|
"Kansız" bir vatan ve bayrak

İki profesörün, Şükrü Hanioğlu ve Kemal Karpat''ın yazılarına aşına olanlar hemen hatırlayacaktır: Bizde bolca kullanılan “ordu millet” teriminin bu topraklardaki mucidi Goltz Paşa''dır. Bu Alman paşanın Osmanlı''nın son döneminde nasıl etkili bir kişilik olduğunu da hatırlıyorsunuz. Karpat, bu Paşa''nın ülkeye taşıdığı yeniliği şöyle anlatıyor:

“Bu dönüm noktasıdır. Goltz Paşa Osmanlı''da askeri okulların müfettişiydi. Okul kitaplarını yazdı ve bu kitaplarda ''Bu millet kimdir? Bu milleti kim oluşturacak?'' fikirlerini ortaya attı. Onun ''silahlanmış millet'' teorisi vardır. Ona göre, bir millet bütünüyle asker olacak, silahlanacak ve mücadele edecek.”

Goltz Paşa tabii ki “ordu millet” terimini kullanmıyor. Onun kitabına verdiği ad “Millet-i Müsellâha” idi.

Şükrü Hanioğlu''ndan da Paşa''nın Osmanlı subayları üzerindeki etkisine dikkat çeken birkaç satır aktaralım:

“Bu yeni kuşak kumandanları, 1885''ten itibaren Colmar von der Goltz''un yönetiminde büyük bir değişikliğe uğrayan askeri eğitimin ürünleri olup, Alman hocaları gibi ''subayların özel bir toplumsal sınıf'' oluşturduğunu düşünüyorlardı. (...) Goltz ve Alman hocaların eğitim sistemi değişikliği çerçevesinde Osmanlı askeri mahafiline taşıdıkları bir diğer önemli fikir ise ordunun diğer kurumlara göre devletten daha fazla sorumlu olduğu ve bu nedenle siyasetin tamamıyla siyasetçilere bırakılamayacak derecede önemli olduğu düşüncesiydi.”

(Eski Genelkurmay Başkanı Koşaner''e ait olduğu söylenen şu sözler Goltz çıkışlı “ordu millet” anlayışının hâlâ nasıl canlı olduğunun bir delili: “Şimdi kim ne derse desin arkadaşlar. Bunun bir yerde yazması da gerekmez. Hani diyorlar ya 35. maddeyi kaldır da bilmem ne maddeyi koy. İster koy ister koyma. Biz Silahlı Kuvvetler olarak bunun için varız. Bu bizim doğal tarihi görevimiz. Kimse bunun hakkında bize akıl öğretemez. O zaman varlığımızı inkâr ederiz. Bunun başka hiçbir çıkar yolu yok.”)

Ancak burada unutmamamız gereken önemli nokta, “ordu millet” ya da “silahlı millet” anlayışının sadece subayları değil toplumun çok önemli bir kesimini de kuşattığıdır. Hem de sırasında kadın-erkek ayrımı yapmadan…

Biliyorsunuz, geçen gün Aydın''da bir “afiş” olayı yaşandı. Aydın Belediyesi (bu şehrimizin CHP''den kadın bir belediye başkanı var) tarafından 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla şehrin çeşitli noktalarına astırılan afişler “büyük bir yanlış” içerdiği anlaşılınca toplatıldı.

Belediye tarafından toplatılan afiş şöyle bir şey:

Fonda Türk bayrağı, bir köşede “Mustafa Kemal Kocatepe''de”, altında da “Özlem Çerçioğlu / T.C. Aydın Belediye Başkanı” imzası. (Bu imzada yer alan “T.C.” ye de gerek yok ama neyse…)

Afişin toplatılmasına neden olan “gaf”a gelince . “Gaf” diyorum, çünkü bir gazete olaya ilişkin şu haber başlığını kullanmış: “Aydın Belediyesi''nden Atatürk''lü afiş gafı”(!)

“Gaf” olarak nitelenen ve afişin üst bölümünde yer alan dizeler (hatırlayacaksınız muhakkak!) şöyle: “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır./ Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” Ama -yine hatırladığınız gibi- bu dizelerin tek başına “gaf” olarak nitelenebilecek hali yok. Problem bu dizelerin altında “Kemal Atatürk” imzasının yer almasında.

O zaman soralım: Aydın Belediyesi''nin şehri donattığı bu afişte söz konusu dizelerin altında “Kemal Atatürk” imzası değil de dizelerin sahibi olan “Mithat Cemal Kuntay” adı yer alsaydı bu olay haber olur muydu?

Ne münasebet, çünkü bu dizeler hepimizin ilkokuldan başlayarak ezberlediğimiz, “silahlı millet” anlayışının “şiir” hali. Oysa, eğer tarih ve toplum bilgimizi “güncellememiz” gerekiyorsa – ki gerekiyor- asıl “gaf” şehri Kuntay''ın bu dizeleri ile donatmaktır. Buradaki yanlışlık bu dizeleri kaleme alanın adının başka bir adla karıştırılması değil, bu yüzyılda çocuklarımızın önüne hâlâ bu “şiiri” koymamızdır.

“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır”: Ne münasebet! Bakın savaştan kaçmak için kurulan AB''nin bayrağının üzerinde “kan” lekesi yok…

“Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır”: Ne münasebet! “Vatan” her şeyden önce toprağını-denizini, dağlarını-ovalarını, köylerini-şehirlerini, sokaklarını, rüzgarını-kokusunu, gürültüsünü -sessizliğini, şarkılarını-türkülerini, ekmeğini-suyunu (…) ve toprağın üstündeki ve altındaki insanlarını sevdiğimiz-sevgiyle andığımız bir yeryüzü parçasıdır…

Onun “uğrunda ölürsek” ya da sürekli “uğrunda ölmeyi” tavsiye edersek bu “güzel vatanlar”ın keyfini kim çıkaracak?

13 yıl önce
"Kansız" bir vatan ve bayrak
Bu başarı hepimizin
Bin Kayrevan’dan bir Kayrevan’a
Herkeste bir ‘ben’ var, bir de ‘gerçeklik’…
Yatırım grevi
Gölge oyunu...