|
Halkın oldu bittiye rızası

Günümüzün demokratik rejimlerinde cılkı çıkmış bir kavram olarak "halkın nasıl yönetileceğine olan rızası" bilhassa John Locke''un yaşadığı günlerden bu yana, diyelim ki 17. yüzyıldan itibaren, başımızı ağrıtıyor. Başlangıçta mesele hükümdarın yönetme hakkının ilâhî bir mesnedi olmadığını göstermekti. İşin sonu siyasi komplolara büyük sayıda insanı dahil etmeye vardı. Tarifi yapılmayan, kimlerden teşekkül ettiği belki de kasti olarak açıklanmayan halk hiçbir zaman siyasi ideallerin taşıyıcısı değil. Mezkûr filozofun meşruiyetini yitirmiş yönetim karşısında halkın isyan hakkına sahip olduğuna dair iddiası da bir ham hayalin nasıl iyi cilâlanabileceğini göstermekten öteye gitmiyor. Konuya ilişkin metinleri gözden geçirenler, siyaset çarkının nasıl döndüğü üzerinde kafa yoranlar kolayca fark ediyor ki halkın rızasını öne çıkarmaya çabalayanlar büyük sayıda insanı bir oldu bittiye razı etmenin yolunu arayanlardan başkası değildir. Siyaset alanında olan biteni kotarıp pişiren halkın bizzat kendisi olmadıktan sonra halkın önüne getirilene razı olup olmaması neyi değiştirir?

Hiçbir şeyi. Siyasetin tabiatı çok sayıda insanın ellerinde işin yürütülmesine müsait değil. Doğrudan demokrasinin örneği olduğu söylenen İsviçre kantonlarında bile siyaset birkaç sivrilmiş kişinin uhdesindedir. Siyasette belirleyici olanın halkın rızası olduğunu söylemek yine bu sivrilmiş kişilere düşer. Halk şimdiye kadar neye razı olup neye razı olmadığını kendiliğinden söylemiş değildir. Öyleyse bir siyasi rejimde halkın yönetim hakkında yürüttüğü fikirlerden ziyade o rejimi ayakta tutan fikirlerin düzeyi, daha doğrusu yönetme mevkiinde bulunanların nitelikleri önemlidir. Bir adım daha ileri gidelim: Herhangi bir toplumun sağlamlık ve sıhhat derecesini o toplumda yürürlükte olan siyasi rejimin demokratik mi, totaliter mi, cumhurî mi, monarşik mi, klerikal mi, laik mi olduğu değil; toplum yöneticilerinin ülke çıkarı konusunda sahip oldukları bilinç ve kararlılık belirler.

Peki, ülke çıkarı dediğimiz şey son derecede indî, son derecede mücerret ve zamana göre değişen bir şey değil mi? Değil. Ülke çıkarı bir ülke halkını iç savaş ihtimalinden uzak tutan her nesnel şartı, her müşahhas durumu, her güncel kararı içine alır. Bir ülkeyi iç savaş şartlarına sürükleyen her şey, bir ülkede iç savaş şartlarını hazırlayan her şey o ülke çıkarının aleyhinedir. Bir ülkeyi iç savaştan uzak tutmanın halkın rızası veya halkın isyan hakkı kavramlarıyla ters bağıntı içinde olduğunu düşünürsek yönetme konumunda bulunan herkesin ne büyük bir sorumluluk altında bulunduğunu kavramış oluruz. Böylece bir ülke çürük ve hastalıklı ise bu istenmeyen duruma yöneticilerin düşük niteliklerinden başka bir şeyin sebep olmadığı belli olur.

24 yıl önce
Halkın oldu bittiye rızası
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…
İslâmcılık, milliyetçilik ve tam bağımsızlık