|
Allah muzaffer etsin

Çok olmaya, çokluğa, çoğunluğa, mezar taşlarını saymaya değil Tekasür suresine iman ettiğimiz yıllardan biriydi. Yirminci yüzyılın doksan birinci senesinin ekim başıydı. Ankara'da en büyüğü on sekiz, en küçüğü on beş -ki bendim o- yaşında beş arkadaş bir seçim bürosu açtık. Zannediyorum Türk siyasi tarihinin yazılmamış ansiklopedisine 'en genç insanlar tarafından açılan seçim bürosu' olarak geçerdi büromuz.



Büro açık kalsın diye her gün birimiz sırayla okulu asıyor, okullar bitince evlere bile uğramadan seçim bürosuna koşuyor, plastik bayrakları sağlam çamaşır iplerine zımbalayarak 'bayrak zincirleri' oluşturuyor, polislerin 'evlerinize dönün' dediği saate kadar her direğe bayrak asıyor, her duvara afiş yapıştırıyorduk.



Büroya gelen bir hacı amcanın 'bayrakla seçim kazanılmaz' demesine inat seçimin sadece bayrakla kazanılacağına inanıyorduk. Bir de Nova'ya.



Hacı Fahrettin'in, yani amcamın arabasıydı bordo renkli 76 Nova. Beş delikanlıyı ve o delikanlıların tüm hayallerini içine alacak kadar genişti. Üstelik bagajına bütün rüyaları süsleyecek kadar çok Refah Partisi bayrağı ve bir merdiven sığabiliyordu. Anahtarı alınca dünyayı kurtarma mesaimiz başlıyordu.



Arabayı park edersin, merdiveni direğe dayarsın, biri merdiveni tutarken diğeri merdivene çıkar, bayrak zincirini bağlayınca merdiveni karşı direğe taşırsınız iki arkadaş. Sonra iki kişi trafiği keser. Biri zincirin ucunu tutup koşarak yolun karşısına geçer. Gerdirip boşluğu alır ve bağlarsın. İşte direkten direğe Refah Partisi oldu sana sokak.



Hiçbir direği atlamazdık. Büro birinci haftasını tamam ettiğinde Yenimahalle 5. Durak'tan 11. Durak'a kadar her direkte Refah vardı.



Bizim kadar çalışkanını, bizim kadar heyecanlısını zor bulurdunuz. Astığımız her bayrak Filistin meselesi, Irak meselesini, Afganistan meselesini, başörtüsü meselesini, kapitalizm meselesini… Astığımız her bayrak bütün meselelerimizi çözmeye doğru attığımız birer adımdı.



Yalan diyemem. Astığımız bayrakların çözmediği, hatta giderek karmaşık hale getirdiği tek mesele kız meselesiydi. Gülmeyin. 15 yaşındaydım. Kız meselesiyle Filistin meselesi aynı ve eşit önemdeydi.



Büronun birinci haftasının sonunda şu kanaate gelmiştim: Olsun, biz iktidar olunca ne kadar adil, ne kadar şahane bir düzen kurduğumuzu görüp o da pişman olacak ve gelip özür dileyecek ettiği laflardan.



Büronun birinci haftasının sonunda geldiğimiz kanaatlerden biri de şuydu: Hep bayrak asarak olmuyor, biraz da bayrak indirelim.



Mahallemizin demircisi Aziz abi anladı tabii mevzuyu hemen. Fakat o seçimde ittifak ettiğimiz MHP'ye gönül vermiş bir ülkücü olduğundan meseleyi babalarımıza söylemeyeceğine söz verdi. Tabii, arkasına ip bağlanabilen, attı mı dönmeyecek sağlam bir kanca da yaptı bize.



Fazla akıllıyız ya. Yenimahalle'de bayrak indirirsek bizim yaptığımızı anlayacaklarına kanaat getirdik. O halde istikamet Gazi'nin oralar.



Arka kapıdan hızla iniyor, kancayı atıyoruz. Arabayı hareket ettirince rakip partinin bayrağı tık diye iniyor aşağı. Bulduğumuz bu şahane yöntemle dakikalar içerisinde koca Gazi'de bir tane rakip bayrak kalmadı. Hatta kimin yaptığı anlaşılmasın diye arada Refah Partisi bayrakları da indirdik. Nasılsa yarın gelir asardık yenilerini.



Bir daracık sokakta bayrak indirirken karşımıza pat diye bir adam çıktı. Bir yakalanmışlık duygusuyla donakaldık. Yanımıza geldi. Arabadaki afişleri gördü. 'Gençler' dedi, 'hadi size köfte ısmarlayayım.'



Çiftlik'in meşhur köftelerini mideye indirirken hiç konuşmadı adam. Sadece ayrılırken 'Allah muzaffer etsin' dedi.



Şimdi Ankara'ya gittikçe Çiftlik'e uğrayıp o köftelerden yiyorum. Fakat imkânı yok aynı tadı alamıyorum. Bilmem, belki de ağzımın tadı bozulmuştur. Yine de 'Allah muzaffer etsin' demeyi unutmuyorum bazı anlarda. Zira zaferin sahibi sadece O'dur.


#Tekasür suresi
#Ankara
#Mahalle
#Büro
7 yıl önce
Allah muzaffer etsin
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…
İslâmcılık, milliyetçilik ve tam bağımsızlık