|
İpipullah Sivri Külah
İnsan ipini koparmadan kıyamet kopmaz.

Mealen kelimesinin mealen anlamı: Anlama(ya) yaklaşmak, yaklaşık olarak anlam vermek demek. Yukarıdaki cümlenin anlamına yaklaşmaya çalışalım. Yazının ilk cümlesinin Türkçe meali budur diyebiliriz: “İpini koparan herkes” dünyayı işgal ve bizi meşgul etmeden kıyamet kopmaz. Kıyamet, insanın her şeyle bağını koparmasıdır. Hayattan kopmasıdır.

Soru şu: ‘Hiç kimseye bağlanamayan hümanist’lerin günden güne çoğaldığı bir dünyada, aslında kıyamet kopmamış mıdır?

Hep hümanist kardeşlerimize yüklenmeyelim, madalyonun arkasına da bakalım: ‘Osmanlılar gibi düşünemeyen Osmanlıcı’ların günden güne çoğaldığı bir dünyada, aslında kıyamet kopmamış mıdır?

Osmanlılar birçok Ermeni’yi bakan yapmaktan bile çekinmemişken, ‘Osmanlılar gibi düşünemeyen Osmanlıcılar’ Ermeni bir danışmanı bile mesele yapabiliyorlar.

Yanlış mı hatırlıyorum, İkinci Abdülhamit, birçok muhalifini vali veya kaymakam bile yapmaktan çekinmemişti. Yolumuz bu olmasına rağmen, ‘Osmanlılar gibi düşünemeyen Osmanlıcılar’, muhalif insanların terfilerini engellemenin yollarına sapabiliyorlar. Kestirme yol zannederek.

İnsanların güvenini kaybettikten sonra, meseleleri çözmek zorlaşır. İşe almaktan imtina edebiliyorlar veya işine son vermek için bahane arayabiliyorlar. Ne hazindir ki, kimileri dava dedikleri kadar, Hazreti Peygamberin “Erdemliler İttifakı” tavsiyesini hatırlamıyor. Dava; dini, ırkı ve mezhebi ne olursa olsun, erdemli her insanla ittifak etmek, adalet için birlikte çalışmaktır. Selçuklu-Osmanlı tecrübesinde olduğu gibi.

Sormadan, aşağıdaki paragrafa geçmeyelim: Arkadaşlar, hani nerede “ulu hakan Abdülhamit” gibi stratejik düşünmek?

Lütfen, “Selçuklu figürleri”yle yetinmeyelim. Sıranın ‘Selçuklu fikirleri’ne de gelmesini bekleyelim hasretle.

Nerede okuduğumu bulmam lazım, o yüzden üstüme çok gelmeyin. Kiliselerin vakıf kurmasının yasak olduğu Osmanlı zamanında, yasağa rağmen yapılmış bir başvurunun hikâyesi çok ilgimi çekmişti. Başvurunun yapıldığı kadı efendi, durumu Şeyhülislam Ebussuud Efendi’ye iletir. Konu sümen altı edilmez, çözüm gecikmeden gelecektir.

Ebussuud Efendi, vakıf başvurusunun kilise adına yapılmamasını söylemekle kalmaz. Vakfı yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar adına kurmalarını söyler. Vakfın adını değiştirerek meseleyi halleder. İpleri koparmaz, düğümü çözer.

Kıyamet aslında kopmadı mı diye sormuştuk. Kendin sor, kendin cevapla: Bu soruya cevabımız, şeksiz, şüphesiz, “evet!”tir. Kıyamet kopmuştur, amma velâkin adına dünya dediğimiz dekor hala ayaktadır.

‘Hiç kimseye bağlanamayan hümanist’ veya ‘Osmanlılar gibi düşünemeyen Osmanlıcı’ örnekleriyle göstermeye çalıştığımız bu hale, eskiler, ‘her şeyden azade’ derdi. Siz ise ‘bağ(ım)sız’ yaşamak deyin. Bağımsız ama öz(ü)gür değil.

Duymadım sanmayın: Niçin kötü bir şey olsun ki ‘bağ(ım)sız’ yaşamak? Bağımsızlığın en azından kulakta ve dudakta ‘çok güzel’ durduğunu inkâr edemeyiz.

Yaz kızım! Bir hâkim ‘hukuka bağlı’ kaldığı müddetçe bağımsız ve adil kararlar verebilir.

Bir haksızlığa uğradığımızda, ‘öfkenin esiri’ olmamızı engelleyen, yani bizi özgürleştiren bir bağ vardır. Uçuruma düşenlerin tutunduğu dal gibi, bizi tutan bir bağ.

O bağın adına ne derseniz deyin. Vicdan, etik, ahlak, din, hukuk ve saire. Sonuç değişmeyecektir: O bağ sayesinde, ‘nefsimizden bağımsız, nefsimizden özgür’ oluruz. İnsanı güzelleştiren özgürlük budur. Nefsinin esiri olmamak..

Sıradaki sorular, Maya takviminde veya Kur’an’da şifre ararken, hayat ile bağını koparan ve aslında kıyametin koptuğunu göremeyenler için gelsin:

Yaşadığımız yüzyılda insanın insan ile bağı kopmadı mı?

İnsanın doğa ile bağı kopmadı mı?

İnsanın tarih ile bağı kopmadı mı?

İnsanın Tanrı ile bağı kopmadı mı?

İnsanın kendisiyle bağı kopmadı mı?

***

İki tane söyleşiden alıntı yaparak bitirelim.

Brad Pitt’in söyleşisinde, şu cümlenin altını çizmiştim: “Şahsen bilgeliği gençliğe tercih ederim.”

Genco Erkal’ın söyleşisinde ise, “kaç yaşında hissediyorsunuz” sorusuna verdiği cevabın altını çizmeden duramadım. İtiraf ediyorum Ajda Pekkan’ın da kulaklarını çınlattım: “Ayıp olmasın diye 40 diyeceğim ama 25-30 diyebilirim. (Gülüyor) Gerçekten öyle hissediyorum.”

Sevenleri, laf soktuğumu düşünecek, ama gerçeği söyleyerek bitirelim. “Sadece gerçeği.”

Üstat, söyleşisinde çektiği çileleri anlatırken, “sokakta da oynarım” diyor. Fakat bir yandan AVM’lere karşı çıkarken, diğer yandan Trump Towers’ta oynadığından bahsetmiyor. Belki de hatırlamak istemiyor. Hoş görelim, bağımızı koparmayalım.
#osmanlı
#ermeni
#selçuklu
#ibrahim paşalının yazıları
#yeni şafak pazar yazarları
9 years ago
İpipullah Sivri Külah
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle