Boynunda kaşıkla dolaşan bir IŞİD militanı, intihar eylemi yaparak şehit olacağını, boynundaki o kaşıkla da Peygamber Efendimiz'in (sav) sofrasında yemek yiyeceğini söylüyordu etrafına. Suriye'de, yine vurulunca şehit olacağını düşünen bir başka muhalif grubun karargahına düzenlediği intihar eyleminde öldüğünde, kaşık halen boynundaydı. Bu fikri ona, Afganistan, Pakistan ve Ürdün medreselerinde yetişmiş hocaları anlatmıştı.
Irak'ta bazı şehirlere, boynunda kaşık olan bu IŞİD militanlarının saldırdığında, Şii alimleri tüm taraftarlarını cihada çağırdı. Onlara, Hüseyin, Hz. Fatıma annemiz ve Ehlibeyt imamlarının ayak bastığı, mana aleminde gezdiği yerleri gösterdi. Bu toprakları korurken ölen herkesin Ehlibeyt'in yanında cennete gideceğini duyurdu. Bu yerlerin bir kısmı türbe, bir kısmı yerleşim yeri, petrol kuyuları, enerji santralleri, silah fabrikaları gibi yerlerdi. İnsanlar orada ölmek için can atıyordu. Boyunlarında kaşık değil ama alınlarında “Ya Hüseyin” yazan bandajları vardı.
İslam dünyası sosyo-politik açıdan bu iki uç örgütün arasında sıkıştı. Şiilik Haşdi Şabi, Sünnilik de IŞİD zihniyetinin ürettiği şiddet ve cehaletin baskısıyla savruluyor.
İdeolojinin kendisi dini gibi gözükse de, müntesiplerinin hiç de dini bir alt yapısının, fikirsel bir bütünlüğünün olmadığı sonradan anlaşıldı. IŞİD sözcüsü 'Teksaslı John'ın, sadece bir yıl önce Hristiyan'ken Müslüman olan, bu süre içinde namaz dualarını bile öğrenemeyecekken, örgütün sözcüsü konumuna gelmesi, buna en önemli örnektir.
Neo-Radikalizm, duygusal tepkisellikle kendini gösteriyor, bilgiyle değil. Duygu, bilgiden daha etkilidir. İnsanların duygularına hitap edildiğinde, daha çok etki altına alınır.
Kolunda dövme, namazın rükunlarını dahi bilmeyen ama sakalını, saçını uzatıp, siyah elbiseler giyen IŞİD militanlarının, kendini 'İslam devleti ve halifeyle' özdeşleştirmesi, cehaletin yanı sıra, bir de kimlik bunalımıyla açıklanabilir. Irak'taki IŞİD kurucusu
vücudunun her yanında dövme olduğu için, El Kaide lideri tarafından uzun süre örgüte kabul edilmediğini unutmayalım.
Cehalet, kimliksizlik ve çaresizlik, Neo-Radikalizmin en büyük besin kaynağıdır. PKK, IŞİD, Haşdi Şabi, DHKP-C gibi örgütlerin genç tabanlarına bakın, aynı şeyi göreceksiniz. Bu kitleler, neo-radikal örgütlerin insan tarlalarıdır. Orada hasat yaparlar.
Bazı eğitimli kişilerin bu örgütlerde yer almasını cehalet örneğine aykırı görmeyin. Onların kimlik ve psikolojik bozuklukları var demektir.
Neo-Radikalizmin, en çok İslam dünyasında bir fırtınaya, hatta kasırgaya dönüşmesini, 'Batı'nın oyunlarına' yormak kolaycılıktır. Burada böyle bir zemin, böyle bir potansiyel olmasa, kimse IŞİD gibi bir örgüt üretemezdi.
Türkiye de dahil, İslam dünyasında 'Neo-Radikal tutumların' şaşırtıcı biçimde yayılmasının sebeplerini ve gerekçelerini daha bilimsel araştırmalarla bulmak gerekir.
Bu konuda, Hitit Üniversitesi'nde Prof. Hilmi Demir ve arkadaşlarının TEPAV için yaptığı, ancak yayınlanmayan önemli araştırmaları var. Araştırmayı değerli kılan ise, az da olsa, gözaltına alınan radikal örgüt üyeleriyle yapılan mülakatlar.
Prof. Demir,
ön ayak olması halinde, radikal örgüt üyeleriyle daha çok mülakatlar yapmanın, daha çok saha araştırması yapmanın, Neo-Radikalizmi anlamayı ve gençlerin buraya eğilimini bulmayı kolaylaştıracağını söylüyor.
Bu arada Neo-Radikalizmin Batı toplumlarında da çok hızlı yaygınlaştığını söyleyelim. Bu da ayrı bir yazı konusu.