|
"Alevi mi Sünnü mü?"

Sevgili dostum Eren Safi"nin şahane şekilde taklidini yaptığı bir "Orta Anadolulu adam" modeli vardır. Sizinle herhangi bir konuşma başlatabilmek için hava durumunu kullanır. Mesela "iki gündür iyi yağdı mübarek" der. Bu cümleyi başınızı sallayarak bile onaylasanız yapıştırır beklenen soruyu: "memleket nere yeğenim?" Bu soruyu Tokat, Çorum, Amasya gibi illerden biriyle cevaplandırırsanız "son derece doğal olarak" sıradaki sorusu şudur: "Alevi mi, sünnü mü?"

Bu soruyu sizi yargılamak ya da sizden taraf olmak için değil, sadece meraktan sormaktadır.

Bu, burada bir dursun.

Modern devlet dediğimiz saçma sapan yapının milletin dinine karışmasını hiçbir zaman anlamadım. Anlamaya da niyetim yok. Bana kalırsa modern devletin yapabileceği en iyi şey yıkılıp gitmektir. Fakat bunu yapmıyorsa en azından milletin dinini nasıl yaşayacağına dair herhangi bir fikir beyan etmemesi, her hangi bir organizasyon kurmaması gerekir. Ne cami yapmalı, ne de camide hangi hutbenin verileceğine karışmalıdır.

Türkiye"de öyle olmamış ama. Bizatihi Mustafa Kemal, "Diyanet İşleri Başkanlığı" adında bir kurum ihdas ederek devletin resmi dinini İslam, resmi mezhebini ise Hanefilik haline getirmiş. Milletin dini yaşantısını "kontrol altında tutmak" için bulunmuş bu kurum zaman içerisinde devleti ele geçiren siyasi iktidarların tasallutuyla biçim almış. "Darbe dönemi hutbeleri" gibi garabetler yaşanmış mesela.

Fakat konumuz bu değil. Konumuz Alevi açılımı...

Kimse ne kızsın ne de darılsın. Biri kendisini "Alevi" olarak tanımlıyorsa neye inandığı, hangi ibadetleri yaptığı, dinini nasıl yaşadığı benim için sadece entelektüel bir merak konusudur. Daha fazlası değil. Bütünüyle kendi bileceği iş, kendi yaşayacağı hayattır gerisi. Dolayısıyla Türkiye"de Sünnilerin Alevilerin inanç dünyası üzerine "tahakküm diline yaslanarak" söz almasını garip, dahası tuhaf buluyorum. Cümlenin ne anlama geleceğini bilerek söylüyorum: "Bana ne bir Alevi"nin neye inandığından!"

Modern devlet yapısında herhangi birinin din ve mezhep algısına karışmamak en temel vasattır.

Daha da önemsediğim bir husus şudur: "Sünnilerin dini ihtiyaçları için kaynak ayıran" devletimizin sadece Alevilerin değil, diğer tüm inanç gruplarının da dini ihtiyaçları için kaynak ayırması şarttır. Devlet cami yapıyorsa cemevi de, kilise de, sinagog da yapmalıdır. Devlet imamlara maaş veriyorsa dedelere de, rahiplere de, hahamlara da maaş vermelidir.

Aleviler özelinden konuşmaya devam edelim. Deniliyor ki "efendim, Aleviler"de "dedelik" karmaşık bir kurum. Dolayısıyla tüm dedelere maaş verme zorunluluğu hasıl olur." Kusura bakmayın ama bu topu taca atmaktır. Çünkü her dedenin "ayin-i cem" idare etme karşılığı maaş alma zorunluluğu yoktur. Diyanetin imam alırken kurduğu "yeterlilik komisyonları"na benzer bir komisyonu Alevilerin kendi içlerinde kurmasını sağlarsınız. İlgili dede kadrosunun sayısını ilan edersiniz. Bu komisyon kendi içerisinde o kadroyu belirler. Siz de cemevi adedince dede atarsınız.

Doğrusu bu ya, ben 75 milyondan toplanan vergilerin sadece Sünni İslam"ın dini ihtiyaçları için harcanmasını doğru bulmuyorum. Dahası kendi adıma bu durumdan mahcubiyet duyuyorum.

Tekraren söyleyeyim. Bence ideali, Diyanet İşleri Başkanlığı"nın kökten kaldırılmasıdır. Ancak, bu köklü değişiklik talebimin "romantik" kalacağının farkındayım. Dolayısıyla en azından Alevilerin ve memleketimizde yaşayan diğer inanç gruplarının ya Diyanet çatısı altında ya da yeni kurulacak kurumlarla temsil edilmesi şimdilik uygun, makul, makbul bir çözüm olacaktır.

Burada bir başka mesele de yine Mustafa Kemal"in icat ettiği "tekke ve zaviyelerin kapatılması" ile ilgili kanundur. Bu kanunun ilgası pekala mümkündür. Bu gerçekleştiğinde aralarında Alevi-Bektaşi dergahlarının da olduğu pek çok mekan hak sahiplerine iade edilebilir. Güzelim tekke ve dergahların restoran v.b olarak kullanımını engellemek açısından bile önemsediğim bir girişimdir bu.

Hayır. Alevilerle ya da diğer inanç gruplarıyla yalandan bir hoşgörü geliştirmekten falan söz etmiyorum. Sadece, "onların hakkını da kendi haklarımız kadar aziz bilelim" diyorum. Birbirimize, o amcanın sorduğu kadar doğal olarak soralım "Alevi mi Sünnü mü" sorusunu. Hepsi bu.

Ne diyordu Baudrillard: "Bir arada yaşayacaksak, komşumuzun hakkını önemsemeyi de öğrenmeliyiz."

10 yıl önce
"Alevi mi Sünnü mü?"
Bataklıkta reaksiyon
Gamsızlara her gün bayram, kalbi olanlara dünya dar!
Kara dinlilerle milletin savaşı
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...