|
Bi dal sigaran var mı?

Aktif bir sigara içicisi olduğum zamanlarda ara sıra duyardım bu cümleyi. Sokakta, daha önce hiç karşılaşmadığınız biri, usulca yaklaşır ve ‘bi dal sigaran var mı’ ya da ‘bi sigaran var mı’ diye sorardı. Ben de hiç tereddüt etmeden paketi çıkarır, bir sigara uzatır ve yoluma devam ederdim.

Bu, öyle bir andır ki ne paketi çıkarıp uzatan adam olarak ben kendimde bir ‘verme üstünlüğü’ vehmederdim ne de karşımdaki adam kendisine bir sigara verdim diye bana minnet ederdi. Sadece bazıları usulen bir teşekkür ederdi. Uzattığım sigara karşılığında bir gülümseme dahi almadığım çok olmuştur. Ancak bunu hiçbir zaman önemsemedim.

Bir vakittir aziz dostum Selahattin Yusuf’la bu ‘bi dal sigaran var mı’ meselesi aramızda küçük bir jeste dönüşmüş durumda... Herhangi birimiz sıkıntılı bir haldeyken diğerine ‘bi dal sigaran var mı’ diye soruyor. Bu soruya kısaca ‘var’ diye cevap veriyoruz. Ardından da sıkıntı neyse onu konuşmaya başlıyoruz.

Bir diğerine sigara uzatmanın muazzam bir iletişim biçimi olduğu anlar da var hayatımızda. Sigarayı kabul edip etmememizden bağımsız olarak düşünelim bunu. ‘Sigara uzatma’ işinin bizatihi kendisinden söz ediyorum.

Mesela bir cenaze evinin önünde, ölümün o ezici ağırlığı omuzlarınızdayken biri size doğru paketi, içinden sigaralar çıkmış halde uzattığında şunu demektedir yaklaşık olarak: ‘Hepimiz üzüntülüyüz ölüm karşısında. Bu durumu konuşarak çözemeyeceğimiz de ortada. Şu durumda yapabileceğimiz yegane şey birbirimize bir şey uzatarak omuz omuza olduğumuz duygusunu hissedebilmek. Elimizden birbirimize sigara uzatmaktan başkası gelmez. Hayır. Bana bunun için teşekkür etmene, gülümsemene, hatta başınla bir jest yapmana bile gerek yok.’

Böylelikle yaşadığımız sıkıntıyı gidermenin yolu sigara içmek değil, sigarayı bir dert giderme aracı olarak bir diğerine uzatmak oluyor.

Hadi Selahattin Yusuf’un cümlelerini ödünç alayım. ‘Karşılığında bir gülümseme bile beklenmeyen, neredeyse dalgınlıkla uzatılan sigara dalı; daha büyük bir dalgınlıkla yolunu bilip işleyen iyilik alışkanlığımız demektir.’

Demek ki meselenin özüne gelebiliriz. Gülümseme dâhil hiçbir karşılık beklemeksizin dertleri paylaşabilmek, sıkıntıları konuşabilmek, iyilik alışkanlığımızın yoluna devam etmesini sağlayabilmek.

Son zamanlarda bu duygunun toplumsal hayatımızdan nasıl büyük bir hızla çekildiğini neredeyse dehşetle müşahede ediyorum. Kimse kimseyle, toplumun hiçbir kesimi diğer kesimiyle gerçekten dertleşmiyor. Oysa müthiş bir buluş olan bu tertemiz kelime, yani ‘dertleşmek’, sözlü iletişimde ulaşılabilecek son noktadır.

Fakat artık kimse ‘bi dal sigaran var mı’ diye sormuyor. Ve artık hiç kimse karşılıksız olarak, hiçbir beklenti içine girmeksizin paketi çıkarıp uzatmıyor.

Siyasal olanın ideolojik olanla kol kola girerek hayatımızı çepeçevre kuşattığı bu tuhaf düzlemde gerçekten bir diğerinin derdine kulak kabartmadan yaşayıp gitmeyi seçiyoruz. Üzgünüm ama böyle bu.

Dertleşmemenin, dertleşememenin getirdiği çok önemli bir etki var malum. Paylaşılmayan dert büyür ve bizatihi dertten daha büyük bir problem kaynağı olarak dikiliverir karşımıza. ‘Ama beni dinlemiyorsun’ cümlesinin kendisi, anlatılacak şeyden daha önemli hale geldiyse orada korkutucu bir temassızlık başlamış demektir.

Biz Türkiyeliler, bir an önce dertleşmeye başlamalıyız. Birbirimizi karşılıksız olarak dinlemeyi göze alamazsak yaklaşmakta olan bizi yok edecek.

Suskunluk korkutucu boyuta ulaştıysa oraya nefret ve kötülük yaklaşmaktadır.

Ne diyordu Yeşilay Başkanı: ‘Şimdi İsmail bey yazıda ne demek istediğinizi anlıyorum da bunu sigara üzerinden şey etmeyeydiniz iyiydi yine de.’

#sigara
#Selahattin Yusuf
#Yeşilay Başkanı
9 yıl önce
Bi dal sigaran var mı?
KGF’nin ayrıntıları netleşti
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü