|
Geronimo, öç alma ve apayrı bir konu

ABD yönetiminin akıl yürütme tarzını anlamak gerçekten çok zor. Birçok yorumcu değindi ama tekrarının zararı yok:

Nasıl oldu da bu yönetim Bin Ladin''in öldürülmesi harekatına “Geronimo” adını verebildi?

Gerçekten anlaşılır gibi değil…

Kendi tarihinin bir parçası olan bir Apaçi şefinin bu harekat ile uzaktan yakından ne gibi bir ilgisi olabilir?

Harekatı kendi tarihinde yer alan bir şahsiyetin adı ile anarak “tarafsız” olduğunu mu ispat etmek istiyor nedir…

Hem de Amerikan kolonizasyonuna kök söktürmüş bu Kızılderili şefinin “millet”i bugün ABD nüfusunun %0,7''sini ve çok daha yüksek bir oranda ordusunun %2,7''sini oluşturuyorken.

Geronimo''yu teslim alan Amerikan general (Nelson A.Miles) “Bu güne karşılaştığım en ışıltılı, en korkusuz ve en kararlı insanlardan birisiydi” demiyor muydu?

Bir “blog”da söylendiği gibi, Bin Ladin operasyonuna Geronimo adının yapıştırılması mükemmel bir geri zekâlılık örneğiydi.

Kızılderili kökenliler haklı olarak bu adlandırmayı “başımıza gelen en ırkçı niteleme” diyerek lanetliyorlar.

* * *

Bin Ladin''in öldürülmesini konu edinen yayınlar içinden bir nöropsikiyatr (Boris Cyrulnik) ile yapılan mülakat da dikkat çekiciydi.

Nöropsikiyatr Bin Ladin''in öldürülmesinin Amerikalıları 11 Eylül''ün öcü alındığı için sevince boğduğunu hatırlattıktan sonra şöyle devam ediyor: “Kurbanların acılarının dindirilmesi için zorunlu olan öç alma değil adalettir.”

Doktor bu çerçevede, 1961''de İsrail''de yargılanarak idam cezasına mahkûm edilen Eichmann''nın cezası infaz edilmese bile Nazizm kurbanlarının acısını dindireceğini düşündüğünü söylüyor. Oysa Bin Ladin olayında ortada “adalet”, dolayısıyla bir “açıklama” yoktur; yapılan şey bir kan davasının hesabının görülmesidir. Bu tercihin, öç almanın doğuracağı umutsuzluk ve kin yüzünden bir karşı öç almaya yol açacağını riskini beslediğini de unutmamak gerekiyor.

1945''te Nazi Almanyası''nın yüksek sivil-asker sorumlularını yargılayan Nürnberg Mahkemesi''ni hatırlayın. Benzeri bulunmayan bir soykırımı gerçekleştiren bu asker-sivil sorumluların ölüm cezasına çaptırılması bile “adalet”in araya girmesiyle, yani yargılanmaları sonucu gerçekleşmişti.

* * *

ABD ve Bin Ladin ilişkisini değerlendirdikten sonra şimdi de sözü “ateş düştüğü yeri yakar” deyimi çerçevesinde önceki gün 26 yaşında silikozis hastalığından ölen Selahattin Şahin''e getirelim.

Gazetede fotoğrafı da var. Tedavisi sürerken hüzünlü bakışlarını objektife -bize yani- çevirmiş… Arkada 23 yaşındaki eşini ve görme ve bedensel engelli iki çocuğunu bırakmış. Biraz daha sabretse yeni yasal düzenlemeyle sosyal güvenceye kavuşacakmış.. Eşi ve çocukları ayakta kalabilmek için baba evine sığınmışlar. Eşi “Devletten yardım bekliyorum” diyor.

Bingöl''de silikozis hastalarının yardımına koşmayı kendisine iş edinmiş bir “melek” olduğu anlaşılan emekli öğretmen Semiramis Karaaslan, şehrin ilçe ve köylerinde 125 kişinin silikozis hastası olduğunu söylüyor. “Bu hastaların çoğu birbirinin arkadaşı, birlikte çalışmışlar. İşe giren biri, diğer arkadaşlarını aramış. Dolayısıyla yakın köylerde oturan kişilerden oluşuyor” diyor. 3-6 yıl arasında çalışan bu işçiler kalacak yerleri olmadığı için geceleri de çalıştıkları yerlerde geçirmişler.

Silikozis adı verilen meslek hastalığı hakkında bilgi vermeye gerek yok. Konu ile geç de olsa TBMM de ilgilendi ve Torba Yasa''ya silikozis hastaları da -nihayet- girebildi. Yasa gereği silikozis hastalarının yeniden bir kez daha rapor almaları isteniyormuş. Selahattin''in yetişemediği rapor gibi yani.

Bu meslek hastalığı konusu ne zaman açılsa aklıma hemen bugüne kadar cevabını bulamadığım şu soru geliyor: Anadolu''dan gelen genç işçileri -bile bile- slikozis hastası yapan işverenler içinden bugüne kadar yargılanıp mahkûm olan var mı acaba? Bu soruma cevap teşkil edecek bir açıklama ile bugüne kadar karşılaşmadım. Sadece Bingöl''den 125 kişinin hayatını karartan bu “meslek”in “merdiven altı” tabir edilen kayıt dışı işletmelerde icra edildiği söyleniyor. İyi de bu ne karanlık “merdiven altı” imiş böyle… Bu işletmeleri denetlemekle yükümlü olan kurumların (bakanlığından belediyesine) bugüne kadar tek bir “merdiven altı”yı bulup, yargılatıp, mahkûm ettirmeleri ne zor imiş meğer…

Selahattin''in geride kalan ailesine kim hangi çerçevede nasıl el uzatacak bilmiyorum. Ama “devlet”in -eğer var ise- Selahattin''in eşinin “Devletten yardım bekliyorum” sözleri karşısında bu meslek hastalığı karşısında bugüne kadar sürdürdüğü kayıtsızlıktan ötürü bin kere af dileyip aileyi -artık hangi fasıldan olacak ise- düzgün bir gelire kavuşturmak zorundadır.

13 yıl önce
Geronimo, öç alma ve apayrı bir konu
Kamu tasarrufu
BİT’lere kadrolu işçi alımında acilen tedbir alınması gerekiyor
Tarih bizi çağırıyor ama biz birbirimizle boğuşuyoruz!
İYİ Parti kongresinin kazananı kim
Şule öğretmen ve yeni maarif modeli