasında hizaya gireceklerdi..

İkisi de Türkiye'yi rehin alma operasyonuydu. Bir tanesi bile başarılı olsaydı, Erdoğan ve ekibini Mursi ve ekibinin kaderiyle başbaşa kalmış halde görecektiniz. Türkiye'yi de bir Mısır veya Ukrayna'nın. Türkiye'ye özgü yeni bir cunta inşa edilecek, onun vesayetinde kukla bir hükümet kurulacak, bugün seçim kampanyasında demokrasi ve özgürlük nutukları atan muhalefet partileri de bu yönetimin arkasında sıralanacaktı.

Seçim kampanyasında, bol keseden vaatler savuran siyasi partilerin hiç biri, o gün demokrasi kelimesini ağzına almayacak, Güneydoğu'da yeniden olağanüstü hal ilan edilecek, ekonomiyi bir iki yıl içinde batıracaklardı. Onların darbeyi destekleyecek Suudi paraları ya da Körfez fonları olmadığı için ülke ülke dolaşıp para dilenecekler, bu krediler ekonomik büyüklüğü besleyemeyecek ve korkunç bir iflas gerçekleşecekti.

Darbeci Sisi de darbeden sonra bol keseden atmaya başladı ama bugün o ülke siyasi olarak, ekonomik olarak ve toplumsal huzur olarak tam bir iflası yaşıyor. Körfez fonlarına rağmen ayakta durmakta zorlanıyor.

Geçmişlerinde sadece kan var, zulümler, idamlar var

Gezi ve 17 Aralık darbe girişimlerini destekleyen siyasi akıl ile Türkiye'deki askeri darbeleri destekleyen siyasi akıl aynıdır. Şiddet üzerinden iktidar damarı bunlarda aynı şekilde yaşıyor. Kafaları o sığ, kısa yoldan iktidar hesaplarının ötesine çalışmıyor, hiçbiri Türkiye'nin önünü açacak, onu bir adım sonrasına taşıyacak bir tez, perspektif geliştiremiyor.

Bütün darbeleri, sokak terörünü destekleyen zihinlerden, kadrolardan, siyasi akıldan Türkiye ölçeğinde bir ülkeyi omuzlayacak maharet beklenemez. “Gelin sizi Kafdağı'na götüreceğim” türü hayal ticaretiyle, otuz yıl öncesinin seçim taktikleriyle bu ülkeyi ayakta tutamazlar.

Daha dün Başbakan'ın evini basmaya çalışanlara, daha dün bu ülkenin Başbakanı'nı kelepçelemeye çalışanlara arka çıkanların geçmişi Dersim katliamlarıyla, idamlarda doludur. Geçmişi toplumsal çatışmalarla biçimlenmiş siyasi aklın, gelecekte de Türkiye'yi bu kamplaşmalara, çatışmalara savuracağını tahmin etmek güç değil. Uzak geçmişe değil, son bir iki yıla bakanlar, bu zihniyetin Türkiye'yi nerelere sürükleyeceğine dair fotoğrafı görmemesi mümkün değil.

Ölümler üzerinden iktidar kuracaklardı

Demokrasi sadece sandık değildir, sandık teferruattır diyenler az kalsın Türkiye'ye Mısır örneğini yaşatacaklardı. Bugün Mursi'ye bedel ödetenlerin, idam kararları alanların, ölümlerle özgürlük girişimlerinin önüne set çekenlerin Türkiye projesi de böyleydi. Onlar da bu müdahale üzerinden gayet demokratik ve özgürlükçü kadrolar olarak iktidar olacaklardı.

Başbakan asanlar yine bir başbakanı daha alaşağı edip, belki yok edip iktidar olmayı denediler. Bu cürmü işlemek için de örgütleri, terörü sonrasında ise paralel yapı dediğimiz kadroları kullandılar. Daha bu cinayet girişimlerinin gürültüsü bile dinmeden aynı ortaklıkla bugün seçime hazırlanıyorlar, Türkiye toplumuna günahlarını unutturmaya çalışıyorlar.

Onlar Türkiye'nin Baasçıları

Emin olun, seçim yenilgisi üzerine yine terör yöntemlerine, iç çatışma yöntemlerine, kimlik ayrışması yöntemlerine, dışarıdan projelendirilen darbe girişimlerine girişecekler. Normal yoldan iktidar olma ahlakı, olgunluğu ve erdemini çoktan kaybettikleri için, belki seçim sonrası, Türkiye'yi Suriyeleştirecek senaryolara bel bağlayacaklar.

Vesayetçi kadrolar, halk başka bir tercih yaptığı zaman hem halktan hem de onların seçtiklerinden intikam alma yoluna giderler. Bunun son örneği Mısır'da yaşandı. Bunlar da aynısını yapmayı deneyecekler. Çünkü o siyasi damardan başka bir proje, yöntem çıkması mümkün değil. Çünkü onlar Türkiye'nin Baasçıları'dır.

Doğan Grubu, CHP ve Paralel ortaklığı

Doğan grubu bütün medya gücüyle CHP ve HDP'ye yatırım yapıyor. Gülen grubu bütün medya gücüyle CHP ve HDP'ye yatırım yapıyor. İki partinin de bilinçaltında muhafazakar Anadolu insanından intikam alma hırsı vardır. Türkiye'nin büyük dönüşümünü, ayrışma yerine kaynaşmayı esas alan kadim Anadolu hoşgörüsüyle hesaplaşma vardır.

Gezi'de terörle, 17 Aralık'ta ise intikam hırsından kontrolü kaybeden kukla bir “cemaat örgütlenmesiyle” bunu denediler. Bu seçimlerde de yine aynı akıl ve aynı güç çevreleri onları yönetiyor. Başaramazlarsa ki öyle görünüyor, o akıl onları yeni bir çatışmanın figüranlarına dönüştürecek.

“Zulüm 1453'te başladı” öyle mi?

Siyasi ölçeklerinin çok ötesine geçen Türkiye'yi yönetebilecek bilgi, beceri ve olgunluğa sahip olmayan kadroların, Türkiye üzerine proje üstüne proje servis eden o üst aklın çatışma senaryolarında malzeme olmaktan başka seçenekleri zaten kalmamıştır.

“Zulüm 1453'te başladı” diyenlerle ortaklığınızı bu millet hiçbir zaman affetmeyecek. Bu ülkenin Başbakanı'nı öldürmeyi bile planlayanlarla ortaklığınızı bu millet asla affetmeyecek.
#cunta
#İdam mahkemeleri
#Doğan grubu
9 yıl önce
Başarsalar o mahkeme Türkiye’de kurulacaktı..
Kamuda görev yapan mühendisler seslerinin duyulmadığından dertli
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?