|
Davutoğlu"nun gelecek çağrısı

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu"nun sözlerini, gündelik siyasetin bir yansıması olarak görmek büyük talihsizlik olur. Davutoğlu bu ülkede geleceğe dönük güçlü bir dil kullanıyor ve aslında bu dile karşı olanların da ufkunu açıyor.

Bu yüzden her konuşmasında bazı cümleleri seçerek kendime ayırıyorum, bir çoğunun ne kadar tanıdık olduğunu farkediyor ve sahipleniyorum.

Geçmişi ve geleceği birleştiren cümlelerde, siyasi pozisyonumuz ne olursa olsun, inkar edilemez bir şekilde kendimizden parçalar buluyoruz. Zihinlerimiz tazeleniyor, geçmişin birikimine bugünden bakmanın yolunu buluyoruz. Buradan, bu idrakten, bu ülkeden kendimize, çevremize, dünyaya ve geleceğe bakma fırsatı yakalıyoruz.

Benim için; "Yirminci Yüzyıl parantezini kapatma zamanı" cümlesi bile yeterli oysa. O Yirminci Yüzyıl ki, bu coğrafyayı kaos kuşağına dönüştürmüş, yüzlerce yıl birlikte yaşayanları kanlı iç savaşlara sürüklemiş, milletleri ve toplulukları başkalarının savaşları için cepheye sürmüş, "bir daha asla biraraya gelemeyecek" şekilde formatlamış kayıp bir yüzyıldır.

Bizler; yeryüzünün bir merkez kuşağında yaşayanlar, acının ve kötülüğün türlüsüne bu yüzyılda tanık olduk. En sıradan ayrışma ve çatışmalarımızdan en küresel hesaplara kadar bütün pozisyon alışlarımız bu yüzyıla dönük bölge dışı planlamalara göre şekillendi.

Şimdi onlar, 21. Yüzyıl"ı ikinci bir 20. Yüzyıl"a dönüştürmek isterken, güçlü bir sese, bilince, çağrıya hepimizin ne kadar ihtiyacı olduğunun farkına varıyoruz. Birinci Dünya Savaşı"nın artçı şokları yeni yeni duruluyor. Küresel güç kaymaları, kaos kuşağı olarak formatlanan bu coğrafyaya inanılmaz fırsatlar sunuyor.

Öyleyse gerçekten de bu parantezi kapatıp, geçmişin ortaklıklarını bugüne çağırarak bir gelecek kurmak için harekete geçme zamanı. Türkiye"de bu gerçeği algılayanlarla algılayamayanlar arasında bir ayrışma yaşanıyor.

Davutoğlu"nun sadece dünkü konuşmasından birkaç cümle aktarayım:

"Biz hep var olacağız, AB yolumuzu açarsa başımızın üstünde, stratejik hedefimizdir, devam ederiz. Açmazsa, onlar yoluna, biz yolumuza."

"Tarih hızlı akarken siz eğer tereddüt ederseniz, hele bu tarih bir aksın ben sonra ona yetişirim derseniz, o tarih sizi ezer geçer. Tarihin peşinden koşulmaz. Tarihin içinde koşulur, önüne geçilir. Bundan sonra tarih akarsa Türk bakmaz. Bundan sonra tarih akarsa bizim irademizle akar."

"Son 150 yıl içinde neredeyse bütün Afro-Avrasya kıtasında her yere şehit olarak düşmüşler. Savundukları değerler ne ise biz bugün onların takipçisiyiz, bekçisiyiz. Savundukları topraklar nereyse o toprakların bugün de haklarının hukuklarının takipçisiyiz."

"Türkiye Cumhuriyeti devleti konjonktürel şartlarda ortaya çıkmış bir devlet değildir. Bu millet de belli şartlarda başkalarının lütfettiği bir coğrafyada ortaya çıkmış sıradan bir millet değildir. Biz geriye doğru o bilinci öylesine gereceğiz ki yayı, öylesine çalışacağız ki bizden sonraki nesiller o yaydan çıkan okun ulaştığı her yere yeni hedefler ortaya koyarak yürüyecekler."

"Tarihi normalleştirme"den "devlette hücre yenilenmesi"ne ya da "fetret devrini sona erdirmeye" kadar birçok yeni ve cesur cümleyi, aslında söz olmanın ötesinde bir çağrı gibi algılıyorum. Bunun bir gelecek çağrısı olduğunu, gündelik rezervlerimizi bir tarafa bırakıp kulak vermemiz gerektiğini, buna ihtiyacımız olduğunu görüyorum.

Bunları "hayal" olarak görenlerin birazcık geçmişe bakmalarını salık veririm. Azıcık geçmişe baksalar, öyle beş on yıla değil, yüzyıllara göz ucuyla baksalar tarihin nasıl değiştiğine, hiç olmayacak sanılan şeylerin ne çabuk gerçekleştiğine tanık olacaklar.

Mesela bugünlerde içeride barış sürecini, kanın durmasını, acının ve öfkenin üstesinden gelebilmeyi tartışıyoruz. Bırakın Cumhuriyet dönemini, bırakın Osmanlı"yı, bugünlerde Selçuklu dönemini sadece bu sebeple bile okumak bir zorunluluktur.

Bölgenin bütün etnik unsurlarını kaynaştıran, birleştiren olağanüstü bir tecrübe var orada. Yine aynı insanlarız, yine aynı milletleriz ya da topluluklarız ve yine aynı coğrafyada yaşıyoruz. Öyleyse bizden öncekilerin başardıklarına bir göz gezdirmek neden zor olsun.

Güçlü isimlere, güçlü sözlere, güçlü kararlara ihtiyacımız var. Yeni gibi duran bütün sözler aslında bu topraklarda ve yüreklerimizde olan sözlerdir. Yeniden keşfetme zamanını yaşıyoruz.

Tarih yön değiştiriyor, güç haritası başkalaşıyor, "kötülük coğrafyası" olarak damgalanan bu kuşak, zenginliklerini ve erdemini önümüze seriyor.

Öyleyse kendimize gelmenin, bize ait olanları farketmenin zamanı. Bunu yapabilenler ya da bu yönde çağrıları duyanlar bize bir gelecek kuracak. Onlar kazanacak ve bu ülkeye kazandıracak.

Bir önceki yazıda da söylediğim gibi, "yirminci yüzyılın defterini dürme" zamanı geldi.

11 yıl önce
Davutoğlu"nun gelecek çağrısı
Kuklaları oynatan Derin Kuklacılar?
‘Susadım çeşmeye varmaz olaydım’
Türkiye’yi devşirme kurtarıcılardan kurtarma mücadelesi…
Ankara’da vekâletler çekişmesi
Kibirleri boyunlarını aşan muhterisler kim?